Kimse dokunamaz suçsuzluğumuza!

10 Ocak 2021 Pazar

Dün şiirimizin coşkulu ırmağı Cemal Süreya’nın ölüm yıldönümüydü (9 Ocak 1990). Yeryüzündeki ve ülkemdeki tüm pisliklerden birazcık olsun uzaklaşmak için günümü onun şiir dünyasında, şiir kitapları ve anıları arasında geçirdim. İroni, erotizm, aşk, imge büyücüsü... Doğu’nun en Batılı; Batı’nın en Doğulu ozanı; kalabalıkların en yalnızı, yalnızlar dünyasının en dolu dolu, en çok şiirle yaşayanı... 

Cemal Süreya, kendi şiirini “Güneşten yırtılmış caz sesine” ve “kavaldan akan gökyüzüne” benzetmişti... Ah ne isterdim güneşten artık sadece ve sadece akıl ve vicdan sesinin yırtılmasını... Neler vermezdim, kavaldan sadece özgürlüğün, eşitliğin, adaletin akmasına... 

Bakmayın size şiirden söz ettiğime... Aklım, fikrim, yüreğim, nabzım Boğaziçi Üniversitesi için direnen öğrenciler ve öğretim üyeleriyle birlikte atıyor. 

Aşk ve umut

Cemal Süreya, en ünlü aşk şiiri “San”da şöyle der: 

Kırmızı bir kuştur soluğum

Kumral göklerinde saçlarının

Seni kucağıma alıyorum

Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum

Yüzümün yanmasından anlıyorum

Yoksuluz gecelerimiz çok kısa

Dörtnala sevişmek lazım.

Bu şiiri, demokratik hakları için, insanlık onuru için, haksız yere zulüm gören her yaştan tüm gençlere adarken, Cemal Süreya’nın bir başka umut şiirini de şu sözlerle bitirdiğini anımsatayım: 

Biz kırıldık daha da kırılırız / Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.” 

Önceki gün PEN Yazarlar Derneği olarak yaşanmakta olanlarla ilgili bir açıklama yayımladık. “Bir an önce bu haksız, yersiz, ibretlik atamanın geri çekilmesini istiyoruz” dedik. Açıklamamız gazetede yer bulamadığından, kayda geçmesi için buradan paylaşıyorum. 

PEN’den açıklama 

PEN Yazarlar Derneği olarak üniversitelerin, özgür düşünceyi, eleştirel düşünceyi geliştiren, araştırmaya öncelik veren, ilim ve bilim yuvası olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu ilkenin karşısına dikilen en büyük tehlike ve tehdit, liyakatin değil, iktidarın siyasi-ekonomik emellerinin her alana hükmetme çabasıdır.  

Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) siyasal erk tarafından, dışarıdan bir rektör atanmasıyla başlayan, öğretim üyeleri ve öğrencilerin hak arayışları ve protestolarıyla devam eden süreçte yaşanan baskı, şiddet ve gözaltılar; gençlerin karşılaştıkları kötü muamele ve işkence; hak ve hukuk çiğnenerek, onları “terörle” ilişkilendirme çabaları; sadece üniversite kapısına değil, akademik özgürlüğe de takılan kelepçeyi kınıyoruz. Çağdaş, evrensel, laik eğitimden yana; ilime, bilime saygılı olanlar “elitist, terörist” suçlamalarından korkmazlar. Direnme ve protesto hakları olduğunu bilirler. Bu süreçte BÜ Rektör Danışmanı Prof. Zafer Yenal ve BÜ Yayınevi Yayın Kurulu Başkanı yazar Murat Gülsoy, bu görevlerden istifa ederek, ülkemizde nicedir unutulmuş olan “onur”, “erdem”, “sorumluluk” gibi kavramlara dikkat çektiler. Teşekkür ediyoruz.  

Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan ve çeşitli sanat dallarında faaliyet gösteren sanatçılar ve yazarlar, “partili bir rektörün Boğaziçi Üniversitesi’nin temsil ettiği ve gelenekselleşmiş değerlere zarar vereceği inancındayız” diyerek bir açıklama yayımladılar. Temel değerleri anımsattılar: 

Üniversitelerin siyaset aracı olarak kullanılmaması.

Akademik yöneticilerin atamayla değil, seçimle belirlenmesi.

Akademik programların öğretim elemanlarınca; üniversite kurullarınca kararlaştırılması bilimsel özgürlüğün ve yaratıcılığın şartlarındandır. 

BÜ mezunu yazar ve sanatçıların bildirisine katılıyoruz. Tüm üniversitelerimizin geleceği için bir an önce bu haksız, yersiz, ibretlik atamanın geri çekilmesini istiyoruz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları