Gündelik yaşamın temel sorunları içinde boğuşan ev kadınlarının sosyalleşme çabaları

Ev kadınları sadece yaşadığı kentin değil, ülkenin de temel sorunlarından kaygı duyuyor ve evlatlarını bu psikolojik ortamda büyütüyor. Dışarıda yemeğin lüks, sinema ve tiyatroya gitmenin düş olduğu ortamda kadınlar, geleneksel yollarla sosyalleşmeye çalışıyor.

Yayınlanma: 29.06.2022 - 04:00
Gündelik yaşamın temel sorunları içinde boğuşan ev kadınlarının sosyalleşme çabaları
Abone Ol google-news

Yaşamın içinde binbir güzellik de var zorluk da... Metropol haline gelip bir üst lige çıkan kentler, çevre kirliliğini, ulaşımın keşmekeşliğini, basit bir gıda maddesine erişimde bile büyük marketlerde ödeme kuyruklarında beklemeyi ve son iki yılda her şeyimizi güncelleyen pandemiyi derinden hissettiğimiz mekânlara dönüşüyor. Çocuğunuzla koşacak parklar azalıyor, kuş cıvıltılarıyla uyanacağınız sabahlar sınırlanıyor. Ev kadınları sadece yaşadığı kentin değil, ülkenin de temel sorunlarından kaygı duyuyor ve evlatlarını bu psikolojik ortamda büyütüyor. Araştırmamıza katılan ev kadınları, Türkiye’nin en önemli ilk beş sorun başlığını; “yaşam pahalılığı”, “ekonomi”, “eğitim”, “işsizlik” ve “Covid salgını” olarak sıralıyor.

Eğitim olanaklarına erişimin beraberinde getirdiği maddi ve manevi zorlukların, günden güne derinleşen bir boyuta varmış olduğu, yapılan mülakatlardan keskin bir şekilde izleniyor. Ev kadını, karşı karşıya kaldığı bu durumun kaygısını hem kendi evlatları, hem de toplumun diğer kesimleri için yakından hissediyor. Öyle ki “eğitim sorunu”, bugün ev kadınları için “siyasi istikrar meselesinden”, “göçmen sorunundan”, “sağlık” ve “adalet” başlıklarından hatta “kadına yönelik şiddetten” çok daha büyük ve öncelikli bir sorun olarak kabul görüyor. Çünkü iyi bir eğitimde hem kendisinin hem de evladının geleceğinin, eskisine oranla daha parlak olacağına inanıyor. Bu anlamda eğitim sorununa yönelik yapılacak ve geliştirilecek politikalar, oldukça önem taşıyor ve bu politikaların, ev kadınlarının algı ve ilgi alanına girip desteğinin alınmasına aracılık edeceği gözlemleniyor.

KAPSAYICI PROJELERE ENGEL

“Kadına yönelik şiddet ve cinayetler” konusu temel bir sorun olarak görülme noktasında yüksek frekans kaydetmiyor ve bu durum üzerinde detaylı bir analiz yapılmasının zorunluluğu ortaya çıkıyor. Gündemin içinde kendisine yeterli bir yer bulamadığı görülen bu konunun yalnızca entelektüel çevreler düzeyinde tartışılıyor olması, çok daha somut ve kapsayıcı projelerin hayata geçirilmesine engel oluşturuyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye bu denli uzak kalan ev kadınları için, bu konunun onları çok yakından ilgilendirmesi gerekirken hiç ilgilendirmiyor gözükmesi; aslında konuya ilişkin gündeme hâkim olan dil, üslup, anlatım, sunum ve işlenişin ya anlamsız ya da yetersiz olduğunu açıkça gösteriyor. 

DIŞARIDA YEMEK LÜKS

Ev ekonomisinde, ev kadınının önemli bir paya sahip olduğu düşünülür. Ancak araştırma kapsamında elde edilen veriler, bunun tam da böyle olmadığını, kıyafet, ayakkabı, kişisel bakım vb. ürünlere ihtiyaç duyduklarında bile bunların alım kararını yüzde yüz olarak kendilerinin veremediğini gösteriyor. Hiçbir başlıkta ev kadınlarının, kişisel karar verme düzeyinin en anlamlısı olan beş puan düzeyinde ortalamaya sahip olmadıkları gözlemleniyor. Kadının, evde ya da işteki pozisyonu, işlevi, görevleri ve önemi ile üstlenmiş olduğu yük, sorumluluk ve katlanma düzeyi arasında anlamlı bir boşluk ve/veya bir fark bulunuyor. Kişisel karar verebilme becerisi, inancı ve kararlılığının da kazandırılması noktasındaki eğitimlerin, kadına ilişkin geliştirici mücadele programları içinde yer almasında mutlak faydaların olacağına dönük işaretler alınıyor.

Ev kadınlarının, İstanbul gibi bir büyükşehirde yaşamalarına ve bu yaşamın ağır yükleri ve sorunlarına rağmen, dışarıdan yemek siparişi verme eğilimleri düşük düzeyde seyrediyor (Her gün yüzde 0.5, iki üç günde bir 0.4 ve üç dört günde bir yüzde 1.4). Ev kadınları büyük bir çoğunlukla yemekleri, ailesi için kendisi hazırlamayı tercih ediyor. Elbette bu davranışta, ekonomik olanakları ve kültürel kodları da göz ardı etmemek gerek. Bu yüzden ev kadınına yüklenen toplumsal rol, dışarıdan yemek siparişi vermenin sembolik düzeyde tutulup bir alışkanlık haline dönüşmesine ket vuruyor. Ayrıca restoranda yemek yeme alışkanlığı olmayanlar bulunuyor ve yaşamında bu yüzden ya da başka nedenlerle henüz restoranda yemek yememiş (Hiçbir zaman yüzde 35.4) ev kadınlarının varlığı gözden kaçmıyor.

PAZARLARIN YERİNİ MARKETLER ALDI

Ev kadınlarının, temel gıda alışverişi tercihlerinde semt pazarlarının cazibesi hâlâ var gözükse de (yüzde 16.7)  “aslan payının” büyük marketler (yüzde 45.1) ve daha küçük çaplı süpermarketlere (yüzde 35.8) ait olduğu anlaşılıyor. Bu arada sanal market uygulamalarının henüz gündelik yaşamın bir parçası olmadığı (yüzde 2.3), söz konusu pratiğin “daha yürüyecek oldukça uzun bir yolu” olduğu, ancak girişimciler için bünyesinde bir fırsat taşıdığı da yakından gözlemleniyor.

Giyim alışverişlerinde ise kadınların evlerinin olduğu yerden fazla uzaklaşma eğilimi göstermedikleri; buna karşılık, daha pratik ve hızlı bir yöntem ile bulunulan yere en yakın yerden ya da AVM’lerden alışveriş yapma eğiliminin oldukça yüksek olduğu gözlemleniyor. Semt/mahalle pazarlarının da yine araştırmaya katılan ev kadınları arasında pazar payının yüksekliği dikkatleri çekiyor. Elektronik ticaret kanallarından alışveriş konusunda ev kadınlarının şu anda dikkatli davrandıkları sonucu ortaya çıkıyor.

GELENEKSEL İLETİŞİM TERCİH EDİLİYOR

Alışveriş merkezlerinde zaman geçirme ve buradan ihtiyaçlarını satın alma durumunun da güncel hegemonyasını koruduğu, AVM’lerin bu bağlamda ev kadınlarının sosyal yaşamlarının sembolik mekânlarının merkezi olduğu görülüyor. Ev kadınları, “eş, dost ve akraba ziyaretlerinde bulunarak”, “arkadaşlarıyla gün toplantısı yaparak”, “komşularla ailece görüşerek”, “arkadaşlarıyla altın günü düzenleyerek”, “karşılıklı ev ziyaretlerinde bulunarak”, “akrabalarla yüz yüze görüşerek” sosyalleşiyorlar. Ev kadınlarının, özellikle nüfus bakımından çok kalabalık bir anakent haline gelmiş olan ve birbirinden çok farklı kültürleri bünyesinde barındıran İstanbul’da, hâlâ geleneksel iletişim kanallarını kullanması dikkatlerden kaçmıyor.

TİYATRO VE SİNEMAYA GİDEMİYORLAR

Ev kadınları, kitap okumaya yeteri kadar süre ayıramıyor (Hiçbir zaman yüzde 37.2, ara sıra yüzde 44.8). Görsel olanın yazılı olana göre karşılaştırmalı üstünlüğünün olduğu dikkatleri çekiyor ve ev kadını, dolayısıyla daha hızlı sonuç almaya yöneliyor. Müzik dinleme aygıtı olarak cep telefonundan azami derecede faydalanıyor, buna karşılık geleneksel medya araçlarından birisi olan ve evin en güzel köşesini süsleyen sabit radyoyu eğer antika değilse, artık salon mobilyası olarak bile düşünmüyor. Sinema filmi izleme (Hiçbir zaman yüzde 49.9), tiyatroya gitme (Hiçbir zaman yüzde 65.5), müze ziyaretinde bulunma (Hiçbir zaman yüzde 62.1), sergi takip etme (Hiçbir zaman yüzde 70.9), gece kulübünde eğlenme (Hiçbir zaman yüzde 77.1), statta ya da televizyonda canlı spor karşılaşması izleme (Hiçbir zaman yüzde 77.5) gibi sosyal etkinliklerin, ev kadınlarında karşılık bulamadıkları görülüyor. Ev kadınlarının, bu tarz sosyal etkinliklerin ve eğlencelerin karşılığı olarak televizyonu, interneti ve kısmen akraba gezmelerini sosyal yaşamlarının bir parçası haline getirdikleri anlaşılıyor.

Televizyondaki tartışma programlarını ve bu vesileyle güncel siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri takip etmeyi büyük çoğunlukla tercih etmiyorlar (Hiçbir zaman yüzde 44.4). Aksine, tartışma programlarının yayımlandığı saatlerde, yerli ya da yabancı dizileri (Sık sık yüzde 28.8, çok sık yüzde 7.4) ya da filmleri (Sık sık yüzde 32.2, Çok sık yüzde 9.0) izlemeyi yeğliyorlar. Bu arada gün geçtikçe, ev kadınlarının televizyon izleme alışkanlığının (Sık sık yüzde 15.1, Çok sık yüzde 23.9) yerini, internette dolaşma (Sık sık yüzde 46.4, Çok sık yüzde 18.7) alıyor.


Yarın: Medya, İletişim ve Kent Hayatı...


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler