Olaylar Ve Görüşler

Kırmızı Pazartesi

09 Mart 2020 Pazartesi

Serkan GÜNEL

Barış Terkoğlu- Barış Pehlivan’ın avukatı

Gabriel Garcia Marquez’in ünlü “Kırmızı Pazartesi” romanında, bir köyde herkesin işleneceğini bildiği bir cinayet göz göre göre yaşanmaktadır. Benzer şekilde geçen günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “OdaTV neden soruşturulmuyor” sorusu ile başlayan süreç de gazeteci Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’ın tutuklanmasıyla sonuçlanmıştır.

OdaTV ve Barış’lar, bundan 9 yıl önce de hedefti. O zaman yargıda ve Emniyet’te gücünün tepe noktasına ulaşan FETÖ organizasyonu ile bir 14 Şubat sabahı gün ağarmadan evleri ve işyeri basılmıştı. Bilgisayarlarına virüs yoluyla gönderilen sözde gizli belgeler sebep gösterilerek şimdi kaçak olan FETÖ’cü Zekeriya Öz’ün operasyonu ile tutuklanmışlardı. O zaman Taraf gazetesi “Gazetecilik Nedeniyle Tutuklanmadılar” manşeti atmıştı. Şimdi sosyal medya trolleri ve bir kısım basın mensubu benzer algı operasyonlarını yürütüyor. 

Ancak ortaçağ engizisyon mahkemesi kararının Dünya’nın yuvarlak olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmediği gibi, 5 Mart 2020 sabahı 03.00’te verilen tutuklama kararının da Barış’ların ve Hülya Kılınç’ın gazeteci olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği ortadadır. 

Karar teamüle aykırı

Bu tutuklama kararları her cümlesinde tel tel dökülen, hukuki dayanaktan yoksun, gerekçeleri somut olay ile asla örtüşmeyen kararlardır. Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç’ın tutuklama kararında, CMK 100. maddede sayılı “tutuklama sebebi var kabul edilen suçlardan olması” gerekçe olarak yazılmıştır. Oysa CMK 100. maddesinde, “Katalog Suç” olarak tanımlanan suçlar net ve kesin olarak sayılmıştır. Bu sayılı suçlar arasında MİT Kanunu’nun 27. maddesi bulunmamaktadır.  Bunun yanında “delilleri karartma” ve “kaçma” şüphesine dayanılmıştır. Öncelikle haber ortada, haberi yazan kişi yine ortadadır. Haberi yazan kişi haberde kullandığı tüm bilgileri, bir başka deyişle bu dosya açısından “delilleri” nasıl elde ettiğini açık ve net bir şekilde savcılık ifadesinde belirtmiştir. Dolayısıyla “delillerin karartılma şüphesinden” söz edilemez. Zira ne Barış’ların ne de Hülya Kılınç’ın evinde veya işyerinde bir arama, el koyma işlemi de uygulanmıştır. Bir başka deyişle, soruşturma makamı delil peşinde değildir. 

İkinci olarak “kaçma şüphesi” gerekçesini ele aldığımızda ise bu gerekçe adeta bir sabun köpüğü gibi eriyip gitmektedir. Kaçma şüphesinin varlığından söz edebilmek için bir kişinin hakkındaki soruşturmanın varlığından haberdar olarak kaçma hazırlığında olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Oysa tam tersine Barış Terkoğlu, sulh ceza Hâkimliği ifadesinde de bahsettiği üzere söz konusu haber ile ilgili sosyal medya ve bazı basın organlarında organize saldırılar başladığında gözaltına alınacağını tahmin etmiş ve biz avukatlarına da bu ihtimali yolladığı mesajlar ile bildirmiştir. Bu duruma rağmen evinden asla ayrılmamış, kaçmayı aklından bile geçirmemiştir. Hülya Kılınç, Barış Terkoğlu’nun bu haber nedeniyle gözaltına alındığını bilmesine rağmen evinde polisleri beklemiş, 5 saat sonra gözaltına alınmıştır. Barış Pehlivan ise tutuklanacağını bile bile çağrıldığı adliyeye gelmiştir. Dolayısıyla tutuklama gerekçesi olarak yazılan “kaçma şüphesinin varlığı” hayalden öteye gitmemektedir. Kaldı ki suçlama konusu maddeden ceza alınsa dahi infazı en fazla 8 aydır. Bu alt sınır ile tutuklama kararı teamüle aykırıdır. 

Belirtilen suç oluşmadı

Esasa ilişkin gerekçelere gelirsek tutuklamanın MİT Kanunu’nun 27. maddesinin 3. fıkrasına dayandığı bilinmektedir. Fıkra hükmünde “1. ve 2. fıkra kapsamındaki bilgi ve belgelerin; (...) yayımlanması” fiilinin suç olarak tanımlandığı görülmektedir. Savcılık makamı müvekkilleri tutuklamaya sevk yazısında “bu bilgiler daha önce ifşa edilse dahi açıklama veya yaymanın suç olduğunun izahtan vareste olduğunu” iddia etmektedir. Bu yolla milletvekili Ümit Özdağ’ın MİT şehitleri ve görevleri ile ilgili 26 Şubat tarihli basın açıklamasına dayanan savunmamızı çürütmeye çalışmaktadır. Oysa bu durum pek tabii izaha muhtaçtır. Çünkü kanunun açıkça belirtmediği bir husus şüpheli aleyhine yorumlanarak suçlama konusu yapılamaz. MİT Kanunu 27. maddesinin 3. fıkrası, 1. ve 2. fıkralara atıf yapmaktadır. Dolayısıyla onlardan ayrı yorumlanamaz. Maddenin 1. fıkrasında; “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak almak, çalmak, sahte olarak üretmek fiili”, 2. Fıkrasında ise “MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa etmek fiilleri” cezalandırılmaktadır. OdaTV’de yayımlanan haber içeriğinde ise bu suçların hiçbirinin oluşmadığı açıktır.

Basın özgürlüğü ayaklar altında

Eser sahibi Hülya Kılınç, ifadesinde de belirttiği üzere yerel gazetecilik yaptığı Manisa’da takip ettiği şehit cenazesinin Ümit Özdağ’ın ismini zikrettiği şehidimiz olduğunu görünce bunun bir haber değeri taşıdığını düşünmüş ve söz konusu haberi hazırlayarak, OdaTV editörü Barış Pehlivan’a yollamıştır. Bu haber, OdaTV kriterleri ve kanun çerçevesinde değerlendiren Barış Pehlivan, şehidimizin soyadını gizlemeyi ve gazetecinin kendisine göndermiş olduğu pek çok fotoğraf arasından bir eleme yaparak bu haberi yayına koymayı uygun görmüştür. Bu haberde hem kamuoyu hem de hukuki hassasiyetler gösterilmiş ancak görüldüğü üzere maalesef sonuç değişmemiştir. Çünkü kurtlar bir kere kuzuyu yemeye karar vermiştir.

Dokuz yıl önce sabaha karşı FETÖ üyesi sözde Emniyet ve yargı mensuplarınca gözaltına alınan Barış’lar, yine bir haber nedeniyle tutuklanmıştır. Bu haberin farklı bir kanun maddesi ile iddiaya konu oluyor olması onun haber olma vasfını değiştirmemektedir. Maalesef bu tutuklamalar ile basın özgürlüğü bir kez daha ayaklar altına alınmıştır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları