Olaylar Ve Görüşler

O Zeynep’ler, Bu Davutoğlu, Şu Suriye

20 Kasım 2014 Perşembe

Otoparkçıya sordum. “Migros’u geçince solda” dedi. Elimde dört zarf vardı. İkisi okuldan arkadaşım Zeynep’in. Akkuyu Nükleer Santralı’na karşı Çevre Bakanlığı ve Mersin Valiliği’ne yazılan mektuplar.
Postaneye girdim. İnsanı sıraya sokan kutunun önünde durdum. Posta gönderme düğmesine bastım. Bana bir numara verdi. Oturdum bekliyorum. Güvenlik “Abi bekleme” dedi. “Niye?” Burada kimse beklemezmiş... Beni “saf” buldular, mektupları elimden aldılar. Pul parasını verdim çıktım.
Cadde üzerinde önüme iki çocuk düştü. Biri oğlum, diğeri kızım yaşında. Oğluma giydirdiğim özel okul ceketinin aynısından var çocuğun üstünde. Arapça konuşuyorlar. Üstleri başları kir pas içinde. Parlayan tek şey gözleri. İnsanız, çocuk gördük mü dayanamayız. Elim gayri ihtiyari saçını okşadı. Sert bir küfür salladı Arapça.
Abisi “Ayıb ya Mohammed!” dedi, yine Arapça. Yanlarında durdum, “Inta mineyn ya helwa” dedim. Küfrü basan “helva” deyip koşarak annesinin yanına kaçtı. Ödü patlamıştı. Abiyle lafladık. Halepliymişler.
İsmi Ali. En küçük kardeşi Cemil yerde oturuyor. Yüzü bir dünya gülüyor. Elleri buz gibi. Gözler kor. Adını soruyorum, hemen annesi Zeynep’e yaslanıp yüzünü kapatıyor. Yanakları nar.
Zeynep Hanım Arapça konuşuyor; ama utanarak. Yabacı dilde insan daha kolay dileniyor, kendine yabancılaşıyor. Okuldaki arkadaşımın adaşı. Eşimin boylarında ve onun da adaşı. Eşi Ali yanlarında değil. “Nerede” diyorum
Bu sefer Türkçe cevap veriyor. Çok ama çok kötü hissediyor. Uzatmıyorum, ben de Türkçe devam ediyorum. “O işte çalışıyor” diyor. Küfredip kaçan helva, Türkçe “İş mi buldu” diye soruyor. Duymamış gibi yapıyoruz. Zeynep Hanım oğlanı yanına çekip susturuyor.
O sırada otoparkçı yanımızda bitiyor. Onun arkasından da sarı saçlı, kahverengi kaşlı iki kadın. “Koray Bey yazın bunları, televizyonda anlatın, getirdiler bunları, sokakta bıraktılar. Şimdi baksınlar” diyor. Yerde beraber oturduğum aileyi şeyleştirerek.
“Öyle konuşmayın” diyorum. Daha da celalleniyor. “Ayıp” diyorum, kafamı çeviriyorum. Söylene söylene gidiyorlar.
Çok büyük bir imtihandan geçiyoruz. İnsanlık dersinden tahtaya kalkmış bir milletiz artık.
Eskiden güzel atıp tutardık. Avrupa’da insan gibi muamele gören, çalışma izni olan Türklere, Kürtlere yapılan ayrımcılığı anlatırdık. Buyurun şimdi buradan yakın.

500 bin Suriyeli
500 bine yakın Suriyeli aile, çıkmasını engellemeyi bırak, kaşımak için elimizden geleni yaptığımız Suriye iç savaşı nedeniyle ülkemizde. Aksaray, Afyon, Edirne, Tekirdağ, Ordu, Karaman, Tokat, Siirt, Düzce, Bolu, Zonguldak ve Anadolu’nun bağrı Kırşehir’in, bütün bu illerin toplam nüfuslarından fazla Suriyeli komşumuz memlekette. Büyük kısmı açta açıkta. Trafik ışıklarında egzozların kenarında dileniyor, bu onurlu ve güzel halk elini açmış bekliyor.
Bu acının esas sorumlusu Esad’dan başkası değil. Ancak Esad’ın kim olduğu, nasıl biri olduğu, Rusya tarafından desteklendiği, dahası ordusunun tamamen ona bağlı olduğu biliniyordu. Hadi bizim gibi akademisyenlerin yazdıklarını bir yana bırakın, Esad’ın eli dizinde poz veren Erdoğan, kareye girmeye çalışan Davutoğlu biliyordu...
Ne yapıldı? Dev aynasında, komşusunun rejimini değiştirmeye yemin etmiş, bırak iki adım ötesini, burnunun dibini göremeyen Türk dış politikası, bu iç savaş başlamasın diye çalışacağına, sınırın dibine menemen testisi gibi kamplar dikerek, muhalefeti silahlandırarak, hatta IŞİD’e dolaylı destek vererek güzel Suriye’nin yıkılmasını seyretti.
Esad gitsin, gerisi tufan... İyi de Esad gitmedi. Gitmeyecekti. Giden bir halkın geleceği oldu. Nüfusun yüzde 10’u öldü. yüzde 35’i ülkeden kaçtı. Ticaret, aşk, siyaset... Her şey bitti. Eskiden bir diktatör vardı. Ama yanında hastaneler, okullar, düzen, ümitler, hayatlar, karnı tok uyuyan çocuklar vardı. Şimdi bir diktatör var ve savaştan başka hiçbir şey yok.
Ne yapmalı? 1) Sorumlusu AKP hükümetidir. Önce onlara sormalı. 2) Ama AKP hepimizin hükümeti, bizim adımıza da yaptı. Bu yüzden bizim de sorumluluğumuz var. Suriyeli kardeşlerimize yardım eli uzatmalı. Bu güzel ve onurlu halka kollarımızı açmalı. 3) AKP’ye kızıp insanlığımızı unutmamalı. Bir Suriyeli gördüğümüzde mutlaka selamlamalı, saymalı. 4) Devlet eliyle yatacak yer, içecek çorbaları olsun diye hakiki adımlar atmalı. 5) AKP siyaseti kimseye iyi gelmiyor. Bunu her yerde anlatmalı. Ve daha da önemlisi, insanlıktan sözlüye kalktığımız bu günlerde her aile bir Suriyeli aileyi kardeş belleyip elinden tutmalı. Açta açıkta bırakmamalı.
İsimlerimiz aynı. Yemeklerimiz aynı. Çocuklarımıza ayıp, birbirimize ayıp diyoruz. Yavrularımıza aynı heyecanla sarılıyoruz. Aynı boğazdan geçen aynı ekmekle doyuyoruz. Komşumuz açken tok uyumuyoruz. Uyumayalım. Ayıp olur.  

Doç. Dr. KORAY ÇALIŞKAN Boğaziçi Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları