Hayvan lobisi
Ben de küçükken fena bir lobici değildim. Babamın yalnız olduğu zamanları kollayarak farklı yaklaşımları ince bir ayarla ve her gün dozu artırarak uygulardım. Aklımda o tavşan vardı.
Baskı altındayım. Evde aktif ve kasıtlı bir baskının mağduru olarak geçiyor günlerim. Evimde beslediğim iki küçük lobicinin hedef odaklı ikna yöntemlerinin tek öznesiyim.
Tüylü hayvan lobisinin- eğer mümkünse yavru olmalı- karar mercisi olarak şikâyet, yalvarma, uzun hayaller, ‘isteriz’ sloganlarının dönüp dolaşıp bulduğu kişiyim. Ailemin bir araya geldiği akşam yemeklerinin ana gündem maddesi evcil hayvan edinme tartışmalarına adeta bir siyasi zirveye katılır gibi hazırlanmamdan ne durumda olduğumu siz anlayın.
Özetle çocuklarım isyanda. Evde bir hayvan beslemek istiyorlar ve biz de farklı ülkelerde geçen göçmen hayatımızın hem hayvana hem de bize olan zorlukları nedeniyle bu talebi nazik yöntemlerle erteleme taktiğine başvuruyoruz. Ama iç mihraklar olarak karşımıza dikilen tüylü hayvan lobisi pek yaman.
Bu tartışmaların birinde çocukken tavşan beslediğim ortaya çıkınca sofrada ufak çaplı bir kalkışma çıktı. Kızım ve oğlum çatal kaşığı masaya vurup ‘Ama bu haksızlık’ diyerek tepki gösterdiler. Madem benim tüylü havyanlarım oldu onların da buna hakkı vardı.
Ben de küçükken fena bir lobici değildim. Babamın yalnız olduğu zamanları kollayarak farklı yaklaşımları ince bir ayarla ve her gün dozu artırarak uygulardım. O dönem sokakta gördüğüm niyetçinin kırmızı gözlü beyaz tavşanı rüyalarıma girer olmuştu. Ben de pamuk topu gibi elime sığacak mini mini bir tavşan istiyordum. Onunla geceleri beraber uyur, gündüzleri oynar, sepetime koyar dışarı çıkarır, onu besler, şarkılar söyler, bakardım. Çocuk aklım beyaz tavşana tutkuyla saplanmıştı.
‘BEN TAVŞAN İSTİYORUM’
Babam bir gün eczanesinde yalnızken yanına usulca yaklaştım ve önce şirinlikler yaptım. Güldürme taktiği işe yarıyordu, acaba hangi noktada açmalıydım meseleyi? Bir iki müşteri, bir iki telefondan sonra bana oralet, kendisine çay söyledi babam. Oraletin tozlarının sıcak suya karışmasını izlerken konuya girdim.
“Baba ben tavşan istiyorum”. Beklemediği mesele onu şaşırtınca baskıyı artırdım. “Çok güzeller, çok sessizler, evi de kirletmiyorlar, pek küçükler, hem de uslular, en önemlisi ben çok çok çok istiyorum”.
Babam “Olur mu kızım” türünden mantıklı bir açıklamaya girişmeye kalkınca yeminleri sıraladım ardına. “Ben bakarım, temizliği de bana ait, hiç ses çıkmayacak, haberiniz bile olmaz evde olduğundan…”
Babam ilk seferde teslim olmadı elbette. Her gün eczanesine gidip “Lütfen tavşan” diye yoğun yalvarma seanslarımın ardından pes etti. Bir gün ‘Tamam’ dedi bana ciddi ciddi. ‘Ama temizliğinden ve beslenmesinden sen sorumlusun’.
Sevinç çığlıkları atarken annemi nasıl ikna ettiğini merak etmedim değil. Ama olsun. Tavşanım gelecekti işte. Benim minicik, beyaz, pamuk, kırmızı gözlü tavşanım. Ondan sonraki günler “Tavşan ne zaman gelecek” sorularıyla bunalttım ailemi. Bir zaman sonra babam elinde kocaman bir televizyon kutusuyla eve geldi.
DEV GİBİ KOCAMAN KULAKLI
Kutuyu nazikçe antreye koydu ve bana baktı. “Al bakalım tavşanlarını” dedi bana gülümseyerek. Tavşanlar mı!? Bir tane değil, çok tavşan!
Coşkuyla televizyon kutusunu açtım ve içine baktım. Kutunun dibinde boz renkli, kürklü iki hayvan yatıyordu. Bunlar nasıl tavşan? Belime kadar eğilip kutunun dibinden birini çıkardım.
Dev gibiydi. Kocaman kulakları, gri, kahve karışık tüyleri, palet gibi ayakları vardı. Ön ayaklarının altından tutup kaldırdığımda arka ayakları akordeon gibi yere inip boyuma ulaşıyordu. El kadar pamuk tavşan yerine çocuk boyunda koca ayaklı tavşanlarım olmuştu. Babam ısrarlarıma dayanamayınca çiftçi arkadaşlarından birinden istemişti tavşanları. Yine de enseyi karartmadım.
Apartmanın tüm çocuklarını organize edip teras katına koyduğumuz tavşanlara bir süre el birliğiyle baktık. Fakat ne onları beslemeye ne de dışkılarını temizlemeye yetişebiliyorduk. Bütün apartman tavşan maması ve kakası kokmaya başlayıp bazı çocuklar da yan çizince iş bana kaldı. Bir gün yenilgiyle babama gittim ve dev tavşanlara artık bakamadığımı söyledim. Babam bana muzip bir sevgiyle baktı ve tavşanları bir sabah çiftçiye geri götürdü.
Ben evdeki lobicilere bu hikayeyi anlattığımda kahkahalarla güldüler ama ‘biz olsak bakardık’ demediler. O yüzden evdeki lobicilerle müzakere ve tartışma zemini hâla açık.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Colani’nin arabası
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'