1 Mayıs’ın ardından...

03 Mayıs 2019 Cuma

Dünyada insanlar eski yıllara kıyasla çok daha sinirli, daha stresli ve çok daha endişeliymişler. Gallup’un araştırması geçtiğimiz günlerde yayımlandı. 140 ülkede yapılan Küresel Duygu araştırması. Küresel kapitalizmin geldiği noktayı gözler önüne sermesi açısından önemli.
Eşitsizliklerin giderek arttığı, emek sömürüsünün tavan yaptığı bir sistem içinde insanların borçlandırılarak tüketim dünyasının modern köleleri haline getirilmelerinin doğal sonucu bu.
Üstelik tıpkı suyun ısındığını fark etmeden haşlanan kurbağa misali bu duruma gelinir. Geri planda devasa bir algı yönetimi, devasa bir reklam bombardımanı vardır. Ve sistemin bize dayattığı 2 gizli tuzak...
1- Ne yaparsanız yapın her zaman yetersizsinizdir!
2- Mutluluk gelecekte bir hayaldir ve arkasından beyhude koşmalısınız.
Biz de koşarız...
Dünyanın bütün mavi yakalıları, dünyanın bütün beyaz yakalıları...
Zor bela bulduğun işi başkasına kaptırmamaya çalışarak;
Kredi kartı borcunu ya da çocuğunun okul taksidini ya da ev kredisinin ödemek zorunda olduğun için patronun iki dudağı arasında olan geleceğini mahvetmemek uğruna her denilen işe koşma, her azarı işitmeyi göze alarak...
Koşar insanlar...
1 Mayıs’lar işçinin, emekçinin tarihsel süreç içinde büyük mücadeleler vererek elde ettikleri kazanımların bayramı olarak kutlanır. Patronlara ve hükümetlere başkaldırarak, şiddetli baskılara maruz kalarak elde edildi haklar. Örgütlü işgücü yıllar boyunca zenginlerin ve seçilmiş elitlerin gücüne karşı bir denge unsuru oldu. Tatil hakkı, grev hakkı, kıdem tazminatı hakkı; hepsi uzun soluklu mücadelelerin sonucu elde edildi.
Bugün ise bırakın bunun üzerine yeni kazanımlar eklemeyi; elde edilenler bile tırpanlanıyor. Toplam küresel servet 10 sene önce yaşanan finansal krizden bu yana yüzde 27’lik artış göstererek 280 trilyon dolara ulaştı. Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi zenginliğine zenginlik kattı. Nasıl mı? Krizi bahane ederek işçi haklarına sistematik saldırıda bulunarak, ücretleri düşük tutarak.
Sonuç: Eşitsizliğin arttığı, çalışanların kendilerini giderek daha güvencesiz işlerde buldukları, ülkelerin sosyal politikalarının zayıflatıldığı bir sistem yaratıldı. Üstelik sağlık ve emeklilik hizmetleri bile ticari kâr elde etme aracı haline dönüştürüldü.
Bugün tüm dünyada gelinen nokta bu. Tabii ülkeden ülkeye dozaj farklılıkları var. Bir Fransa ile bir Türkiye’yi; bir Çin ile bir Finlandiya’yı aynı kefeye koyamazsınız. Karşınıza öyle ya da böyle hukuk çıkar, demokrasi çıkar, sendikanın gücü çıkar..
Amazon, 1 trilyon dolara yakın piyasa değerine sahip, dünyanın en büyük şirketlerinden biri olmasına rağmen, işçi haklarını açıkça göz ardı ederek çalışanları “ekonomi” uygulamaları ile parçalıyor. Ama Amazon çalışanları, 2018’de Avrupa’da (Almanya, İspanya ve Polonya’da) toplu eylemler düzenleyerek, Kara Cuma’nın satışlarını tehdit eden, iyi çalışma koşullarını garanti eden daha iyi ücret ve iş sözleşmeleri talep ettiler. Bunu ABD’de yapamadılar.
Aynı şekilde, Avrupa’daki Ryanair çalışanları, şirketin sendika karşıtı duruşuna tepki gösterebiliyor. Ve daha iyi çalışma koşulları ve toplu pazarlığın tanınması için mücadele ediyor. Tüm dünyada giderek yayılan bir Me Too hareketi var örneğin. İşyerinde cinsel taciz ve eşitsiz ödeme konularına dikkat çeken..
Avrupa genelinde, işçilerin dayanışması ilham verici direnişlerle yeniden ortaya çıkıyor. İspanya ve Portekiz’deki protesto dalgaları, işçi hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet için yeni solcu ittifaklar yaratıyor.
Tüm bunlar bardağın bir de dolu tarafını gösteriyor. Ve tabii örgütlü mücadelenin önemini.
Hayal ya...Mesela diyorum: Dünyanın bütün beyaz yakaları, bütün beyin işçileri birleşse...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları