İdam sorunu ve dev bir yapıt

09 Ekim 2018 Salı

Geçenlerde elime devasa boyutlarda bir yapıt geçti. Prof. Dr. Mehmet Semih Gemalmaz’ın “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kadınlara, Çocuklara ve Azınlıklara Karşı Ayrımcılık, Şiddet ve Sömürü” adlı kitabı, tam 2 bin 786 sayfa!
Son derece ayrıntılı ve özenli bir çalışma olan kitabın her bölümü çok ilginç ama bu yazıda özellikle idam cezası ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Çünkü hayatım boyunca karşı olduğum idam cezasının tekrar gündeme gelmesinden endişe duyuyorum!
Başkanlık seçimi öncesinde idam cezasının yeniden yürürlüğe girmesi yönündeki talepleri sık sık duyduk; meydanlarda “İdam isteriz!” diye bağıranları gördük. Geçenlerde Cumhuriyet’te Alican Uludağ’ın haberinde, AKP listesinden milletvekili seçilen BBP lideri Mustafa Destici’nin ekim ayında Meclis’e idam cezası teklifi sunacaklarını söylediği yazıyordu.
Prof. Gemalmaz, kitabında, Türkiye’de 34 yıldır fiilen uygulanmayan ve 16 yıldır da hukuken bulunmayan idam cezasına dair 12 Eylül rejimi döneminde Danışma Meclisi’ndeki (DM) kadın üyelerin tutumunu da ele almış. Özellikle kadınların şiddete yaklaşımını göstermesi açısından önemli bir başlık bu.
Verdiği bilgiye göre, DM’nin toplam 160 üyesinden sadece 5’i kadın. 1982 ve 1983’te toplam 33 Ölüm Cezası İnfazı Kanun Tasarısı benimsenmiş. Bunlardan 5’i için DM Genel Kurulu’nda açık oylama yapılmış. Açık oylamalarda bütün infazlara evet oyu veren tek kadın üye, aynı zamanda insanları yaşatmak için yemin etmiş olan hekim Cavidan Tercan...
5 açık oylamada 3 kez idam lehinde oy kullanan, 2 oylamaya katılmayan İmren Aykut ise, ANAP döneminde bakan olarak görev yaptı. Planlama Uzmanı Tülay Önen, infazlarda 2 kabul, 1 çekimser oy kullanıp 2 kere de oylamaya katılmamış. Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişi Nermin Öztuş, 3 çekimser oy kullanıp 2 oylamaya katılmayarak infaz karşıtı tavrını ortaya koymuş.
Tıp doktoru Prof. Dr. Türe Tunçbay ise, hiçbir infaz oylamasında kabul oyu vermemiş; 4 çekimser oy verip, 1 kez oylamaya katılmayarak infaz karşıtı görüşünü yansıtmış.
Tunçbay’ın DM içtüzüğünde “Meclis’in ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar verme yetkisi” düzenlenirken söylediklerinin altını çizdim: “Ben bir hekimim. Bildiğiniz gibi mezun olurken şu yemini ederek mezun olmuşumdur: Her ne koşulda olursa olsun, bir kimsenin hayatını kurtarmakla sorumluyum. ‘Her ne koşul altında olursa olsun’ derken, zamanında bir düşman askeri de elimize geçer, yaralı ise tedavi ederiz, iyileştiririz ve adalete veririz. Bu yemini etmiş olan benim gibi en azından 15 hekim var burada. Böyle bir cezayı onaylamak eğer bize düşerse, sanırım ki, pek doğru karar vermeyiz, duygusal olursunuz derseniz, bu, unutulmamalı ki, 23 senelik bir hekim olarak benim aldığım eğitim ve de tıp öğrencilerime verdiğim bilimsel eğitimdir. Onun dışına çıkabileceğimi sanmıyorum. Asla katılmıyorum bu karara.
Acaba şimdiki Meclis’in önüne idamla ilgili bir kanun tasarısı gelirse ne olur? Hukukçular, idam cezasıyla ilgili değişiklik ancak anayasa değişikliğiyle yapılır diyor. Anayasayı değiştirmek için 200 milletvekilinin teklifi şart. Referanduma sunulması için 360, referandumsuz onaylanması için 400 milletvekilinin oyu gerekiyor. AKP ve MHP’nin bunu bulması olanaksız.
Belli ki AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl “Bir referandum da idam için yaparız” derken bunları hesaba katıyordu... Ama hesaba katmadığı şu: Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmeler idam cezalarının infazına izin vermiyor.
Prof. Tunçbay’ın sözleri, idamın doğrudan infazı ile ilgili ve tıp doktorları açısından çok çarpıcı. İdam cezası konusu Meclis’e gelirse, hipokrat yemini eden 46 milletvekili arasında AKP ve MHP’li olanların tavrı ne olur diye merak ediyor insan... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları