Özdemir İnce

Türk edebiyatı Türkçe edebiyat (1)

22 Mart 2020 Pazar

Bu milletin okumuşu da okumamışı da, yazmışı da yazmamışı da yanlışları hemen öğrenmeye pek yeteneklidir. Öğrendikleri yanlışı da, nazar değmesin, inatla savunurlar. Bu yanlışlar arasında başımın belası olanlar vardır: Ortak Akıl, Devlet Aklı, Türkçe Edebiyat, Gerçekleştirmek, Beğeni, Süreç... Bugünkü konumuz “Türkçe Edebiyat”.

Şimdi şair Şükrü Erbaş’ın bir yazısını okuyacaksınız:

***

“Bizim ön kabulümüz, edebiyat yapılan dilin, doğrudan kişinin etnik kökenini, anadilini işaret ediyor olmasıdır. İngilizce edebiyat yapıyorsanız İngilizsiniz, Rusça edebiyat yapıyorsanız Rus, Türkçe edebiyat yapıyorsanız Türk. Bu bir genel doğrudur. Ancak insanlar tarih boyunca göçler, savaşlar, doğal afetler, daha başka pek çok nedenlerle, bir başka dilin içinde yaşamak zorunda kalmışlardır. Ya da kendi coğrafyalarında egemen halkın dilini öğrenmek zorunda kalmışlardır. Bu yeni hayat, onları usul usul anadillerinden uzaklaştırmıştır. Ev içlerine hapsolan, hayatın içinde soluk alamayan, eğitim ve edebiyat yapılamayan bu diller, yaşamı ve insanı ifade etmekte her gün biraz daha daralmıştır. İnsanlar ister istemez bir süre sonra içinde yaşadıkları dille konuşmaya, yazmaya başlamışlardır. Böyle bir gerçeklik içinde yazmak durumunda olan insanların ikilemi tam da burada yatmaktadır. Türk değil ama Türk edebiyatının, İngiliz değil ama İngiliz edebiyatının, Alman değil ama Alman edebiyatının başarılı örneklerini vermişlerdir, veriyorlar.

Biz biliyoruz ki etnik kökenimiz ne olursa olsun, hangi dilde edebiyat yapıyorsak, yaptığımız edebiyat o dile aittir. Ancak bu, o dille edebiyat yapan kişiyi, o dilin milliyetine ait kılmıyor. Yaşar Kemal, Türk edebiyatının bir doruğudur, ancak bu, Yaşar Kemal’in Kürt olması gerçeğini değiştirmemiştir.

E. M. Cioran, Fransızların düşün dünyasına büyük katkılar sağlamıştır ama bu Romen Cioran’ı Fransız yapmaya yetmemiştir. İngilizce yazan bir Hintli yaşamı boyunca Hintli olarak kalmıştır, kalacaktır. Hicri İzgören Türk şiirinin (Türkçe şiirin mi yoksa?) çok değerli bir şairidir elbette ama Türkçe yazması Hicri’nin Siverek’in Zaza Kürtlerinden oluşunu ortadan kaldırmıyor. Mario Levi bir başka çarpıcı örnektir.

İşte bu edebiyatı adlandırmak, bizi getirip, bir yüzü edebiyat, bir yüzü etnisite olan bir bıçak ağzında bırakmaktadır. Bizim etnik aidiyetimizi sadece yazdığımız dil belirleseydi, ilk kitapla o dilin milliyetine geçiverirdik! Konuşmalarımda, sözün akışına göre her iki adlandırmayı da kullanıyorum ama sanırım ‘Türkçe edebiyat’ adlandırması bizi yukarıda andığım örnekler karşısında zor durumda bırakmayacak doğru adlandırma olacaktır. (2019)” (*)

***

Şükrü Erbaş, Türklüğün bir ırkı değil, bir vatandaşlığı (Kimlik ve Pasaport ile) temsil ettiğini bilmeyen cahil ve ırkçı bir yazar sanki. 2019 yılında yazdığı yazıyı, ben taa 4 Kasım 2007 tarihinde yanıtlamışım. Sözünü ettiğim yanıt “Kürt Şiiri Sözcüğü Keşfetti” başlıklı yazı (Hürriyet, 4.11.2007), Türkiyenin Sırat Köprüsü: Açılım Masalı (**) adlı kitabımda yer aldı. Yazının son bölümünü okuyalım:

***

“Türkiye’de Kürt milliyetçiliğinin yükselişe geçmesi Türkçe yazan Kürt kökenli yazarları sıkıntıya soktu. Bunun üzerine, kendi varlıklarını meşrulaştırmak için Türk Şiiri yerine Türkçe Şiir formülünü icat ettiler. Hürriyet gazetesinde ve edebiyat dergilerinde bu formüle şiddetle karşı çıktım, edebiyatta tek ölçünün ‘yazılan dil’ olduğunu defalarca yazdım. Selim Temo, derlemesine sadece Kürtçe yazan şairleri alarak ve çalışmasına ‘Kürt Şiiri Antolojisi’ adını vererek ‘Türkçe şiir’ sapıncını ileri sürenlere doğru yolu göstermiş oluyor. Yazarların, şairlerin anayurdu, aidiyet DNA’sı içinde yazdıkları dildir!”

***

Etnik kimlik tutkusu ilkel bir ırkçılık türüdür. Genetik bilimi etnik köken denen şeyin bir fantezi, bir varsayım olduğunu çoktan kanıtladı. “Kültürel Milliyet” de etnik kimlik gibi kurgusaldır (fictif, yapıntı). Kimliklerde, pasaportlarda hangi devletin vatandaşı olduğunuz yazar.. Etnik kimlik meftunları, belki de, bu kimliklerinin, bir dipnot olarak resmi evraka işlenmesini isteyecek kadar saçmalayabilirler. Yazdığı dil yazarın vatanıdır. Gerisi safsatadır!

Tartışma meydanına çıkanlar ele aldıkları konuda yayımlanan yazıları ve kitapları okumak ve bilmek zorundadırlar. “Ben görmedim, okumadım” gibi mazeretleri olamaz, kabul edilemez. 

(*) Şükrü Erbaş, Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya, Kırmıdı Kedi Yayınları, s.65

(**) Tekin Yayınları, s.100



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları