‘Parlak beyin’

18 Eylül 2017 Pazartesi

Geçen hafta sonu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan 1. Bilim ve Teknoloji Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, İslam dünyasının en parlak beyinlerini Batı’ya kaptırdığını söyledi.
Saptama çok doğru; ya nedenleri?
 
Parlak olmayan sicil…
AKP’nin bilim insanları sicili hiç de parlak değildir.
Anımsatalım. AKP iktidarının başlarında öldürülen ve öldüreni bulunmayan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu; kurumlarının sarsılmasına da yol açan ve kumpas kurularak yıllarca hapsedilen rektörler, Van YYÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, Malatya İÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Ergenekon sürecinde yaşamını yitiren Prof. Dr. Türkan Saylan unutulmaması gerekenlerin başında geliyor.
Bunları, son dönemde Demokrasi ve Barış Bildirisi’ne imza atan ilk 1373’ün önemli bir bölümünü de içeren 4 bin 500 dolayında bilim insanının KHK ile görevlerinden uzaklaştırılması ve çoğunun tutuklanması izliyor. Ya 6.5 aydır açlık grevi yapan ve ilk duruşmalarına çıkarılmayan iki eğitimci?
Bütün bu yapılanların ülkenin bilimi üzerinde yaptığı yıkım sayılara sığmaz.
Ek olarak, Evrim Kuramını ders programlarından çıkaran; eğitimi bütünüyle dinselleştiren AKP’nin uygulamalarının bir sonucu olarak, bu ülkenin eğitim ve bilimde son on yıl boyunca ne kadar gerilediği, PISA, OECD ve THE başta olmak üzere tüm uluslararası ölçümlerde açıkça görüyor.
AKP ile parlak beyinler arasında çok büyük bir düşünsel uyumsuzluk var. Gerçekte, AKP bağımsız düşünmeye hoşgörü ile bakamaz.
Ancak, bu durum hiç de yeni değil, Osmanlı yenileşmesinin öncülerinden şair ve yazar Şinasi, parlak beyinlerin Osmanlı yönetimi karşısındaki çilesini şöyle betimliyor:
Bedbaht ana derler ki elinde cühelanın
Kahrolmak için kesbi kemali hüner eyler
Bedbaht=kötü talihli; cühela=cahiller; kesp=kazanmak; kemal-i hüner= tam uzmanlık.
Hakkı yenmesin, Osmanlı yeniliklere daha açıktı; AKP, geçmişte yandaşı olan bilim insanlarının uyarılarına bile kendini kapatıyor.
 
Cumhuriyet gerçeği…
Bazı yazar ve yorumcular, ülkeden beyin kaçışı tarihsel olarak hep vardı, diye genelleme yapıyor; bu hiç doğru değil.
Batı’nın özellikle de Almanya’nın en parlak beyinleri, 1930’larda üstelik çok sayıda, bilimsel bilginin yol göstericiliğini ilke edinmiş olan Türkiye’ye geliyor; ünlü bilim insanı Einstein, Atatürk’e teşekkür mektubu yazıyordu.
Bırakın İslam dünyasını bir tarafa, bu ülkede, çocuğun ve gencin, aileden başlayarak yaratıcı yeteneklerini geliştirecekleri bir düşünce ve araştırma özgürlüğü ortamı oluşturursanız; insan eliyle yaratılan ormanını sürekli tırtıkladığınız ve geçenlerde gece karanlığında üzerinden dozer geçirdiğiniz ODTÜ’nün1980’lerde, yani YÖK öncesi geçerli olan kurumsal yapısını diğer üniversiteleri geliştirmek için örnek alırsanız; TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilim kurumlarından siyasetin elini çekerseniz; eğitimlerini tamamlayanların devlet bürokrasisinde uzmanlıklarına ve becerilerine göre çalışmalarını, yükselmelerini sağlarsanız bu ülkeden kimse kaçmaz; tersine dünyanın en parlak beyinleri, 1930’lar ve 1960’larda ODTÜ örneğinde olduğu gibi buraya gelir.
Aslında parlak beyinleri kimse kapmıyor; parlak olanlarla birlikte parasal olanak bulan beyinler de kaçıyor. Bu kaçışın birincil nedeni İslam ülkelerinde düşünce özgürlüğünün ve onu güvence altına alan yasal ve kurumsal yapıların olmayışıdır.
Türkiye’yi İslam ülkelerine benzetmek için çalışanların, beyinlerin kaçışından yakınmak yerine önce bunun hesabını vermeleri, sonra da eğer yapabilirlerse özgür düşünceye en azından hoşgörü ile bakabilmeleri gerekir. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları