Özdemir İnce

Hayaller ve gerçekler

13 Mayıs 2022 Cuma

1 Mayıs akşamı TELE 1 televizyonunda bir DEVA Partisi yöneticisi konuşuyordu. DEVA Partili olarak gittikleri yerlerde AKP taraftarlarının DEVA adlı bir partinin kurulduğundan haberleri yokmuş. DEVA’lı siyasetçileri hâlâ AKP’li sanıyorlarmış; durumu öğrenince şaşırıyorlarmış. 

Yukarıda “taraftar” sözcüğünü bile bile kullandım. Geçmiş seçimlerde “seçmen” olarak oy veren vatandaşlar, AKP’nin gelip dayandığı yerde artık oy verilecek bir parti olmadığını düşündükleri için kendilerine oy verilecek bir parti bulmuşlar ya da bu partiyi aramaktalar; AKP’yi bekleyenler ise artık seçmen değiller, bunlara “taraftar” denir. Tıpkı Fenerli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı ya da Trabzonlu gibi. Trabzon taraftarları şampiyon olmadıkları bilmem kaç yıl takımlarını tutmaktan vazgeçmediler. AKP’nin de artık taraftarları var, sayılarını önümüzdeki seçimde öğreneceğiz. Hiçbir seçmen kendisini yoksullaştıran, aç bırakan ve onursuzlaştıran bir partiye bir daha oy vermez. Benim bu insanları “geçirimsiz” (empermeable) ya da “teflon” olarak adlandırdığım bilinir. 

Ülker, şu günler J.M. Coetzee’in Giving offense, Essays on censorship (Sansür Üzerine Denemeler) adlı kitabını çevirmekte. İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir misali çeviriden bir bölüm gönderdi. Sansür üzerine yazdığı denemelerden oluşan kitabında Coetzee, Güney Afrikalı romancı, deneme yazarı ve şair André Brink’ten söz eder ve alıntılar yapar: 

“Sağlıklı bir toplum yazarın saptadığı hastalıklarla yüzleşme yeteneğine sahiptir ama toplum hastaysa (yazarın) kendisine sunduğu kendi imgesiyle yüzleşmekten korkabilir. Bu durumda öldürücü bir hastalığa tanı konmamış olur.” “Bir toplumda büyümenin, gelişmenin ve sağlığın güvencesi yaratıcı zihindir” öte yandan sansür “aşırı, kanserli bir  toplumda toplumsal organizmanın korumacılık düzeneklerini ve süreçlerini simgeler” . “Muhalifi, isyancısı, yazarı olmayan bir devlet un ufak olur: oysa yönetici onlara izin vererek kendi yazgısını da belirler. (George Orwell’ın 1984’ünde) Hiç değilse üstü örtülü olarak Büyük Ağabey muhalifi yok etmek istediği ancak o muhalif olmadan bu işi yapamadığı için onun o güçlü sistemi yok olur.”

“Brink’in daha önceki daha basit modelinin altında yatan eğretileme bir kavga eğretilemesiyken daha sonrakinin altında yatan eğretileme hastalık eğretilemesidir. Toplum, işlevi toplum bütününün sağlığıyla ilgili tanılar koymak olan bir organ geliştirmiş olan bir gövdedir. Gövde makul ölçüde sağlıklıyken o organın işlevini yerine getirmesine izin verir ve ondan yararlanır.  Ama aşırı derecede artmış baskı ortamında, devlet temsilcileri aracılığıyla, kendisine ait olan ama kendisine en fazla rahatsızlık veren organlarını yadsır, kötü haberleri getiren ulakları öldürmeye çalışır. Ama bu işi bir kez başarmaya görsün, engellenmeyen hastalığın yol açacağı çöküş için artık geçmiş ola...”

TRT’nin TRT olduğu dönemde yasal ve zorunlu görevi “Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlarına alet olmamak” idi. Ki bu ilke, meslek ahlakı söz konusu olduğu zaman, özel radyo ve televizyonları, dergi ve gazeteleri de kapsar. Ama ne yazık ki birkaç gazete, birkaç radyo ve televizyon (Tele1, HalkTV, KRT) dışında ve en başta TRT olmak üzere bu kurala uyan gazete, radyo ve televizyon yok. Bunlar haberlere sansür uyguluyorlar; cehenneme dönüşmüş bir ülkeyi cennetmiş gibi sunuyorlar. Tıpkı Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’nde yapay haşhaşi cenneti yaratması gibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları