Özdemir İnce

AKP’nin Müslüman Kardeşlik çıkmazı (3)

19 Ocak 2021 Salı

Telos Yayınevi’ni yönettiğim sırada Amin Maalouf’un Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı kitabını, 1997 yılında, M.A. Kılıçbay’ın çevirisiyle yayımlamıştım. Kitabın Sonsöz bölümünden yaptığım alıntı İslamcı AKP’nin sahip çıktığı saptantıyı çok güzel tasvir etmektedir.

***

Haçlı Seferleri, Batı Avrupa için aynı anda hem ekonomik hem de kültürel bir gerçek devrimin başlatıcısı olmuştur. Bu kutsal savaşlar Doğu’da ise uzun bir gerileme ve karanlık dönem başlatmıştır.. Her bir yandan saldırıya uğrayan Müslüman dünyası kendi üzerine kapanmıştır. Dayanıksız hale gelmiş, savunmaya çekilmiş; hoşgörüsüz olmuş ve kısırlaşmıştır. Durumu, karşısında kendini marjinalleşmiş olarak hissettiği dünya evrimiyle orantılı olarak ağırlaşmaktadırlar. Artık öteki gelişmektedir. Modernizm, ötekidir. Acaba bu modernizmi reddederek dinsel ve kültürel kimliğine mi sarılması gerekirdi? Yoksa bunun tersine, kimliğini kaybetme tehlikesini göze alarak modernizm yoluna kararlı bir şekilde girmesi mi gerekirdi? Ne İran ne Türkiye ne de Arap âlemi bu ikilemi çözmeyi başarabilmiştir. Bugün işte bu nedenden ötürü hâlâ Batılılaşma zorunluluğu ile şu yoğun yabancı düşmanlığının yarattığı aşırı fondamantalizm arasında, çoğu zaman, ani geçişler yaşamaya devam etmektedir.

Barbar olarak tanıdığı, yerdiği ama o zamandan bu yana dünyaya egemen olmayı başaran bu Frenkler’den hem büyülenen hem de korkan Arap dünyası, Haçlı Seferlerini gerilerde kalmış bir geçmişin basit bir dönemi olarak kabul etmeyi başaramamaktadır. Araplar ve genelde Müslümanlar, Batı karşısında bugün bile hâlâ yedi yüzyıl önce bitmiş olması gereken olaylardan etkilenmeye devam etmektedir.

Oysa üçüncü bin yılının arefesinde, Arap dünyasının siyasal ve dinsel sorunları hâlâ Selahaddine, Kudüs’ün düşmesine ve geri alınmasına atıfta bulunmaktadırlar. Halk, tıpkı bazı resmi söylevlerde de olduğu gibi İsrail’i yeni bir Haçlı devleti saymaktadır. Filistin Kurtuluş Ordusu’nun üç tümeninden biri hâlâ Hattin, diğeri de Ayn Çalut adını taşımaktadır. Başkan Nasır, şanının zirvesinde olduğu günlerde bile Suriye ve Mısır’ı -hatta Yemen’i- birleştirmeyi başarmış olan Selahaddin’le karşılaştırılmıştır. 1956’daki Süveyş harekâtı, tıpkı 1191’deki gibi Fransızlar ve İngilizler tarafından girişilen bir Haçlı Seferi sayılmıştır.

Benzerliklerin şaşırtıcı oldukları doğrudur. Sibt el-Cevzinin Şam halkının önünde, Kutsal Kent’te düşmanın egemenliğini kabul etmeye cüret eden el-Kâmilin ‘ihanet’ini ifşa ettiği duyulduğunda, başkan Sedatı düşünmemek mümkün müdür? Golan veya Bekaa’nın denetimi için Şam ile Kudüs arasındaki kavga söz konusu olduğunda, geçmişi şimdiden ayırmak nasıl mümkün olacaktır? Usamanın istilacıların askeri üstünlüğüne ilişkin fikirleri okunurken, düşünceye dalmamak nasıl mümkün olacaktır?

Devamlı saldırıya uğrayan bir Müslüman dünyasında, zulme uğrama duygusunun ortaya çıkması önlenemez. Bu duygu, bazı fanatik kişilerde tehlikeli bir saplantı haline gelmektedir. 13 Mayıs 1981’de Mehmet Ali Ağcanın Papa’ya ateş ettiği ve bunu daha önce yazdığı bir mektupta şöyle açıkladığı görülmemiş midir? Haçlıların başkomutanı “Papa II. Johannas Paulus’u öldürmeye karar verdim.” Bu bireysel eylemin ötesinde, Arap Doğu’nun Batı’yı her zaman doğal düşman olarak gördüğü açıktır. Ona karşı girişilecek bütün hasmane hareketler, ister siyasal ister askeri veya isterse petrol alanında olsunlar, meşru bir intikamdan başka bir şey değillerdir. Ve bu iki dünya arasındaki kırılmanın, bugün Araplar tarafından hâlâ bir tecavüz olarak hissedilmeye devam eden Haçlı Seferleri sırasında meydana geldiğinden kuşku duymak mümkün değildir.” (*)

***

Bu bulaşıcı travma salgını, Arapların geleceği geçmişte arama saplantısıdır, yani Selefi saplantısıdır. Neden geri kaldıklarını kendilerine sordukları zaman aldıkları (verdikleri) cevap hep aynıdır: “Çünkü dinimizin altın dönemi olan Halifeler döneminin inanç ilkelerinden uzaklaştık! O halde o dönemin kuvvet ve ihtişamına kavuşmak için o döneme dönmeliyiz.”

Sadece Arap halkının değil, aklı redettiği için çağının çağdaşı olamayan, dolayısıyla “Batı” sandığı evrensel uygarlığa düşman olan öteki Müslümanların da içine düştüğü “Gayya Kuyusu”dur bu. Günümüz AKP’si de bu kuyunun içindedir.

(*) Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, s.339.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları