Bugünlerde gülmeye çok ihtiyacımız var

Zafer Algöz pek çok kulvarda üretimlerini sürdürse de tiyatro deyince gözü bir başka parlıyor. “Tiyatro sek, sahici. Ben kuliste, perdenin arkasında hâlâ çok heyecanlanırım ve bu beni her seferinde yeniden doğurur” diyor. Yaz sonu yöneteceği “Rumuz Goncagül” oyununun da müjdesini veriyor.

Yayınlanma: 05.06.2022 - 15:49
Bugünlerde gülmeye çok ihtiyacımız var
Abone Ol google-news

Usta oyuncu Zafer Algöz gülmeye çok ihtiyacımız olduğuna dikkat çekiyor.

Cem Yılmaz ile oynadıkları “Erşan Kuneri” üzerinden sosyal medyayı ikiye bölen tartışmalar için de “Sosyal medya insanları küstahlaştırdı” diyor. “Eleştiri iyidir, geliştirir, olmazsa olmazdır ama hakkıyla yapılması gerekir. Karşılaştırırken de elmayla  armutu ayırmak gerekir” diye ekliyor. Başarılı oyuncuyu kısıtlı boş zamanlarından birinde yakaladık ve keyifli bir söyleşi için bir araya geldik.

Temponuz çok yoğun. Dizi, programlar, sahne ve yeni kitap… Nasıl yetişiyorsunuz zamanın hızına? 

"Haftanın altı günü çalışıyorum. Alıştım bu tempoya. Azerilerin çok güzel bir lafı var, “İnsan oturursa ölür, durursa biter”. Ben de hep hareketliyim, farklı alanlarda koşturuyorum. Bu beni dirençli ve dinç yapıyor. "

Araya da üç kitap sıkıştırdınız. Kitap fikri nasıl doğdu?

"Aslında kafamda hiç yoktu. Candaş Tolga Işık’ın teklifiyle Kafa Dergisi’nde yazmaya başladım. Dergideki özel isimleri görünce, “Onların arasında ben ne yazabilirim ki?” dedim. O da “Yaşadıklarını” dedi. Cesaretlendim, anılarımı yazmaya başladım. Kitap haline gelmesi de şansın, hazır olandan yana olmasıyla alakalı."

Son kitabınız “Ken Taç Dis” yergili, şakacı bazen de duygusal bir zaman yolculuğu gibi.

"Türk sineması ve tiyatrosundan bende kalanlar, bana dokunalar var. “Brubaker Sedat” isimli bölüm mesela çok özel. Sedat Karaca, Çanakkale Yarı Açık Cezaevi’nde müdürdü. Mahkûmlarla bir tiyatro oyunu sahneye koydu; “72. Koğuş”. Çok etkilenmiştim. Onu ve mahkûmları İstanbul Devlet Tiyatrosu’na davet ettim, sahnemizde muhteşem bir oyun çıkardılar. Bir de Safiye Ayla’yı canlı izlemiştim, Bursa Musiki Cemiyeti ile aynı sahnede. Bunu da paylaşmazsam olmazdı. Okuyucu sıkılmasın, kitabı tek oturuşta bitirsin, zihninde hoş bir tat kalsın diye uğraştım."

TİYATRO BİR GEREKSİNİM

Tiyatrolar demişken günümüz ağır koşullarında durum nasıl? 

Özel tiyatrolar çok zor günler geçirdi, adım atılmazsa da geçirmeye devam edecek. Eğlence vergisi alınıyor sanırım tiyatrolardan. Devletin özel tiyatroların üzerindeki ağır vergi yükünü kaldırması gerekli. Tiyatro kültürel bir gereksinim, gıda gibi. Bu zihniyeti değiştirmek gerekli. Devlet tiyatroları en azından bilet fiyatlarını daha makul tutabiliyor ama özellerin böyle bir şansı yok. 

Son dönemde sizin de oynadığınız Cem Yılmaz’ın dizisi “Erşan Kuneri” sosyal medyayı ikiye böldü. Tartışmalara siz de katıldınız hatta...

Sosyal medya insanları küstahlaştırdı, bu gerçek. Atılan bir “tweet”e adamı da eklersem bir fırtına yaratır ve görünürlük kazanırım düşüncesi yaygın. İletişim kolay olunca da sosyal medyadan her şeyin söylenebileceği düşünülüyor. Eleştiri güzeldir, iyidir, geliştirir, olmazsa olmazdır ama hakkıyla yapılması gerekir. Toplumda eleştiri ve tartışma karıştırılıyor. “Gelin şunu tartışalım” deyince de kavga çıkıyor. “Erşan Kuneri” dizisini elbette beğenen ve beğenmeyen olacaktır, bunda sorun yok ama mukayese ederken de elmayla armutu ayırmak, şartlar, emek gibi değişkenlere bakmak gerekli. Dijital platformların ölçümü kolay, işin sonunda bizi oradaki sonuçlar ilgilendiriyor.

“Erşan Kuneri” için özellikle “küfür kıyamet” eleştirisi de yapıldı.

Burada muhalif olduğum önemli bir nokta var. İçerikle hiç alakası olmayan yeni işlerde de üç cümlede bir sinkaflı küfürler var. Küfürün arkasına sığınarak güldürmek zavallı bir durum ama küfür de dilin cilası. Tam yerine oturttuğun zaman güldürüyor, yoksa itici kalıyor. Küfür de dile dahil. “Erşan Kuneri’de çok küfür var” diyorlar, adam hayali bir porno yıldızı. Zaten olayı yaratan konu bu jargonu gerektiriyor. Üstelik dizi dijital kanalda, para verip abone oluyorsun. Yaş ve argo sınırlaması var. İzlememek tercihe kalmış. Başa dönersek tam yerinde ve dozunda küfürler onlar. 

Günümüzde mizah nerede duruyor bu anlamda?

Günümüz mizahında yeni ve öne çıkan denemeler yapılıyor, bunu ilk kıran “Leyla ile Mecnun”du. Bu tip arayış ve denemenin olması da çok güzel. Komedi de zor iş ama dijital medya özgür, insanlar o yüzden televizyonu bıraktı. İnsanlarımız film seçerken “festival filmi” olmasın diyor. Ya komik olsun ya da ağlatsın istiyor. Elbette ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve politik koşulların bunda etkisi büyük. “Gülemezsem de şöyle sağlam bir ağlayayım” diyor sanırım. O da rahatlamak için. 

Hangi sahnenin tozu en sevdiğiniz; tiyatro, dizi, sinema, stüdyo…

Tiyatro oyunculuğu çok başka, en zoru, en güzeli, en doyurucusu. Tiyatro sek, rafine, sahici. Kuliste, perdenin arkasında hâlâ çok heyecanlanırım ve bu beni her seferinde yeniden doğurur. Karakter yaratmak, gözlemle bir başka insan olma çabası, tecrübelerinle karakteri yoğurmak inanılmaz bir his. Yıllar önce kıymetli hocam Mahir Canova, “Tiyatro ve sinema arasındaki fark; biri konserve biri taze yemektir” demişti. Tiyatro her sahnede başka oynanır, lezzeti hep başkadır. 

ÇÖZÜM TARIM POLİTİKASINDA

Ülkenin durumu nereye gidiyor desem?

Bence daha yaşanabilir bir hayatı Türkiye’de kurmanın tek yolu, müthiş bir tarım politikası oluşturmak. Çiftçi ve tarım biterse olay biter. “Böyle bereketli topraklarla nasıl oluyor da böyle atıl kalabiliyoruz?” Bu çok ciddi bir soru ve acilen cevaplanıp harekete geçilmesi gerekli. Nüfusun yüzde 60’ı genç bir ülkenin beklenen yükselişi göstermesi gerekli ama ben inanıyorum ki Cumhuriyetimiz 100. yılından sonra daha doğru bir çıkış yakalayacak.

Nüfus genç ama umutsuz ve yorgun.

Elbette ülkenin koşulları gençleri çok yoruyor ama gençler de hemen parayı bulup refaha çıkmak derdindeler. Gerçek dünyanın hiçbir yerinde böyle değil. Emek olmadan başarı gelmiyor. Olsa da sürmüyor. İlk düşüşte moral bozmayıp, ayağa kalkıp mücadele etmeyi bilmek gerekli. Ben de hiç durmuyorum. Zamanın ruhunu yakalamak içinde gençlerle çalışmayı tercih ediyorum. Her şey gençlerde, yeter ki umutlarını yitirmesinler ve çok çalışsınlar.

CEM İSTEDİĞİNİ İYİ ANLATIR

Cem Yılmaz yönetmen olarak nasıl, dışarıya yansıyan eğlence içeride de öyle mi?

Zariftir Cem Yılmaz, ne istediğini iyi anlatır. Zaten yıllardır birlikteyiz. Kendi aramızda acımasızız aslında ne de olsa dost acı söyler. İyi iş yapabilmek için egoları sıfırlar işe odaklanırız. Çalışırken çok ciddiyizdir, çalışma aralarında eğleniriz.

Can Yılmaz’la da “Burda Olan Burda Kalır” isimli bir Youtube programınız var, ayrıca sahneye de çıkıyorsunuz. Nasıl bir yol arkadaşlığı bu?

Güzel bir kader birlikteliği bu! Can ile 20 yılı geçmiştir dostluğumuz. Sahnede, programda iyi paslaşıyor, bir adım ötemizi ikimizde biliyoruz. Genelde doğaçlama gidiyoruz, dünya ve Türkiye gündeminden konuşuyoruz.

DİSNEY PLUS'TA YENİ DİZİ

Ufukta neler görünüyor?

Disney Plus Türkiye’de bir diziye başlıyoruz sekiz bölümlük,“Ru”. Urla’da çekilecek. Devlet Tiyatroları’nda bu yıl kırktan fazla oyun var ve aralarında bir tane de Türk klasiği olsun istediler. Ben de “Rumuz Goncagül”ü buldum ve yönetmenliğini üstlendim. Oktay Arayıcı’nın eseri, Timur Selçuk’un müzikleri ile enfes olacak. Ağustos ayında provalara başlayıp kasımda İstanbul Tiyatro Festiveli’nde prömiyer yapacak.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler