Şahin Aybek

İnsanın kendini tanıma süreci: Psikoterapiler insana nasıl yardım edebilir?

19 Eylül 2022 Pazartesi

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Psikiyatri Uzmanı ve Psikoterapist Prof. Dr. Selçuk Aslan ile psikiyatri ve psikoterapileri, iyi hissetmek ve mutlu olmak  kavramlarını, depresyon ve anksiyeteyi konuştuk. 

“Yaşam dümdüz engebesiz bir yol değildir, iniş çıkışlar ve engebelerle doludur, içinde ızdıraplar, ayrılıklar, maddi zorluklar, sevinçler, yükselişler ve çöküşler vardır her birey için. Mutlu hisseden insanlara bakıldığında ortak özelliklerinin kendilerini fazla sorgulamayan, anı yaşayabilen ve elindekileri kabul ederek var olanlarla iyi geçinmeye çalışan bunu doğal olarak yapan bireyler olduğunu söyleyebiliriz.”

“Zor dönemden geçiyor toplum, insan hakları, eğitim, refah, özgürlükler alanlarındaki kazanımların 40 yıl öncesine geri gitmesi, yozlaşma, adaletsizlik, haksızlıklar, işsizlik  ve en önemlisi ekonomik çöküş çoğunluğun kötü hissetmesine, moral çöküntüsüne yol açıyor.”

Selçuk hocam insanın yaşadığı zorluklara ve sorunlara psikiyatri ve psikoterapiler nasıl yardım ediyor?  

150 yıllık geçmişine baktığımızda psikiyatri ve klinik psikoloji alanı ruhsal bozukluk yaşayan,  büyük sıkıntı içinde olan bireylere, yaşamında zor dönemlerden geçen ve yoğun kaygı ya da bir depresyon dönemi yaşayanlara etkili olduğu çalışmalar ile gösterilmiş kişiye zarar vermeyen yöntemler ile yardım etmeye çalışmaktadır. Bu soruya cevabım birçok kez yardım edebilmektedir. Ancak insanların beklentileri çok büyük ve yaşanan sıkıntının tamamen geçmesini ve hiç gelmemesini isteyen bireyler çoktu bu ise gerçekçi olmayan bir beklentidir. Yaşam dümdüz engebesiz bir yol değildir, iniş çıkışlar ve engebelerle doludur, içinde ızdıraplar, ayrılıklar, maddi zorluklar, sevinçler, yükselişler ve çöküşler vardır her birey için. Bunlara bağlı olarak birincil kötü hissetme kaygılanma süreçleri yaşanması doğaldır. 

İyi hissetmek ve mutlu olmak kavramları üzerine konuşalım.  İnsanı mutluluğa götüren şeyler nelerdir?

Mutluluk uzun süreli bir iyi olma halini anlatmaktadır, “happiness” yani mutluluk kavramı anlık emosyonlar, kısa süren duygusal tepkilerden daha uzun süren bir dönemi anlatır. Örneğin sevinç hissetmek, bir şeyden keyif almak, o sırada iyi hissetmek bunlar aslında daha hızlı duygular gelip geçici durumlardır. Mutluluk ise daha uzun bir dönem, bir süreçtir. “2016 senin için mutlu bir yıl mıydı? O şehirde mutlu muydun? Gençlik yıllarında, çocukluk yıllarında mutlu muydun?” Birkaç kuşak devam eden araştırmada mutlu insanlar  ve insanları hayatlarında ne mutlu eden etkenler araştırılmış. İlk kez bir şeye ulaşmak o dönemde bir süre mutlu ediyor, ancak bir refah seviyesinin üzerinde elde edilen maddi olanaklarla mutluluk paralel olarak artış göstermiyor. Mutlu hisseden insanlara bakıldığında ortak özelliklerinin kendilerini fazla sorgulamayan, anı yaşayabilen ve elindekileri kabul ederek var olanlarla iyi geçinmeye çalışan bunu doğal olarak yapan bireyler olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın mutlu olması için temel ihtiyaçlarının karşılanması, güvenme olması, iyi beslenmesi, sağlık ihtiyaçlarının karşılanması v.d. Bir derece önemlidir. Ancak sonra insan değer verdiği önemli gördüğü alanda kendini geliştirmek için harekete geçer. Bunları amaçlar olarak önüne koyar ve ulaşırsa mutludur, ancak bu da bir süre kafi gelir. O halde amaçlar koymak ve ulaşmak bir süreçte insanı mutlu eder. Daha uzun erimli mutlu hissetme ise elinde olan ve ulaştıklarında kabullenme ve birlikte olmayı benimsemek ile mümkündür diyebiliriz. 

İnsan neden motivasyonunu kaybediyor? Değerlerimiz ve hedeflerimiz bizi nasıl etkiliyor? 

Bir insan ömrünü neye vermeli? insan zevklerin peşinde mi koşacak, yoksa ahlakının ve saygınlığının mı? Birçok kez insan her ikisin de biraz peşinde olabilir, değerler arasında çatışma yaşayabiliriz. Değerlerimiz para ve sahip olduğun objeler mi yoksa başka şeyler mi insan onlara önem verebilir. Mesela bazı insanlar için aile, sağlık çok değerlidir, bazı insanlar için bir şeylere sahip olmak çok değerli gelebilir ama bu değerler aynı kalmaz, insan değiştikçe 5- 10 yılda bir değişebilir. İnsan işleri yolunda gitmediği zamanlarda bir süre sonra yaşamdaki değerlerini sorguluyor ve “benim bu hayatta peşinde olduğum şey ne” sorusuna cevap aramaya başlıyoruz. Böylece varoluşsal bir sorgulama ortaya çıkıyor. İşte burada bir sarsılma dönemi ortaya çıkıyor bu sarsılma dönemi de depresyonu beraberinde getirebilir. Fakat bu dönemden iyi bir şekilde çıkabilir isek bu depresyon ilerideki yaşamımızda yardımcı bile olabilir. Hani insan çok dibe vurur ve sonra gerçekte neye ihtiyacın olduğu konusunda bir aydınlanma yaşar ve neye ihtiyacın olduğunu öğrenir ya işte depresyon insana bu konuda yardımcı olur. Kriz yaşar insan ve kriz yaşadığı zaman bu durum ona bütün hayatının muhasebesini yapma ve gerçekte neye ihtiyacının olduğunu ve neyin önemli olduğunu anlama fırsatı verir. İşte bizim için uzun zamandır önemli olan ve davranışlarımızı sergilerken elimizde var olan temel ölçülerimize değerlerimiz diyoruz.  Bu yenilgi, ve kayıp dönemlerinde bir anlamda hayattaki temel yolumuz ve ölçümüz olan değerlerimiz ile bağımız da sarsılıyor. O zaman anlamsızlık ve motivasyon kaybı ortaya çıkıyor. İşte değerleri tanımak ve yeniden keşfetmek burada depresyondan çıkış sürecinde önemli olacaktır. 

Mutluluğu kovalamamak, peşinden koşmamak ve o sırada mutlu muyum değil miyim sorgulamasına girmemek, mutluluğa odaklanmamak gerekiyor? O halde iyi hissetmeyi ve mutlu olmayı kovalamamak lazım. Neyin peşindeyiz? Eğer sürekli iyi hissetmenin, yüksek standartlar koyarak bunun mutlulukla ilgili konularda peşine düşersen kendine sahte bir hedef yaratmış oluyorsun. Mutluluk ya da doğal olarak iyi hissetme, yaşayacağın şeyleri yaşarken doğal olarak yanında gelebilir, ama onların peşine düşersek işi zorlaştırmış oluruz. 

Depresyon ve anksiyete  çağımızın büyük sorunları.   Neden günümüz insanı bu sorunları bu kadar fazla yaşıyor? Bu durumlar olağan gündelik tepkileri aşarak bir bozukluk haline nasıl geliyor? 

Kısmen biyolojik olarak bazı bireyler tedirgin olma ve kaygılı ruh hali yaşamaya yatkın olabilir, depresyon ise bir tükenme ve sonuçta motivasyon ve moral kaybı sürecidir.  Çözülemeyen sorunlar insanın dayanma gücünü tüketir ve büyük bir durgunluk “dönemi” ile karşılaşabilir. İnsan her çağda zorluklar içinde idi, günümüzde ise daha karmaşık ve uzun süreli stres etkenleri altında yaşıyoruz. Kolektif dayanışma kültüründen bireysel yaşama geçiş ile bu sorunlar artmış olabilir. Ayrıca her bireyin dayanma gücü ve sorun çözme becerisi aynı değil. Öncelikle bu noktadan kaynaklanan birincil bir depresyon ve kaygılanmaya eğilim olabilir bazı bireylerde. Bu eğilim yaklaşık toplumun onda birinde karşımıza çıkar. Bu noktadan sonra kişinin kendisine ve yaşadığı ruhsal kaygılanma süreçleri ve depresyon ruh haline nasıl yaklaştığı nasıl ilişki kurduğu önemli hale gelmektedir. Bu ikincil süreç sonunda kişi kendisini daha çok kaygılı daha tedirgin ve daha çökkün, depresif ve çaresi hisseden durumlara sürükleyebilir. Eğer kişi verdiği kaygılanma ve duygusal tepkilerini rahatsız edici buluyor ve bunlara karşı kaçınma davranışları gösteriyor ise sonuçta duygularından kurtulma, bastırmaya yok etmeye çalışmak, bu süreç ise yabancılaşmaya ve duygularının sıkıntıya dönüşmesine ve anksiyete sorunun sürekli hale gelmesine yol açabilmektedir. Kaygı yaşamak ile ilgili endişeleri oluşmakta, beklenti kaygıları oluşmakta, birçok ortama girmekten kaçınmaya başlamaktadır. 

Depresyon sorununu bir dönem olarak ele aldınız. Çözümü için neler yapılabilir? 

Depresyon bir bozukluk olarak biyolojik bir temelde kendiliğinden gelişen bir bozukluk olarak karşımıza çıkabilir, isteksizlik ve ilgili azlığının yaşamın her alanına yayıldığı ve her gün devam eden bu durum çok daha az görülür, sık görülen depresyon bir dönemdir insan yaşamında zorlayıcı dönemlerde gelişen tükenme süreci ile büyük bir ilişkisi vardır. Bu dönemde kendine  karşı yıkıcı ve aşırı olumsuz değerlendirmeler yapmak ve her şeyi ertelemek, eylemsizlik, sürekli istirahat ile zaman geçirmek depresyonda sürdürücü etki ortaya çıkarır. İyileşmek için istek gelmesini beklemeden eyleme geçmek iyi hissettiren ve yararlı etkinlikleri hayata geçirmek önemlidir. Kendine karşı olumsuz değerlendirmelere çok yapışmamak, onların birer düşünce olduğunu idrak etmek ve kendine iyi davranma becerisi geliştirmek iyileşmede önemli etkenlerdir.  

                  

Anksiyeteyi insanın olağan bir tepkisi olarak ele aldınız.  Süreğen hale gelen  anksiyete ve buna karşı verilen sıkıntı tepkisinden söz ettiniz. Beni bunlardan kurtarın diyen insanlara nasıl yardım edebiliyor psikoterapiler? 

Anksiyete birincil olarak tehdit algısı ile ortaya çıkan bir bedensel ve ruhsal tepkidir. O sırada organizma olarak tehlike altında hissederek kaçmak, uzaklaşmak için bir enerji, hazır halde olma ile kalp atışlarında hızlanma, nefeste hızlanma, kaslarda gerilme yaşarız. Bu durum bir mücadele etme ya da kaçmak için otomatik olarak organizmanın tetikte hale gelmesidir. Bu birincil tepki insanda hazır hale gelmeye yardım ederken kişiyi rahatsız da edebilir, bu tepkinin kendisinden rahatsız olur ve bundan kurtulmak ister. Yani anksiyete yaşamak hakkında kaygı duymaya başlar, anksiyete yaşamaya karşı tahammülsüz olur. Bu yaşantıdan kaçar ve bu yaşantıyı yok etmek ister. İşte bu ikincil olarak verilen davranışlar aslında daha fazla sürmesine ve bozukluk haline gelmesine yol açar. Bizim burada yeni terapilerde önerimiz bununla barışmak ve birlikte olabilmeye izin vermektir. Burada kabullenme ve izin verme süreçleri çalışılır. 

Kabullenme kavramı çok konuşuluyor. Kabul ne demek, izin vermek ne demek ve nasıl yardımcı oluyor? 

Kabullenme olan biten kontrol edemeyeceğimiz olaylarda, geçmişte yaşanan ve değiştiremeyeceğimiz durumlara ve kendi içimizde gelişen denetiminde olmayan duygu ve düşünceler, bedensel tepkilerimize karşı çalışılabilecek bir durumdur. İyileşme sürecinde anahtar rol oynar. Birincil tepkiler ve değerlendirmeler kaçınılmaz olarak yaşanır, ancak ikincil olarak kendimize yaptığımız etiketlemeler ve yıkıcı değerlendirmeler kabul etmeme ile alakalıdır. Bu ikincil süreçler esnetmek ve kendisine karşı iyi davranabilme, kabullenme penceresini açmak ile mümkündür.  Kabul toleransı da geliştirir, katlanabilmeyi, dayanabilmeyi geliştirir. Sıkıntının bir damlasını bile taşıyamaz hale geldim diyen, ve kurtarın beni kaygı ve endişelerden diyen birine bunlara karşı kabul ve izin vermeyi anlatmak, onun toleransını artırmak ve kaygı ile birlikte olabilmeyi davet etmektir. Bu kaygı dalgasının daha kolay geçmesine yardım eder. 

Soru zamanlarda farkındalık ve şefkat ve özsefkat  kavramlarından söz ediliyor. Bunlar yararlı mıdır? Hayatımıza nasıl geçirebiliriz? 

Şefkat az bulunan ve değerli bir şeydir. İlişkilerin temelinde yer alır, ötekilere iyi davranıyor, onlara karşı özenli ve şefkatli olabiliyor musunuz? Peki kendinize karşı bu özen, ve şefkati gösteriyor musunuz? Birçok insan bunu göstermede eksiklikler yaşıyor, ya bunu kendine yıkcı eleştirilere getirerek ve kendine karşı olumsuz yargılamaları yoğun yaparak ortaya çıkarmakta. Bazı insanlarda ötekine ve kendine şefkat gösterme becerisinden yoksun. Bunu hiç öğrenmemiş veya geliştirmemiş olabilir. Depresyon sürecinde bir tükenme yaşandığından ve bu tükenme sonucunda depresyonun geliştiğinden bahsetmişti. Eğer sürekli kendinizi tedirgin ve kötü hissetme halinde taşırsa kişi bir süre sonra bu tükenme gelişecektir. İşte öz- şefkat kendine her gün iyi davranmak için bir zaman oluştur, her zaman kendine karşı iyi davranmak için kendi içinde şefkatli bir yan geliştir demektedir. Ben önemli ve yararlı bir yaklaşım olduğuna, depresyonun çözümünde önemli olduğuna inanıyorum. 

Son zamanlarda konuşulan aile dizimi ve geçmiş hayatlarında bizi belirlemesi konusunda ne diyorsunu? Aile dizimi terapileri yararlı mıdır?

Bu sözü geçen ve popüler hale gelen yöntem bilimsel bir temele dayanmaz, geçici bir süre telkin etkisi ile yardım edebilir. Şöyle ki insanlar üzerindeki geçici etkisi insanın bir neden arama, yaşadığı güncel sorunları birşeylere bağlama arayışına cevaplar vermesiyle alakalı olabilir. Geçmişte sizden  önce gelenlerin yaşadığı travmalar, acıların sizin bugün yaşadıklarını etkilemesi psikoloji ve fen bilimleri ile izah edebilecek bir durum değildir, bu bir inanç meselesidir, spiritüel yanları olan bir konuya dönüşmüştür. Psikoloji bilimi bizlerin bebeklik ve çocukluk çağlarında yaşadıklarımızı bizi etkilediği, belirleyici olduğunu kabul eder. Ancak bunları tespit etmek sorunun düzeltilmesi için yetmez, güncel olarak içinde bulunduğumuz durumda yaşanan duygusal sıkıntılar olayları yorumlama biçimlerimiz, ve davranışlarımızın da çözüme ya da sorunların sürmesine katkıda bulunduğunu söyler. Geçmiş ile ilgili yapabileceğimiz en iyi şey onu kabullenmek, dersler çıkarmak ve birlikte yaşamaya kendimizi davet etmektir. 

Bu yaşanan zor dönemlerde, içinden geçtiğimiz ekonomik zorluklar ve ülkece yaşanan zorluklarda bireyler iyi hissetmiyor. Büyük bir tedirginlik içindeler.  İnsanlar iyi hissetmek ve mutluluğu yakalamak için neler yapabilir?

Zor dönemden geçiyor toplum, insan hakları, eğitim, refah, özgürlükler alanlarındaki kazanımların 40 yıl öncesine geri gitmesi, yozlaşma, adaletsizlik, haksızlıklar, işsizlik  ve en önemlisi ekonomik çöküş çoğunluğun kötü hissetmesine, moral çöküntüsüne yol açıyor. Temelde insanların bir ihtiyacı var, güven içinde ve gelecekle ilgili umut içinde olmak. Bu önemli bir gereksinim, insanın toplum içinde dayanışma ve birlikte aynı topraklarda yaşadığı insanlarla ortak bir kültür içinde kendi geleceğini görme ihtiyacı var. Hızla toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir mutabakat içinde her bireye geleceğine umutla bakabilmesi için samimi bir çerçeve çizilmelidir. Fırsat eşitliği yaratılmalıdır, ancak böylece umutlar yeşertilebilir.  Bunların olmadığı ortam devam ederken ne yapabiliriz bireyler olarak? Bazen geçmişe bakmak yardım edebilir, zor dönemlerin geldiğini ama hafifleyerek geçip gideceğini düşünebiliriz. En ağır, en felaket sonuçları düşünmek yerine kendi yaşantımızda olumlu ve iyi neler yapabiliriz, buna bakalım. Yürümek istediğiniz yolda bize yararlı olan neler yapabiliriz? Sadece gençlerin değil yaşlanan bireylerin daha mutsuz ve umutsuz olduğunu izliyorum, sürekli TV açık siyaset, gergin tartışma programları izlemekle zaman geçiriyorlar. Oysa karamsar gündemi canlı tutmak yerine kendinizi geliştirecek şeylere zaman ayırmak yardımcı olabilir.

Hocam çok teşekkürler. Türkiye Hepimizin Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları