Kadının mucizesi kendisi

Sinema, televizyon ve tiyatro sahnelerinin aranan oyuncusu Başak Daşman şu günlerde yeni bir oyunla tekrar tiyatroseverlerle buluşuyor olmanın heyecanını yaşıyor. Daşman’ın bir diğer heyecanı ise ikinci öykü kitabı “Gördüm Çiçeği” için...

Yayınlanma: 15.05.2022 - 13:00
Kadının mucizesi kendisi
Abone Ol google-news

Bazen suçlu, bazen adil, bazen çocuklu, bazen de hırslı bir kadın olarak çıkıyor karşımıza Başak Daşman. Seçtiği karakterleri kimi zaman bir tiyatro sahnesinden anlatmayı tercih ediyor, bazen de bir kitabın satırları arasına gizliyor. Pek çoklarının ekranlardan tanıdığı Daşman’la bir araya geldik ve hayatı fazlasıyla sorguladığı şu dönemde kaleme aldığı yeni kitabı “Gördüm Çiçeği”nden 25 Nisan’da seyircisiyle buluşan oyunu “Kelepçe Kullanma Kılavuzu”, oyunculuk serüveninden yeni projeleri hakkında pek çok konuyu konuştuk.

- Bazı oyuncular vardır salt kötüyü oynar, bazılarının üzerine de ‘melek’ rolü yapışır. Fakat siz birbirinden farklı kadına hayat veren şanslılardansınız. Bu durum oyuncunun başarısı mıdır, yoksa tercihi mi?

Genellikle tercih... Bir oyuncu çok yönlü, çok yetenekli olabilir, bambaşka karakterleri canlandırabilir, ama rolün hakkını verdiğinde yapımcılar onu tekrar öyle görmek ister. Bunu başından beri tercih etmedim; çünkü hem çok sıkıcı hem de oyuncuya kendini geliştirme imkânı tanımıyor. Ne kadar yetenekli olursan ol aynı karakteri oynamak bir süre sonra  yerinde saymaya dönüyor. Ben bu işi zaten başka ruhları, kişilikleri anlayayım diye yapıyorum. O yüzden tercih ettiğim yoldan hayli memnunum.

BU OYUNDA ROLLER DEĞİŞİYOR

- 25 Nisan’da “Kelepçe Kullanma Kılavuzu”nun perdesi aralandı. Bir sorgu odası, hayatın, benliklerin masaya yatırıldığı uzun bir gece. Oyunu sizden dinleyebilir miyiz?

Sorgu odasında bir polis, bir de sanık... İsimsiz bir ilizyonisti oynuyorum. Hüseyin Avni Danyal da polisi... Gizemli dolap numarası vardır ya işte o numarayı kocası üzerinde uygulayan kadın, dolaptan bir daha çıkamayan eşinin cinayetiyle suçlanıyor. Her ne kadar itiraf nağmesi alınmaya çalışılan kadın, “Kocamı ben öldürmedim, kayboldu” dese de sorgu derinleşiyor ve roller değişiyor. Seyirci bir anda hayatından memnun olmayan polisin kayboluşuna tanıklık ediyor. Güç dengelerinin durmaksızın değiştiği, görülenlerin gerçek mi, illüzyon mu diye irdelendiği sorgu odasında, hayat sorgusu başlıyor. Irmak Bahçeci’nin yazdığı oyunu Serkan Üstüner yönetiyor. 

- Oyunda gücü, otoriteyi, kural koyanı erkek; zekâyı, etkileyici olanı ise kadın temsil ediyor ve bu durum her zamanki gibi bir çatışmaya neden oluyor...

Genel olarak devlet kavramı bu toplum için bir erkek; yani baba… Halkın devletle kurduğu ilişki de babasıyla, büyüğüyle kurduğu ilişki gibi ne yazık ki. Dolayısıyla karakterin erkek olarak seçilmesi bilinçli bir tercih. Kadınların mağdur duruşu da bu güç dengesi arasındaki kayıp yüzünden değil mi? İşimiz zor, ama her şey daha iyiye gidecek diye düşünüyorum.

-Bazen bir sorgu odasına dönen iç sesimizle hayatın muhakemesini yapar, kendimizi yargılarız. Böyle anlarda sizin de kendinizi suçlu bulduğunuz oluyor mu?

Üç, dört yıl öncesine kadar ikili ilişkilerde beynimde fırtınalar kopardı. En ufak bir şey için bile kendimi suçlardım. Son derece güçlüymüşüm gibi davranıyordum, sırf kendini savunma maksadıyla... Fakat duygusal bir yaratık olduğumu fark ettiğimde yaşadığım ilişkilerin ne kadar sağlıksız olduğunu anladım. Şimdi kendimi rahatlatarak ayakta durmaya çalışıyorum, ama içerde neler neler…

- Üretmeye nasıl başladınız?

Babam, kendi zevki için yazardı, resimler çizerdi. Çok güzel şiirleri vardı. Ben de onun gibi, önce yazarak başladım. Çok hareketli bir çocuktum, biraz da can sıkıntısından “oyun mu yazsam” diye geçirdim aklımdan. Henüz 15 yaşındayken arkadaşımla yazdığımız oyunu sahneye koyduk. İlk deneyimimde sahnenin çok eğlenceli olduğu düşündüm ama aklımda konservatuar okuma fikri yoktu. Sanat eğitimi konservatif olamaz diye düşünüyordum. O yüzden sanat tarihi bölümüne girdim Mimar Sinan’da. Okulda tiyatro kulübü kurup, sessiz sinema oynatıyorum diye insanları derslere sokmamaya başlayınca bir arkadaşım, “Artık tiyatro mu okursun, başka bir şey mi yaparsın, ama bizi rahat bırak” dedi ve hikâyem başladı. Oyunculuk, senaryo yazarlığı, yönetmenlik ve ardından iki kitap...

-2017’de çıkan ilk kitabınız “Kırk Evin Delisi”nin ardından şimdi de “Gördüm Çiçeği” okurlarıyla buluştu. Seçtiğiniz mekânlar ve karakterler toplumun hangi katmanına ışık tutuyor. Okuyucuyla hangi karakterleri yüzleştiriyor? 

İnsan neyi önemsiyor, ne hakkında konuşmak istiyorsa o çıkıyor içinden de... Ben de geçtiğimiz dört, beş yıl hep kadınların halleriyle ilgili konuşmak istedim. Kitapta da binaların, samimiyetsiz ilişkilerin arasına sıkışmış, 30-45 yaşlarındaki şehirli kadınların öykülerine yer vermekti niyetim, bunu yaparken kendimi de es geçemezdim. Bazen bir gülüşten, bazen de söylenenleri duymazlıktan gelişlerinden yola çıktım. Çünkü modern ve yalnız kadınlar her yerde. Önemli olan onları fark edebilmek. “Gördüm Çiçeği”nde, tek yaşayan 40 yaşındaki bir kadınla; iki çocuğu, eşi ve kayınvalidesiyle oturan bir kadının benzer kaygılar taşıdıklarını, etraflarındaki insanlara rağmen yalnız olduklarını anlatmak istedim.  

-Peki, yakın bir tarihte bizleri şaşırtacak bir proje olacak mı?

Eskiden beri yapmak istediğim radyoculuk bugün podcast’e dönüştü. Çevremdekiler de teknolojiyi kullanarak hayallerimi gerçekleştirmem yönünde ısrarcı... Bu sebeple YouTube üzerinden yaz ortasında izleyiciyle buluşacağını planladığım bir program var aklımda. Bir konsept dahilinde belirleyeceğim konukla biraz sohbet, biraz oyun, biraz da tarihsel magazin üzerine konuşup, eğleneceğimiz bir program olacak. Tabii ki yazmaya devam; hatta bir sinema filmi yazmaya başladım. İlginç bir hikâye, belki önümüzdeki zamanlarda o sizi biraz şaşırtabilir.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler