Barış Doster

Cumhuriyet niçin yaşamsaldır?

30 Ekim 2021 Cumartesi

Cumhuriyetimizin ilanının 98. yılıydı dün. En büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı’nı da diğer ulusal bayramlarımız gibi coşkuyla kutlarken aynı zamanda geçmişin bir muhasebesini yaptık. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ne kadar yol alabildiğimizi, büyük öndere ne ölçüde layık olduğumuzu düşündük. Gazi’den sonra, neyi ne kadar yapabildiğimizi, neleri neden yapamadığımızı tartıştık.   

Cumhuriyet; Arapça kökenli bir sözcük. Cumhur; topluluk, halk, kamu anlamına geliyor. Bir yönetim biçimi olarak, “saltanat yönetiminin olmadığı”, “devlet başkanlığının babadan oğula geçmediği” rejim olarak öğretiliyor. Yaygın kullanımda ise “halk egemenliği”, “ulus egemenliği”, “halkın, seçtiği temsilciler eliyle yönetildiği” rejim olarak öne çıkıyor. Siyaset bilimi literatüründeki anlamlarından biri de “siyasal toplum” olan cumhuriyet; ille de mutlaka, kendiliğinden, kaçınılmaz olarak demokrasiyi doğurmuyor. Yalın tanımıyla cumhur, “yöneticisini kendisi seçen halk” olsa da demokrasi için daha fazlası gerekiyor. Hukuk devleti, özgür birey, bilinçli yurttaş, örgütlü toplum, katılım, düşünce özgürlüğü, basın hürriyeti gibi…  

CUMHURİYET BİZDE NEYİ DOĞURDU? 

Ülkemizde demokrasi, Cumhuriyetin çocuğu olarak doğdu. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verilen Kurtuluş Savaşı, ulusal egemenliğe dayanan cumhuriyeti, cumhuriyet de demokrasiyi doğurdu. Bizde çok partili hayat, demokratik düzen, hukuk devleti, Batı’daki gibi, Sanayi Devrimi’yle ortaya çıkan iki çağdaş, kentli, akılcı, üretici sınıfın, yani burjuvazi ile işçi sınıfının mücadelesiyle ortaya çıkmadı. Batı’daki gibi, Aydınlanma Devrimi’yle gelişmedi. Batı’daki gibi, egemenlik kavgasının, hak ve hukuk arayışının, sınıf mücadelesinin ürünü olmadı. Birinci ve ikinci meşrutiyetin birikimini bilen, Jön Türk hareketinden gelen, İttihat ve Terakki içinde olgunlaşan Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki millici hareketin, yerel kongrelerin ulusallaşmasının ve İstiklal Harbi’nin sonunda, savaş ve devrim yaparak kurduk biz cumhuriyeti.  

Bizim cumhuriyetimiz; ulusal egemenliği, demokrasiyi ve hukuku doğurdu. Devletin ilkeleri; sınıf mücadelesinin sonucunda değil, Atatürk ve yol arkadaşlarının, sivil - asker öncü aydınların verdiği savaşla (aynı zamanda iç savaşla) saptandı, kurumsallaştı. Egemenlik bu süreçte el değiştirdi. Anadolu aydınlanmasıyla iç içe geçti, bütünleşti. Egemenliğin kökü, tanımı, anlamı, kaynağı, işlevi değişti. Gökten yere indi. İlahi, ruhani, dini olmaktan çıktı. Dünyevileşti, laikleşti. Kişiden alınıp ulusa verildi. İnanç devleti, soy, sop, ırk devleti olarak değil, bilinç devleti olarak kuruldu cumhuriyet. 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, “Türk” adını, “Türk” kavramını daha çok Avrupalı yöneticilerin, gezginlerin, yazarların kullandığı düşünülecek olursa, Türkiye Cumhuriyeti, sadece özüyle değil, adıyla ve diliyle de bir ulus devlet olarak doğdu. Osmanlı’nın tebaası, halife sultanın kulu olan milyonlarca insan, Kurtuluş Savaşı’nda milletleşirken devletleşti, devletleşirken de milletleşti. Cumhuriyet sayesinde yurttaş oldu. Türkiye; yaşadığımız toprakları yurt yapanların, yurt sayanların, yurt bilenlerin vatanı olurken, devrimci, halkçı, devletçi karakteriyle de Atatürk’ün dediği gibi, “bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olarak öne çıktı. Yurttaşlarına sunduğu eşitlikle gelişti. Mazlum milletlere ilham verdi.  

O nedenle bir kez daha haykırıyoruz: YAŞASIN CUMHURİYET.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları