Çöp dünyası (3)

18 Haziran 2021 Cuma

İki hafta önceki cumartesi, “Dünya Çevre Günü’ydü”... Türkiye’deki “çevre kirliliği” olaylarına değinmeyi sürdüreceğim... Bugün “Marmara Denizi çöplüğüne” göz atalım...

***

“Damlaya damlaya göl olur...” denilirse de günümüzde Marmara Denizi için “Akıta akıta ölü göl oldu!” deniliyor. Marmara Denizi’ndeki kirlenmeye “müsilaj”, dilimizde “deniz salyası” denilse de bana göre “insanlığın kusmuğudur!”

***

Süleyman Demirel Üniversitesi Su Ürünleri Enstitüsü Kurucusu, “Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD)” Danışmanı Doç. Dr. Erol Kesici, “Bu, ne doğa olayı ne de doğal olay. İnsanın denizlerde neden olduğu felakettir. Müsilaj, suların aşırı kirliliğinin göstergesidir, bulaşıcıdır ve acilen önlemler alınmalıdır...” diyor. 

“Kusmuk” değerlendirmemi Doç. Dr. Kesici şöyle paylaşıyor:

“Son 40 yıl içinde sürekli derin deşarjla kirletilen denizin, bünyesinde tutamadığı aşırı kirliliği kusmasıdır. Önceki yıllarda da sürekli yaşanan, insan atıklarının kirlilik göstergesidir.”

Doç. Dr. Kesici, bu olayın çeşitli nedenlerinden birini şöyle açıklıyor:

“Bunlardan biri, canlılar arasındaki mikroskobik ‘Alg’lerdir! Algler, ‘su yosunu’ olarak biliniyor. Deniz, göl, derelerde yaşayan, çok çeşitli olması ile birlikte, yeşil örtü gibi görülen canlılara ‘alg’ deniliyor. ‘Klorofil’ içeren, çiçeksiz canlılar olarak da belirtilir...”

Marmara Denizi çevresinde, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sinin yaşadığını anımsatan Doç. Dr. Kesici, tehlikeye şöyle dikkat çekiyor: 

“İstanbul’dan günde 1.2 milyon m3, Bursa’dan günde 0.3 milyon m3, İzmit’ten 0.2 milyon m3, öteki beş kentten 0.4 milyon m3, bölge genelinde 2.1 milyon m3 ‘evsel atık su’ denize dökülüyor.

Türkiye endüstrisinin yarısını oluşturan sanayi atıkları, Marmara Denizi’ne gidiyor. Deniz trafiğinin de toplam kirliliğe etkisi yaklaşık yüzde 10... 

Ayrıca Marmara Bölgesi’ndeki yoğun tarımsal uygulamaları dikkate alırsak gübreler, çeşitli kimyasallar da Marmara’ya gidiyor...” 

Doç. Dr. Kesici, alg’lerin zararlarını şöyle özetliyor:

“- Çok fazla oksijen tüketirler, çevredeki canlıları tehdit ederler.

- Aşırı çoğaldıklarında göl ve su havzalarında yarattıkları kirlenmeye ‘alg patlaması’ denir.

- Özellikle suda yoğun balık ölümüne sebep olabilirler.

- Yaşamı tehdit etmemesi için mutlaka düzenli temizlenmelidirler...”

***

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Hidrobiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Neslihan Özdelice, “İnsanlığın Marmara’ya verdiği tahribatın büyük etkisi var!” diyor. 

Prof. Dr. Özdelice’ye göre kirletici kaynaklar ise şunlar: 

“Tuna Nehri’nin Marmara’ya akan kirletici bir yükü, hatta 8-10 katı kadar azot-fosfor yükü var. 

İkinci etken, endüstriyel atıkların kontrolsüz biçimde doğaya salınması... Bunlar, büyük azot-fosfor yükü oluşturuyor. Bu oluşumda, durgun hava da etken...” 

***

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı, Su Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı’ndan, Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın “müsilaj” yorumu şöyle: 

“Marmara Denizi’nin özgün yapısı müsilaj oluşumu için uygun ortam sağlıyor. Çünkü Marmara Denizi kuzeyden gelip Akdeniz’e doğru akan Karadeniz suyu, alttan da Çanakkale Boğazı ile Marmara’ya girip İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e çıkan tuzlu, sıcak Akdeniz suyunu barındırıyor.   

Bu iki farklı su kütlesi, bir geçiş tabakası ile birbirine bağlanmış oluyor. Bu geçiş tabakası Marmara Denizi’nin yüzeyi ile dibinin birbirine karışmasını sınırlandırıyor. Bu yüzden Marmara’da su içinde dolaşım azdır...” Prof. Dr. Sarı, şu bilgileri de ekledi:

“Marmara çevresinde 7 il var. Denizin çevresi yaklaşık bin km. 11 bin 350 km2’lik bir yüzeye sahip. Marmara Denizi’ne çevresindeki her noktadan atık ulaşıyor. 

Noktasal kirlilikten bahsetmiyoruz. Toplu atık yönetim politikası var ve bu politika, arıtmamak üzerine kurulu. 40 yıldır bizler bu denizi böyle kullanıyoruz. 40 yıldır attıklarımızı deniz, şimdi salyası ile yüzümüze vuruyor.”

Prof. Dr. Sarı’nın son yargısı korkunç:

“Şunu da unutmayalım; Marmara bu hale 40 yılda geldi, 40 günde düzelmesini bekleyemeyiz!”

Prof. Sarı, sanki bir “buzdağını” tarif edermişçesine, bizzat yaptığı dalışlarda karşılaştığı görüntüleri anlatırken, “müsilajın” kıyıdan başladığını, beş metreden itibaren yoğunlaştığını, 18 metreden sonra maksimum yoğunluğa ulaştığını söylüyor...

Prof. Sarı, “18 metreden sonra denizin altında ışık tamamen yok oluyor. Ancak fenerle ilerlemek mümkün... Aşağısı toz duman gibi... Göz, gözü görmüyor. ‘Müsilaj’ deniz dibini kaplamış durumda. Bu örtü, deniz dibinde sabit yaşayan canlıları, organizmaları öldürmeye başlamış...”

Not: Sürecek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları