Nereye?

12 Şubat 2018 Pazartesi

Geçen hafta yaşanılan iki olayın bu ülkenin geleceği yönünden derinlemesine sorgulanması gerekiyor.
Bunlardan biri, iki meslek örgütünün, Türk Tabipleri Birliği -TTB ve Türkiye Barolar Birliği-TBB’nin adlarındaki Türk ve Türkiye sözcüklerini bundan sonra kullanmamaları için başlatılan yasa düzenlemesi girişimidir. İkincisi de Zeytin Dalı Harekâtı’nın ısınma turu olduğunun açıklanmasıdır.
 
Yeni bir aşama
Bir bütün olarak bakılınca kolayca görülüyor ki AKP iktidarı, kesinlikle, kendi denetiminde olmayan, kendisine tümüyle teslim olmayan bir toplumsal güç odağı istemiyor.
Bugüne dek yargı, askeriye ve eğitim ve bilim kurumları alanında yapılan düzenlemeler; her gün somut sonuçları yaşanan yandaş sermaye ve medya yaratma uygulaması; özgür ansiklopedi olan Wikipedia’nın Nisan 2017’den bu yana yasaklanmış olması; şimdilerde de sanal iletişimin RTÜK denetimine ya da sansürüne sokulması girişimi, yalnızca bu anlama geliyor.
TTB ve TBB için yapılmak istenen ile yeni bir aşamaya geçiliyor; adlarından gidilerek meslek, oda ve birliklerinin yapılanmasını düzenleme dönemi başlıyor. Sendikalaşmada olduğu gibi meslek oda ve birliklerinde de çok sayıda örgüt olsun isteniyor. Böyle bir uygulamaya gidilmesi, yalnız hak arama ve demokrasi açısından değil, ekonomik ve toplumsal gelişme açısından da bir büyük yanlıştır.
Çünkü oda, birlik ve dernekler, toplumsal yaşamın canlılığının göstergeleridir. Özellikle meslek örgüt ve birlikleri yalnız üyeleri arasında birlik ve dayanışma oluşturmakla, onların deneyim ve birikimlerini bir araya getirmekle kalmaz, bilim ile tekniği bir araya getiren üyelerinin işleri nedeniyle edindikleri toplumsal duyarlılıkları da bağrında taşır. Bu da ancak üyelerinin birlikte olmasıyla gerçekleşir.
Ayrıca, CHS Başkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından bu iki kuruluşa, Türk ve Türkiye adlarını kullanmaya layık değilsiniz; bundan sonra layık olanlar kullanacak denilerek ayrımcılık yapılması; bu adları taşıyan diğer oda, birlik ve derneklerin toplumsal işlevlerini yitirerek iktidara bağımlılık yarışına girmeleri sonucunu verir ki böyle bir oluşum da birçok bakımdan çok sağlıksız ve yıkıcıdır.
 
Neyin ısınması?
Erdoğan, üç haftası geride kalan Zeytin Dalı Harekâtı için bunlar ısınma hareketi dedi.
Isınma hareketini kimlerin, ne zaman ve niçin yaptıkları herkesçe bilinir. Ancak bu spor değil, ortada insanların yaşamını sonlandıran ve derin acılarla yaşanan bir savaş var. Savaş ortamı, ayrıca, büyük ekonomik ve toplumsal kayıplara neden oluyor; giderek tıpkı OHAL gibi, olağanlaşıyor; doğallaşıyor.
Böylelikle hak ve özgürlüklerin neredeyse tümüyle yok olduğu savaş hukuku geçerli oluyor. Çocuk tacizlerinden kamu mallarının yağmalanmasına, tümüyle siyasallaşan yargı kararlarından eğitimin daha da dinselleşmesine uzanan onca çok önemli sorun kamuoyunun gündemine giremiyor.
Eğer üç hafta boyunca yaşananlar ısınma ise, gerçekten, vay bu toplumun haline demek gerekir. Dış ilişkileri ve ülke için gelişmeleriyle ısınmanın ne zaman sona ereceği ve çok daha önemli olarak ısınma sonrası, Türkiye için, korkutucu bir bilinmezliğin karanlığına sürüklenme anlamına geliyor.
Kamuoyuna beka sorunu, milli mücadele gibi, içeriği doldurulmayan, ancak çok güçlü görünen gerekçelerle sunulan Zeytin Dalı’nın, nasıl, ne zaman ve nerede sona ereceğini bilmek, bu toplumun en doğal hakkıdır.
Bu hakkı bir an önce yerine getirme görev ve sorumluluğu da var olan susturulmuş ortamda, tamamıyla CHS Başkanı’nın omuzlarındadır.
Geçen hafta yaşanan bu iki Türkiye gerçeği, bir kez daha, nereye sorusunun ısrarla sorulmasını zorunlu kılıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları