İlk kez bu yılın mayıs ayında sahnelenen “Chaplin” oyunu 21 Aralık’ta zorlu PSM’de yeniden tiyatro izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Böylesi büyük bir karakteri ele alan oyunun başrolünde Chaplin’e yaşam veren Özgür Foster ise ilk tiyatro deneyiminde oldukça zorlayıcı bir hazırlık sürecinden geçse de yaşantısından çok memnun. Söz şimdi onda...
- İlk tiyatro oyununuzda Charlie Chaplin gibi dünya sinemasına yön vermiş bir isme bürünüyorsunuz. Oldukça iddialı bir meydan okuma.
Öncelikle “oldukça iddialı bir meydan okuma” dediğiniz için çok teşekkür ederim, mutlu oldum ve onur duydum. Yalnız şunu da eklemek isterim ki benim meydan okumam kendime. Sinema tarihinin en önemli figürlerinden Charlie Chaplin’i canlandırıyor olmak gurur verici. Benim için çok heyecanlı bir süreçti. Yapımcımız aynı zamanda menajerim Mert Siliv bir gün telefon açıp “Özgür bu sene anaakıma proje yapmayalım tiyatro yapalım ne dersin? Sana bir hafta düşünme payı kararını verip döner misin?” dedi ve kapattı. Ben bir hafta boyunca enine boyuna düşünüp eğer bu şekilde bir öneri ile geliyorsa bir bildiği vardır diyerek döndüm ve “Tamam ama ne oynayacağım?” dedim. Bana “Charlie Chaplin” dediği an bacaklarım titremeye ve bedenime iğneler batmaya başlamıştı. “Bana iki - üç gün daha müddet verir misin?” dedim ve telefonu kapattım. Charlie Chaplin’i elbette biliyordum. Şarlo’nun filmlerinden izlediklerim vardı ama araştırmam lazımdı. Araştırdıkça bir oyuncu olarak Chaplin’i yeni nesillere aktarmam gerektiğine ve bunun görevim olduğuna inandım ve Mert’i arayıp “Haydi yapalım şu işi” dedim. Zorlu bir süreçti ama çok keyifliydi. Deneyimlerimin oldukça geliştiği bir dönem yaşadım. İsim haklarının izinlerinin alınmasından, 82 seneyi bir oyuna sığdırılabilmesine, oyunculuk adına kendime yaptığım en iyi yatırım olan kamp dönemime, hareket eğitimlerinden, şan derslerine kadar oldukça donanımlı bir süreçten geçtim. İnanın şu zorluğu yaşadım diyebileceğim bir durum yaşamadım çünkü zihnen ve fiziken aynı zamanda yaşam şartlarıma kadar değiştirdiğim kamp dönemi bana yeni bir deneyim kazandırırken hedefime o kadar kilitlenmiş vaziyetteydim. 
- Sahnede ve kamera önünde kitleleri etkileyip zamanının ötesine taşan pek çok isim gibi Chaplin de (Afişte gördüğümüz gibi) birbirinden farklı yönleri ve kimlikleriyle ele alınabilir. Siz Chaplin'İn personasını nasıl yorumladınız ve ona rol verirken nasıl bir yaklaşım içindeydiniz?
Charlie Chaplin’in otobiyografisine bağlı kalınarak yazılan bir oyun, doğal olarak Chaplin’in içinde bulunduğu tüm kimlikleri ve farklı yönlerini de betimlemiş olduk. Chaplin’in hayatını anlatmaya çalışırken aslında bildiğimiz taraflarının yanında çok ön plana çıkmamış karanlık taraflarını da ele aldık. Kendisinin sahip olduğu o büyük üne karşın gördüğü ilginin ona hiçbir zaman yeterli gelmeyişi ve her zaman yeterince sevilip sevilmediğini sorgulaması, kendini hep eksik ve yalnız hissetmesine neden olmuş ve bu yalnızlık da aslında hayatının geneline baktığımızda kariyerindeki en büyük motivasyon kaynağı. Ben de tüm bunları göz önünde bulundurarak daha çok sevilmek için çok çalışmış bir adamın hayatını aynı şekilde çok çalışarak anlatmaya çalıştım.
- Kendinizi ve küçüklüğünüzü “Denizden gelen çocuk” olarak tanımlıyorsunuz. Marmaris’te deniz ve doğa ile iç içe bir yaşamınız varmış. Nasıl bir yaşamdı ve size neler kattı anlatabilir misiniz?
Gerçekten öyle, denizde büyüdüm diyebilirim. (Gülüyor) Altı yaşımda yelken yapmaya ve yarışmaya başladım bu nedenle erken yaşta takım arkadaşlarım ve antrenörümle ailem yanımda olmadan seyahat etmeye, insanlarla sosyalleşmeye, yeni kentler görmeye ve deneyimlemeye fırsatım oldu. Okul dönemim yarı zamanlı ilerledi, yarısı yarışlar ve kamplarda değişik şehirlerde, kalan yarısı okulda geçiyordu. Bu durum erken yaşta sorumluluk almayı, daha çabuk büyümemi, geleceğim için hedefler koymayı ve bunun için çaba sarf etmem gerektiği gerçeğiyle beni tanıştırdı. 
- Marmaris’te büyüyen birisi olarak yaşama ve insanlara pozitif ve yüksek enerji ile yaklaştığınızı düşünüyorum. Ancak siz de fark etmişsinizdir, İstanbul’da herkesin enerjisi böyle değil. İstanbul’a geldiğinizde bu titreşim farkının zorluklarını yaşadınız mı?
Ben buna titreşim farkı değil de tempo farkı demeyi tercih ederim. Açıkçası zorlamadı. Oyuncu olmaya ve İstanbul’a taşınmaya karar verdiğim an zihinsel olarak zaten çok hazır ve istekliydim. Evet Marmaris’in İstanbul’a göre daha sakin bir temposu var ama benim yaşam tempom zaten oraya göre hızlıydı. Dediğim gibi küçük yaşta başladığım yelken sporu dolayısıyla okulum, yarışlar ve kamplar arası mekik dokuduğumdan tempo farkım asıl Marmaris ile vardı zaten. İstanbul’u isteme nedenlerimden biri de kariyer hedeflerimde doğru yer olması dışında ritmi yüksek bir kent için doğduğumu düşünüyorum.
"SAHNE TOZU ÇOK BAŞKA"
- Kamera önü mü yoksa sahne mi sizi ideallerinize daha yakın hissettiriyor?
Bunu ayırmanın doğru olduğuna artık inanmıyorum. Şimdi bana diyeceksiniz ki “Ne diyorsun Özgür neden?” (Gülüyor) Geçen yıl Chaplin öncesi bu soruyu cidden almış olsam kesinlikle “Kamera önü” derdim ama inanın değişti fikrim. Sahne tozu çok başka bir şeymiş. Seyirci önünde performansını sergilemek, etkiye tepkiyi anında almak adrenalin yükselten serotonin salgısını tavan yaptıran bir his. Mesleğimi yaptığımı iliklerime kadar hissettiğim bir alan ama işte tam da bu noktada ikisini ayıramam çünkü kamera önünde olmanın da başka açılardan katkısı büyük. İkisi birleştiğinde uyum tamamlanıyor ve insan hayallerini hedeflere o zaman dönüştürüvermeye başlıyormuş bunu öğrendim. Sanatın her alanında olmak aslında ideallerime daha yakın hissettirecekmiş beni bunu anladım.
SOSYAL MEDYA BİR PORTFOLYO
- Hayranlarınız ve dizi, film, sanat takipçileri dışında farklı bir takipçi kitleniz daha var. Fitness ve spor yapanlar da sizi takdir ediyor. Sanırım haftalık spor düzeniniz profesyonel bir sporcuya yakın. Bu alışkanlığı nasıl edindiniz?
Sosyal medya yeni dünya düzeninde bizler için bir portfolyo niteliğinde, bu nedenle işime ve yaşamıma ilişkin içerikler eklediğimden paylaşımlarımın yelpazesi geniş oluyor. Spor yapan takipçilerin de dikkatini çekiyor olabilir bu yüzden. Yoksa spor yapan takipçilerin işlerine yarar içerikler sunduğumu düşünmüyorum. Ben sağlık için spor yapıyorum onun dışında sporcu disiplini ile maalesef çalışamıyorum. Eski milli sporcu olmam dolayısıyla spor yapma şeklim hoşlarına gittiğinden takdir görüyordur diye düşünüyorum ve hepsine teşekkür ederim ama eski bana sorsanız sıkı bir çalışma gibi dursa da aslında ihtiyacım olanın dışına çıkmamaya özen gösteriyorum. Haftalık spor düzenim hiç profesyonel sporculara yakın değil aslında hatta yanından geçmez ama elbette dediğim gibi eski milli sporcu olmam dolayısıyla paylaşımlarım spor tutkunları için takdire şayan geliyor olabilir.