Olaylar Ve Görüşler

SERGEN ÇİRKİN - Katolik Roma’ya başkaldırı

02 Kasım 2017 Perşembe

Tam 500 yıl önce, Martin Luther adlı Alman keşiş, 31 Ekim 1517’de Wittenberg kilisesinin kapısına, Vatikan karşıtı fikirler içeren 95 maddelik bir bildiri astı ve karanlık ortaçağ Avrupa’sında “Reform hareketini” resmen başlattı

 

Ortaçağ Avrupası, korkunç bir canavarın pençesinde can çekişiyordu. Öyle ki bu canavar, kısa zamanda Avrupa nüfusunun neredeyse üçte birini yok etmişti. Dindar Katolikler, onun, Tanrı’nın laneti olduğuna inanıyorlardı. O, kralları dahi dehşete düşüren “kara veba”ydı.
Ekonomik ve kültürel anlamda zaten bir çöküntünün içinde yaşayan Avrupa’nın en büyük korkusu “ölüm” olmuştu. Tüm kıtayı büyük bir ölüm çukuruna çeviren “kara veba”, insanların dine sıkı sıkıya sarılmalarını sağladı. Her an ölüm korkusuyla yaşayan halk, psikolojik bir çöküntü içindeydi ve kilisenin sözünden dışarı çıkmıyordu. Kilise ise insanların bu korkusunu bir sömürü kaynağı haline getirmişti.

Af kâğıtları
Papa, “endüljans” adında bir çeşit “af kâğıdı” satıyordu. İnsanlar, papalıktan para karşılığında aldıkları bu kâğıtlar sayesinde, günahlardan arındıklarını ve böylece cenneti hak ettiklerini düşünüyorlardı. Luther’in başlattığı “dinsel devrim”, işte korkular üstüne kurulmuş bu din sömürüsüne karşıydı.
Af kâğıtları satan kiliseyi dolandırıcılıkla suçlayan Luther, bu görüşlerini “95 Tez” adı verilen bir metin yazarak kâğıda döktü. 95 ayrı maddeden oluşan tezi, 31 Ekim 1517’de, Mainz kenti başpiskoposluğuna gönderdi ve ayrıca bizzat kendi elleriyle saray kilisesinin kapısına çaktı.
Din adamları arasında hızla yayılan 95 Tez, Almanya’da büyük bir coşkuyla karşılandı. Vatikan için Luther, artık “Her ne olursa olsun yok edilmesi gereken bir şeytandı”. Ancak Kuzey Avrupa onu kucakladı. Luther’in attığı kıvılcım çoktan yayılmış, bu sayede yüzyıllar süren “Roma despotizmi” kırılmış ve Avrupa’da “Reform Çağı” başlamış oldu.
Luther Almanyası reformist başkaldırının merkeziydi fakat bu düşüncenin temeli Luther’den birkaç yüzyıl önce atılmıştı. John Wycliffe, 14. yüzyıl ortalarında Oxford Üniversitesi’nde çalışan bir teologdu. Ona göre, “Tanrı’ya çevirmenlik yapan rahiplere gerek yoktu, insanlar kutsal kitabı kendi dillerinde okumalı” ve anlamalıydı. Bu amaçla Latince İncil’i bir bütün olarak İngilizceye çeviren ilk kişi Wycliffe oldu.
İngiliz mırıltıcılar İngilizce İncil, kilisenin tüm engellerine karşın, geniş gruplar arasında yayılıyordu. Oxford’un Vatikan yanlıları, bu gruplara “Mırıltıcılar” anlamına gelen “Lollards” adını verdi. Sıradan halka göre daha eğitimli olan “Mırıltıcılar”, İncil’den parçalar çeviriyor ve bunları sokaklarda gezerek insanlara anlatıyorlardı. Halkın kilise sömürüsü karşısında örgütlenmesini sağlayan Mırıltıcılar, böylece bir sonraki yüzyılın “Lutherci Protestanlarına” ön ayak oldular.
“Mırıltıcı gruplar”ın giderek yayılması, İngiliz kilisesinin gözünü korkuttu ve 1408 yılında İngilizce İncil yasaklandı. Bu yasak, William Tyndale adlı bir dil bilimcinin isyanına kadar, yaklaşık yüzyıl sürdü. Tyndale, Latince İncili bir kenara bıraktı, Hristiyanlığın gerçek kaynakları olan Yunanca ve İbranice metinleri inceledi ve İncil’i “özgün” dillerinden çevirmeye başladı.
Onun bu hareketi, kilisede büyük kızgınlık yarattı. Baskı altındaki Tyndale, ülkesinden kaçarak Kuzey Avrupa’daki Lutherci gruplar arasına sığındı. Ancak Brüksel’de yakalanarak hapse atıldı. 1536’da boğularak öldürüldü ve cesedi yakıldı. Ölmeden önceki son sözleri ise “Rabbim İngiltere kralının gözlerini aç!” oldu. Papanın otoritesini reddederek Katolik kilisesiyle bağlarını koparan Kral VIII. Henry, kısa bir süre sonra İngilizce İncil’in basılıp okunmasını serbest bıraktı. Tyndale, bu iş uğruna yaşamını yitirmişti ancak yakarışları gerçekleşmiş, İngiltere kralının gözleri artık açılmıştı!
“Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın.” İbrahim suresinin 4. ayetine daya- nan Samanî (İran) hükümdarı Mansur bin Nûh, 10. yüzyılda Kuran’ı tam olarak Farsçaya çevirtti. Çünkü Kuran’ın da vurguladığı üzere, ayetlerin “apaçık anlaşılması” gerektiğini düşünüyordu.

Matbaa: Düşüncelerin kanadı
Aynı yüzyıllarda (10 -11. yy.) kitleler halinde İslama geçen Türkler de Farslar gibi, Kuran’ı kendi dillerine çevirdiler. Böylece Türkçe ilk Kuran meali Karahanlılar döneminde yapıldı.
Anadolu Beylikleri ve Osmanlı Devleti, Türkçe Kuran meali geleneğini geliştirerek sürdürdü. Bugün çeşitli müzelerde ve kütüphanelerde, eski Türkçe ile yazılmış, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda el yazması meal ve tefsir bulunuyor. Türk Dil Kurumu, bu yazmalardan bazılarını, birkaç yıl önce kitap haline getirdi ve satışa sundu. 1401’e ait Bursa mealinde, Osmanlı Türkçesi ile besmele örneği: “Başladum adıyla Tanrı Ta’ala’nun, ki rızk vericidür ve rahmet edicidür”.
Görüldüğü gibi Fars ve Türk din bilginleri, Alman ve İngiliz din bilginleri ile aynı tarihlerde, hatta kısmen onlardan önce, dini kitap çevirilerine başlamışlardı. Ancak bir farkla: Avrupa bu dinsel reformun hemen öncesinde yeni bir icat ile tanışmıştı. Matbaanın icadı, Luther vb. reformist kişilere, düşüncelerini kolayca yayma olanağı sağladı.
Doğu dünyası da Batı gibi çeviri çalışmalarına girmiş, çeşitli mealler yapmıştı. Ancak bu mealler, medreseler ve kütüphane rafları arasında, az sayıda el yazması ile sınırlı kaldı. Oysa matbaa, Avrupa halkına İncil’i anadilinde okuma fırsatını sunmuş, kilise sömürüsüne başkaldıran kitleler, “Avrupa Reformunu” ateşlemişti.  

SERGEN ÇİRKİN
Arkeolog



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları