Sümerbank! Etibank!

20 Mayıs 2014 Salı

Atatürk, savaştan yeni çıkmış genç Türk ekonomisine katkıda bulunmak ve kalkınmaya yönelik yatırımları gerçekleştirmek amacıyla Sümerbank’ı 1933’te, Etibank’ı 1935’te kurdu.
Anadolu’da ilk imparatorluğu kuran halka, günümüzde özgün adıyla “Hititler” diyoruz. Cumhuriyetin başlangıç yıllarında Fransızca yabancı dil ağırlığına sahipti.
Bu nedenle “Hitit”
sözcüğü, Fransızca söylendiği biçimiyle dilimize “Eti” olarak geçmişti. Bu iki bankaya başka adlar verilemez miydi? Elbette verilebilirdi! Ancak Atatürk, Anadolu’nun geçmiş uygarlıklarına da sahip çıkılması için bu adları koydurarak, bu olguyu halkımıza her an anımsatmış oluyordu! O’nun için bu uygarlıkların kalıntıları, yalnızca “çanak-çömlek” olarak değil, her an insanların bilinçaltında yaşamaları da önemliydi.

***

Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında 1925’te “Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması” imzalandı. Anlaşma, diplomatik temsilciliklerin kurulmasının yanı sıra ekonomik ilişkilerin de güçlendirilmesini öngörüyordu.
Ruslar, önce Adana’da pamuk üretimini yönlendirip bu ilimizde bez fabrikasının kurulması için 8.5 milyon liralık kredi de açtılar. Kayseri ve Nazilli tekstil fabrikalarını kurdular. Bu yatırımlar, günümüzde Türkiye’nin tekstil dışsatımının öne çıkmasında altyapıyı oluşturdu.
Yatırım halkın tasarrufuyla yaratıldı, Türkiye’de ilk modern tekstil kuruluşu olarak büyük bir üne kavuşmuştu. Sonraları demir-çelik tesisleri, çimento fabrikaları, kâğıt ve selüloz tesisleri için de yatırımlara geçildi.
Etibank da 14 Haziran 1935 yılında, Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimi ile Türkiye’nin yeraltı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere, sanayinin gereksinimi olan madenleri, endüstriyel hammaddeleri, enerjiyi üretmek amacıyla kuruldu
Burada dikkat edilecek en önemli nokta, birer kamu kuruluşu olan Sümerbank’ın da Etibank’ın da iki şapkaya sahip olmalarıydı. Biri “yatırımlar”, ikincisi ise bu yatırımlara maddi kaynak sağlayan “bankacılık” hizmetleridir. Türkçedeki “bir koyundan iki deri çıkmaz” sözünü çürüten bir yaratıcılık değil de nedir?

***

Ama sonra ne oldu? Sümerbank 1987’de bir “holding” olarak özelleştirildi! “Bankacılık” bölümü, 1995’te Garipoğlu Şirketler Grubu’na 103.4 milyon dolara satıldı. Hayyam Garipoğlu’nun bir cinayete ve Türkbank rezaletine adının karışması, Sümerbank’ın elinden alınmasına neden oldu. 2002’de kepenkleri indirildi!
Etibank’ın da “demir madenciliği ve demir-çelik üretimi” Türkiye Demir Çelik İşletmeleri’ne, “kömür madenciliği” ise Türkiye Kömür İşletmeleri’ne devredildi. Bu alanlar kamu kuruluşlarına bırakılırken, bankacılık bölümü Cavit Çağlar’a satıldı. Yolsuzlukları mahkemelere düştü. Sanıkların üçer yıllık cezaları ertelendi. 2001’de de kapatıldı.
Kömür üretimi sonra ne oldu, özelleştirildi. Sonra ne oldu? Taşeronlaştırıldı! Daha sonra ne oldu? Soma’da Türkiye tarihinin en acı kazasında 301 kişi taşeronlaşmaya kurban edildi!

Kirli çizme!
İşçi Murat Yalçın maden kazasından yaralı kurtuldu. Cankurtaran aracına alınırken “Çizmelerimi çıkarayım da sedye kirlenmesin!” sözleri, bu olayın önemli simgelerinden biri oldu.
Gaziantep’teki ilkokul 3. sınıf öğrencisi Mehmet Emin Tunç, yaralı işçi Yalçın’a göndermek üzere kendi harçlığı ile bir çift çizme aldı!
Futbolcu Tümer Metin, Zonguldaklı bir maden işçisinin oğludur. Babasını maden kazasında kaybetmenin acısını çok iyi biliyordu. “Kirli çizmesi” ile simgeleşen maden işçisinin ev borcu vardı. Tümer Metin, işçinin borcunun ödenmesini yüklendi
Urfa Müftülüğü de sanki Yalçın’ın en çok buna gereksinimi varmışçasına kendisini 15 Haziran’da umreye götüreceklerini açıkladı… İsmailağa cemaati de Soma’ya 50 hocayı gönderdi. Amaç, halkın isyanını önleyici telkinler vermekti… Paralel devletten boşaltılan bu alan bu cemaate geçmiş olmalıydı!
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı bir genelge Resmi Gazete’nin ikinci baskısında yayımlandı. Erdoğan, listesi verilen bankalardaki yardım hesaplarına halkın bağışta bulunmalarını istiyordu.
Burada bir yanlışlık var… Bilal oğlan Soma’ya yardım vakfı kurmalıydı. Bunun için bankalarda hesap açtırmaya gerek yoktu. Türkiye’deki her caminin önüne ayakkabı kutularının konulması yeterli olurdu!

Diktatör kim?
Güney Kore’de lise öğrencilerini taşıyan bir gemi, kaptanın hatası yüzünden battı. 286 öğrenci öldü ve 18 kayıp… Toplamı 304! Bizim Soma kazası ile eşdeğerde acı bir olay!
Güney Kore Devlet Başkanı Bayan Park Geun-hye kürsüye çıktı. Gözyaşları içinde olaydan duyduğu üzüntüyü bildirerek özür diledi. Sorumlular hakkında gereken kovuşturmanın yapılacağını, bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için önlemlerin alınacağını söyledi.

***

Kuzey Kore’de 92 dairenin bulunduğu 23 katlı bir bina çöktü. Ölü sayısının 300’ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Ülkenin genç diktatörü Kim Jong-un olayı öğrendiğinde çok üzüldüğünü, bütün gece uyuyamadığını söyleyerek halktan özür diledi. İnşaatta ihmali görülenlerin hak ettikleri cezaya çarptırılacağını söyledi. Olay yerine gönderdiği hükümet yetkilisine halkın önünde eğilerek özür diletti.
Devletin özür dilemesi olayına, Kuzey Kore’de hiç rastlanmadığına da yabancı gözlemciler dikkati çektiler.

***

Mısır’daki gösterilerde aşırı dinci “Müslüman Kardeşler” örgütünün yöneticilerinden Muhammed El Baltacı’nın kızı Esma açılan ateşle öldürülmüştü. Bu olaylar üzerine “Rabia” işareti Türkiye’ye de yansımıştı.
Başbakan, Esma için hüngür hüngür ağlarken “Rabia” işareti de yapar olmuştu. Gazze’de yaşanan olay için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da hüngürdemişlerdi.
Erdoğan Soma’ya gitti. Bırakın özür dilemeyi, bir işçiye “Yuh çekersen tokadı yersin!” demekle kalmadı ve dediğini de yaptı. Danışmanı Yusuf Yerkel de gösteri yapan işçiye tekme tokat girişti… Bir de Kim Jong-un’a diktatör derler!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları