Zafer Arapkirli

Siyasi arsızlık

17 Ocak 2020 Cuma

Öyle bir sanattır ki siyaset...

Günlük hayatta çok olağan, normal, rutin, makul hatta meşru sayılabilecek kriterlerin uygulanmasını her zaman beklememek gerekir. Biraz daha esnetilmiş ve sıkça sınırların da zorlandığı bir alandan söz ediyoruz.

Daha açık yazayım:

Ahlaki sınırları aşmanın olağanlaştığı, ayrı bir “davranış gezegeni”dir.

Yalanın, ikiyüzlülüğün, “dün dündür’cülüğün” sık sık da “Ne olmuş yani? Yaptıysam yaptım’cılığın”, tüm aktörlerce artık kabullendiği bir dokunulmaz evrendir.

Ama bizim ülkemizde yapılan siyasette işin “esneklik sınırları” akıllara durgunluk verici boyutta aşılmıştır. Ben, gelinen noktayı sadece tek bir sözcükle açıklayabiliyorum artık:

Arsızlık...

Siyasi arsızlık öylesine bir seviyeye ulaştı ki, insanlar artık “Bu kadarı da olamaz be birader!” demekten yorulmuş, “Dur bakalım bundan daha ötesinde ne göreceğiz, ne duyacağız?” noktasına gelmiştir.

En çarpıcı iki örneğini, bugünkü siyasi iktidar ve yandaşlarının FETÖ ve Kürt meselesindeki tavırlarında görmekteyiz.

 

Sensin FETÖ’cü’

 

Tekrarlamaktan dilimizde tüy bitti, ama suratlarına vurmak, kitlelere yorulmadan anlatmak ve tarihe not düşmek adına asla vazgeçmeden söylemeliyiz.

Gençlere hatırlatmakta yarar var... Bu ülkede sol hiçbir zaman iktidar olmadı. Zaten sağcılar da böbürlenerek bu gerçeğin altını “gururla” çizerler. On yıllardır tüm sağ iktidarlar ve koalisyonlar devrinde, bilcümle tarikat ve cemaat ve yaklaşık 40 yıldır da bunların en çok “tebarüz” edeni Fethullahçı çete bu ülkede at koşturdu ve maalesef amaçlarına ulaştı. Devleti sinsice bile değil, açık açık ele geçiren ve iktidarı (paylaşmak şöyle dursun) tam anlamıyla fetheden bu alçak paralel teşkilat, mevcut yasal siyasi yapı ile bir şekilde çatışmaya başlayınca iyice deşifre oldu.

15 Temmuz menfur darbe girişiminde hedef gösterilseler ve toplumsal bir “umacı” statüsü kazanmış olsalar da, maalesef yargı sürecinde yaşananlar, bize tam tersini göstermekte. Bugün ülkeyi yöneten kadroların ve arkasındaki zihniyetin, FETÖ ruhunu hiçbir zaman “öldürmekten” yana olmadığı aşikâr.

Bununla da kalmıyorlar, yazının başında altını çizdiğim “Siyasi arsızlık”ın doğası gereği, “hem suçlu hem güçlü”yü oynayarak kendilerinden başka herkese bu “FETÖ çamurunu” bulaştırmaktan da geri durmuyorlar. Siyasi ayağın ortaya çıkarılmasından öcü gibi kaçan yönetici tayfası, medyadaki tescilli FETÖ’cüler aracılığı ile, SETA’sı, META’sı, Pelikan’ı, Kuğu’su, Ördeği, Çaylağı, Akbabası ile “Allah’ın bildiğini kuldan saklama” çabasını da iğrenç bir biçimde sürdürüyorlar.

 

Sensin terörist’

 

İkinci bir örneği de, Kürt meselesinde sergileniyor bu arsızlığın.

Uyduruk, karanlık, sahte, sözde ve mide bulandırıcı “Çözüm sürecinde” de görüldüğü üzere, iktidar sahipleri kirli ve karanlık hesaplarla ve o dönem Kürt siyasi hareketinin temsilcilerini de maalesef peşlerine katarak bu topluma bir “Çözüm bulunacağı” yalanını yutturmaya çalıştılar. Tutmadı tabii. Tutamazdı. Sonunda, eli kanlı terör örgütünün hain provokasyon çabalarını da bahane ederek güneydoğunun ve doğunun köylerinin köylülerinin tepesine bomba olup yağdı bu “sahte çözüm tiyatrosu”. Ben diyeyim “Megri Megri” adlı çadır tiyatrosu şovu. Siz oradan (hatırlayın o günleri ve) anlayın.

Arsızlık diyorum ya.

Sınır tanımayan bir alandır siyasi arsızlık.

Bugün kalkıp işlerine gelmeyen hoşlarına gitmeyen herkese FETÖ çamuru bulaştırmak isteyenlerin, bunu yapamadıklarına (ve hatta katmerli pislemek istediklerinde) karşı başvurdukları bir yöntem de “Terör yandaşlığı, terör seviciliği” yaftası iliştirmek.

En son örneği, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Devran” adlı kitabının Okuma Tiyatrosu” biçimindeki temsiline katılanlara reva görülen muamele. Kadir İnanır’dan başlayarak Başak Demirtaş, Dilek İmamoğlu, Selvi Kılıçdaroğlu, Canan Kaftancıoğlu’ndan bir “Terörist PKK’li Çete” yaratacaklar neredeyse. Kendini iktidarın kucağında onursuz birer “fino” haline getirmiş yazar-çizer tayfasına ısmarladıkları yazılarla, TV ekranlarında ellerine tutuşturdukları ve telefonlarına attıkları notlar üzerinden yaptırdıkları alçakça propaganda ile adeta bir “Kandil Mahreçli Operasyon” süsü verdiler olaya.

Daha, neredeyse üç vakit önce (Haziran 2019) İmralı’dan teröristbaşı Apo’dan ısmarlama mektup, Kandil’den Osman Öcalan röportajı ile vıcık vıcık oy avcılığı yapan kendileri değilmiş gibi, siyasi arsızlığın ansiklopedilerine girecek utanmazlık destanları yazdılar. 

İstanbul’da ve Ankara’da çeyrek asır sonra çöken (aslında hemen her seçimde hilelerle tesis ettikleri) dükalıkların yitirilmesinin intikamını almak için başvurdukları ve son dönemde iyice gemi azıya almış görünen “Ne olmuş kazandıysanız? Biz de yönettirmeyiz. Hizmet ettirmeyiz. Deviririz” arsızlığını ise başka bir yazıya bırakıyorum.

Ama bunun bir bedeli var hanımlar/beyler.

Bu ülke halkı bu arsızlığı cezasız bırakmayacak.

31 Mart ve 23 Haziran geceleri ne olduğunu, ne olduğunuzu, uykularınızın nasıl kaçtığını hatırlayın.

Daha beteri bekliyor sizleri.

Dediydin dersiniz.

Sonra, darılmaca gücenmece yok.

Yalakalarınızla, kiralık yalancılarınızla, küstah ve yılışık muktedir gülüşleriyle ekranlara dizdiğiniz ve yavşak sunucuların çanak sorularıyla öttürdüğünüz onursuz ve uğursuz kalemler ve ağızlar yetmiyor bu düzeni sürdürmeye.  

Bu kadar arsızlığa daha fazla tahammül etmez bu halk.

İlk seçimi büyük bir “iştahla” bekliyor.

İyi hazırlanın bence. Çünkü onlar öyle hazırlanıyorlar.

Demedi demeyin. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları