Yalan ile beslenmek!

01 Ekim 2018 Pazartesi

Son yıllarda bu ülkenin özellikle Cumhuriyet tarihi ile ilgili gerçekleri giderek artan oranda tersyüz ediliyor. Ders kitaplarının içeriği bile gerçeklerden uzaklaştırılıyor.
Oysa ders kitapları, kural olarak, yalnızca bilimsel bulguları yansıtmalıdır. Bu yapılmazsa, yanlışlar kuşaktan kuşağa, ağır toplumsal yıkımlara da yol açarak devam eder.

Gerçeklerden çok uzak
Mustafa Kömüş’ün başarıyla haberleştirdiği gibi (BirGün, 20 Eylül), ortaöğretimin ortaokul ve imam hatip ortaokulu 8. sınıfında okutulan, Sinan Baydar ve Ferhat Öztürk’ün yazdığı Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük adlı ders kitabında (s.183) şunlar yazılıyor:
Tarımsal üretimi bilimsel yöntemlerle artırmak için Köy Enstitüleri açılmıştır (22 Nisan 1940). Ancak bu okulların giderlerinin köylüden karşılanmak istenmesi tepki doğurmuş ve bir süre sonra Köy Enstitüleri, “Öğretmen Okulları” adıyla yeniden yapılandırılmıştır”.
17 Nisan olan kuruluş gününü 22 Nisan yazan yazarlar, Köy Enstitülerinin açılmasının nedenlerini çok yanıltıcı biçimde iyice daraltıyor.
Oysa yazarlar, isteselerdi, örneğin, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin iletişim@ykked. org. tr adresinden; Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan ya da bu konuda yazılmış olan yüzlerce kaynaktan bu konudaki doğruları kolayca bulurlardı. Enstitüler, sayıları 40 bine ulaşan, o yıllarda ülke nüfusunun yüzde 80’inin yaşadığı köyün, bir teki dışarıda bırakılmamak üzere, kendi içinden, eğitim, kültür ve sanat yoluyla canlandırılması çabasıdır ki bu, doğal olarak tarımı da kapsar.
Enstitülerdeki eğitim, üreterek özgürleşmeye, bilimsel bilginin yol göstericiliğine, gözleme, deneye, her kavramı sorgulamaya ve usavurmaya dayanır. Buradaki kültür, bizim sağcı kafaların bir türlü anlamadığı, Doğu ve Batı kültürlerinin, insan aklının gelişmesine en büyük katkıyı yapan ürünlerinin özümsenmesidir. Müzikten tiyatroya buradaki sanat, yerli olan ile birlikte insanlığın geçmiş birikimlerinin köy çocuklarının yaratıcılığını geliştirmelerinin önünü açacak biçimde değerlendirilmesidir. Öğrencilerin yönetime katıldıkları Enstitüler özgün, Türkiye’ye özgü, bugünlerin sözleriyle yerli ve milli ve UNESCO tarafından bütün azgelişmiş ülkelere önerilen örnek çok yönlü kalkınma kuruluşlarıdır.

Kanıtsız atış!
Bir konuya eksikli başlayınca daha büyük yanlışlar da kaçınılmaz oluyor. Baydar ve Öztürk, giderlerinin köylülerden karşılanmak istenmesi tepki doğurmuş diyerek hiçbir gerçekliği bulunmayan bir sava, daha açığı bir yalana imza atıyor.
Enstitü yapıları, II. Dünya Savaşı’nın yoksulluk koşullarında, yine Bütçe yıllıklarından kolayca bulunabileceği gibi devletçe sağlanan çok sınırlı ödeneklerle alınan inşaat malzemesinin özverili usta öğretmenleri ve imece yöntemiyle, yani beş kuruş almadan, üretken olmanın mutluluğuyla çalışan öğrencileri eliyle yapıldı. Doğrusu Köy
Enstitülerine tepki, toprak ağalarından ve onlarla birlikte köyün aydınlanmasını istemeyen ve o yılların ABD’sine körü körüne destek veren bu ülkenin diğer sağcılarından geldi. Bir boğucu iftira ortamında Enstitüler, 1946’dan sonra özgünlüğünü yitirdi; 1950’de iktidara gelen DP de 1954’te karma eğitime de son vererek Enstitüleri öğretmen okuluna dönüştürdü.
Tarihe kayıt düşülmeli. Bugün, Tayyip Erdoğan’ın Başkan, Prof. Dr. Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı olduğu 1 Ekim 2018 Türkiye’sinde, 14-15 yaşındaki beyinlere ilerleyen yıllarda toplumsal dokuya ağır zararlar verebilecek bir büyük yalanın zehri akıtılıyor. Basını, üniversitesi ve siyasetiyle duyarsızlaştırılan kamuoyu, bu yalanı da, birçoğu gibi, görmezlikten geliyor; gelebiliyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları