Öztin Akgüç

İdam cezası fiilen kalktı mı!

07 Aralık 2022 Çarşamba

Ülkemizde mahkemeler, yasal olarak ölüm cezası vermiyor, kalemler kırılmıyor, darağaçları kurulmuyor, elektrikli sandalyeye oturtma, damardan zehir vermek gibi uygulamalar da yapılmıyor. Ama sonucu ölümle biten cezalar veriliyor, uygulamalar yapılıyor. En yaygın uygulama, kronik hastalıkları olan ileri yaşlı kişilerin bir gerekçe ile tutuklanmaları, cezaevlerine konulmaları, sonuçta ölüm cezasına dönüşüyor. Ölüm cezası gibi kişinin yaşam süresi yapay şekilde kısaltılıyor.

Kronik hastalık özenli düzenli bakım, kontrol gerektiriyor. İlaçların belli saatlerde belli aralıklarla bir bölümü oral alınıyor, bazılarının da damardan verilmesi gerekiyor. Tansiyon, nabız, nefes kontrolleri sık yapılıyor, aralıkla olarak kan değerleri ölçülüyor. Tansiyon oynamalarının, ritim bozukluklarının, nefes darlığı sorunlarının anında görülüp müdahale edilmesi, oksijen takviyesi gerekebiliyor. Oda, oksijen tüpü, oksijen maskesi, ölçüm aletleriyle bir hastane odasına dönüşüyor, kontrol bir doktorun bilgisi ve gözetimi altında yapılıyor. Annemi, babamı, eşimi kronik hastalıkları nedeniyle yitirdim. Ben de kronik hasta olduğumdan, gözlemleyerek, yaşayarak kronik hastalığın bakımını öğreniyorum.

Kronik hastanın bakımında aksama, kuşkusuz yaşam süresini kısaltıyor. Cezaevinde kronik hastanın sağlık durumu giderek kötüleşiyor; ölüme yaklaştığı görüldüğünde de ölümün cezaevinde olmaması için hasta, adli kontrol koşuluyla cezaevinden çıkarılıyor. Hastanın yaşama tutunması güçleşmiş olduğundan bir dış kararla ölüm cezası gibi sonuçlanıyor.

İnfaz bazen kişi cezaevine konulmadan, sorgulama aşamasında da gerçekleştiriliyor. Yaşlı, zayıf bünyeli bir kişi, sorgulamada uzun süre bekletilir ve hava akımına da maruz bırakılırsa yakalandığı zatürre ölümcül oluyor. İlhan Selçuk’un bu şekilde infaz edildiğini düşünürüm. İlhan Selçuk, sorgulama sonrası girdiği hastaneden sağ çıkamamıştır.

AKP döneminde hukukta yozlaşma, “profanizim” dış kutsallık da yaşanıyor. Yasal düzenlemeler, siyasal güdülerle, iktidarın egemenliği, muhalefet üzerinde baskı kurması yönünde yapılıyor. AKP’ye muhalefet, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkma, resmen suç sayılamadığından, suçlama “halkı, kin ve düşmanlığa tahrik”, “terör örgütüne yataklık”, “anayasal düzeni değiştirme” alalamasıyla yapılıyor. Bütün kanıtlanması nesnel olmayan, unsurları belirsiz, takdire açık suçlarla herkes suçlanabilir. Gün gelir bu tür davaları açan savcılar da karar veren yargıçlar da suçlanır, sanığın, failin suçu işleyerek erki, kudreti olması cezalandırma koşuludur. Emekli, kronik hastalığı olan bir kişinin bu tür suçları işleyecek erkinin olmadığı da açıktır. Ceza için gerekli koşulun varlığı dahi araştırılmadan hüküm veriliyor. Bu tür suçlamalar, cezalandırma, adalet kavramına tümüyle zıt, aykırı davranıştır.

Adalet; hakkı, doğruluğu, saygıyı temel alan etik ilkeler bütünüdür. Yapılan hukuki düzenlemeler siyasal amaçla muhalifler üzerinde egemenlik, baskı kurma hedefi olduğundan hak, doğruluk, etik değerler söz konusu olmamaktadır. Ortaçağ anlayışı ile ceza, eza olarak uygulanmakta kişilerin yaşam süreleri, ölüm cezasına benzer şekilde kısıtlanmaktadır. Adalete güvenin olmadığı ortamda sorunlar çözülemez. İktidar değişikliği olursa öncelik hukuki enkazı kaldırmak, vatandaşa adil yargılanma olanağı sağlamak, keyfi eza uygulanmasına son vermek olmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları