Kadın, doğa, yasa...

05 Mart 2021 Cuma

Şu gezegenin yarısı kadın. Ne fazla ne eksik. 21. yüzyılın beşte birini tamamladık. Teknoloji, yapay zekâ, tıp, uzaya keşif araçları gönderme... Hepsinde insanlık büyük adımlar attı ve hepsinin de keşfinde, üretiminde, uygulanmasında kadınlar var. Kadınlar ülke de yönetiyor, büyük şirketleri de... Örnekler çok. Ama aynı zamanda kadınlar öldürülüyor, şiddet görüyor, aşağılanıyor. Pazar ekonomisinin kadına biçtiği rol de ağırlıklı olarak “tüketici” ve yine kadın bedeni üzerinden “meta” oluyor.  

Oysa, çoğu zaman görmezden gelsek de bizim de bir parçası olduğumuz doğa hiç de böyle demiyor. Tam aksine doğa, üretkenlik ve doğurmak olgusu üzerine kurulu olduğu için yaşamın kendisi dişil bir temele dayanıyor. Eşeysel seçilimde tercihini dişiden yana kullanan doğa seçme işini dişiye, elenme bahtsızlığını da erkeğe vermiştir.  

Ne var ki erkekler bunun için zora veya şiddete başvurmazlar, dişinin rızasını almaları esastır. Erkeğin kur yapması da dişinin rızasının alınması gerçeğini doğrular. Bu konu ile ilgili bu haftaki Herkese Bilim Teknoloji dergisinde Prof. Dr. Mahmut Yanar’ın önemli bir yazısı var. Öneririm. Yanar, “Doğanın kadına bahşettiği doğurganlık ve biyolojik zenginlik, tarım toplumundan önce onu toplumda önemli ve saygın bir cins konumuna getirmişti. İnsanoğlunun avcı, toplayıcı yaşam tarzından tarımsal düzene geçmesiyle ortaya çıkan mülkiyet ve bununla şekillenen sınıflı toplum, Engels’in deyimiyle kadının tarihi mağlubiyetinin başlangıcını oluşturmuştur. Kadınların toplumsal üretime katkıları, doğasından gelen doğurganlık ve eş seçiminde belirleyici olma rolleri, sınıflı toplumlarda erkeklere yaratılan imtiyazlı alan ile önemini yitirdi. Toplum topyekûn dişilden erilliğe evrildi. Sermayeyi korumanın silahlı gücü olan ordu, ataerkil toplum gövdesinin bir çeşit eril cinsel organı haline dönüştü. Tanrıça olan kadının yerini erkekleşen tanrı-krallar aldı. Böylece kutsal olan kadın, ilahlar dünyasından da kovuldu. Devletin reisi olan erkek artık evin, kadının ve çocukların da reisi oldu...” diyor.  

Aynı zamanda, topyekûn ataerkillik ve gücün kontrolsüz eşitsiz kullanımıdır pedofili, cinsel taciz ve ırza geçme gibi sapkınlıkları bu denli yaygın kılan. Ve biz Homo Sapiens’ler bu alanda sabıkası olan doğadaki tek türüz.

SÜRECİ TERSİNE ÇEVİRMEK MÜMKÜN MÜ? 

Çok zor. Ama imkânsız değil. En azından doğru yasalar ve yasaların uygulanması ile yol kat etmek mümkün. 

Önümde bir rapor var. Dünya Bankası’nın bu yıl 7’ncisini hazırladığı “Kadınlar, İş Dünyası, Yasalar 2021” raporu. “Cinsiyet eşitliği temel bir insan hakkıdır. Alınması gereken hayli yol var ve yasalar burada belirleyicidir” diyor özetle. Raporda 190 ülkenin sıralaması var. 

Yasal açıdan hem kadın hem erkeğe eşit haklar veren sadece 10 ülke var: Belçika, Fransa, Danimarka, Letonya, Lüksemburg, İsveç, Kanada, İzlanda, Portekiz ve İrlanda. Raporda, 8 temel alandaki yasalar incelenmiş. Hareket özgürlüğü, çalışma özgürlüğü, ücret adaleti, evlilik hakları, çocuk sahibi olduktan sonra çalışma (ebeveynlik), girişimcilik, varlık edinme, emeklilik. 

Türkiye, 190 ülke arasında 82. sırada. Yeni çıkardığı yasalarla hızla basamak atlayan Suudi Arabistan’ın sadece 2.5 puan önünde olduğunu hatırlatalım. 

Rapor şu soruyu soruyor: Yasalar karşısında eşit haklara sahip olmak cinsiyet eşitsizliği uçurumunu azaltır mı? Yasalar hakkıyla uygulandığında hem eşitsizlik azalıyor hem de o ülkenin ekonomik kalkınması, refahı artıyor. Yasalar o ülkenin, o toplumun değerlerini de vurguluyor aynı zamanda. Araştırmalara göre yasalar sosyal normlarla çatıştığı zaman uygulanması hem kolay olmuyor hem de hedeflenene ulaşmayı zorlaştırıyor. Ancak vurgulanan önemli bir husus var: Her şeye karşın yasaların varlığı bile sosyal normları kendi cephesine çekme konusunda bir mıknatıs özelliği taşıyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları