2019'a damgasını vuran filmleri sizin için sıraladık
Bu yıl vizyona giren yüzlerce yabancı film arasından özellikle beğendiğim 20 tanesini sizler için sıraladım. Bakalım 20'den geriye doğru sıraladığım bu yapımların kaçını izlediniz ve hangileri sizin de listenizde yer alıyor? Buyrun efendim...
20. Loro (Paolo Sorrentino)
İtalyan sinemacı Paolo Sorrentino son dönemde çektiği filmlerle dünyada adından övgüyle söz ettiren bir yönetmen ve “Loro” onun en iyi işlerinden biri olmasa da 2019'da izlediğimiz filmler içinde adını anmaya değer bulduklarımızdan. Hakkındaki suçlamalar ve davalar sebebiyle iktidarın uzağına düşen eski İtalyan başbakanı Silvio Berlusconi'yi beyazperdeye taşıyan film (ki daha uzun bir TV versiyonu da var) özellikle Berlusconi'yi canlandıran Toni Servillo'nun performansıyla öne çıkıyor.
19. Kefernahum (Nadine Labaki)
Lübnanlı sinemacı Nadine Labaki'nin 2018'de Cannes Film Festivali'nde izleyiciyle buluşan ve Jüri Ödülü'nü alan filmi “Kefernahum” kimilerince yoksulluk pornosu yaptığı yolunda eleştirildiyse de bence yılın unutulmazlarından biriydi. Biri daha bebek, iki çocuğun sürüklediği filmde takdire şayan bir oyunculuk yönetimi de sergileyen Labaki'nin filmi Lübnan'ın geçen yılki Oscar adayı olarak son beşe kalmıştı.
18. Dogman (Matteo Garrone)
Yine 2018'de Cannes'da ilk kez izleyiciyle buluşan ve başrolündeki Marcello Fonte'ye En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran Dogman hayatını köpeklere adamış, zamanla kendisi de bir sokak köpeği gibi yaşamaya alışmış bir adamın öyküsünü anlatıyordu. Roma'nın kenar mahallelerinden birinde geçen ve oyunculuk performanslarının parlattığı film muhtemelen bu yıl İtalyan sinemasından izlediğimiz en iyi filmdi.
17. Acı ve Zafer (Pedro Almodovar)
İspanyol sinemacı Pedro Almodovar'ın kendi hayatından devşirdiği “Acı ve Zafer” (Dolor y Gloria) bu yıl Cannes'da Altın Palmiye için yarışmış ve favorilerden biri olduğu halde başrolündeki Antonio Banderas'a verilen En iyi Erkek Oyuncu ödülüyle yetinmişti. Filmde ayrıca Penelope Cruz, Raul Arevalo, Cecilia Roth ve Leonardo Sbaraglia da rol alıyor. İspanyol bir sinemacının zorluklarla dolu kariyerini anlatan film birçoklarına göre Almodovar'ın en iyilerinden.
16. Joker (Todd Phillips)
Yılın en çok konuşılan filmlerinden “Joker”in bu listede daha üst sıralarda yer alması gerektiğini düşünen çok kişi var muhakkak ama Joaquin Phoenix'in muhtemel bir Oscar adaylığına göz kırpan performansıyla öne çıkan film Venedik'ten aldığı Altın Aslan'a rağmen uzun vadede çok kalıcı olacak gibi durmuyor. Yine de alışılagelmiş “süper kahraman” uyarlamalarından farklı ve belki de bu türdeki ilk gerçek kötü adam tahlili olarak anılmaya değer.
15. Asfaltın Kralları (James Mangold)
Yılın en sağlam aksiyonlarından olan “Asfaltın Kralları” (Ford vs Ferrari) nefes nefes izlenen bir yarış filmi ve kesinlikle türünün en iyilerinden biri, belki de en iyisi. Dünyanın en zorlu otomobil yarışlarından biri olan Le Mans'ı kazanıp en büyük rakipleri Ferrari'ye meydan okumak isteyen Ford firmasının yeni bir yarış otomobili yaratama macerasını anlatan filmde Christian Bale ve Matt Damon başrollerde.
14. Bir Zamanlar Hollywood'da (Quentin Tarantino)
Amerikan sinemasının hiperaktif gevezesi Quentin tarantino'nun dokuzuncu filmi olan (emeklilikten önceki son sinema filmi) “Bir Zamanlar Hollywood'da” (Once Upon A Time In Hollywood) yılın en merak edilen filmlerinden biriydi şüphesiz. Tarantino'nun 60 yılların Hollywood'una (ve o dönemin televizyon sektörüne) bir aşk mektubu niteliğindeki filmi 1969'da katledilen Sharon Tate'i de unutmuyor ve o dönemin gerçekliğini farklı bir perspektifte ele alarak kendi alternatif versiyonunu sunuyor. Kadro sağlam (Brad Pitt, Leonardo DiCaprio, Margot Robbie, Margaret Qualley, Dakota Fanning), senaryo ilginç, kurgu akıcı... Tarantino formda.
13. Ritüel (Ari Aster)
Yılın en çok konuşulan iki korku filminden biri olan (diğeri “Us”) “Ritüel” (Midsommar) ilk filmi “Hereditary” ile adından bir hayli övgüyle söz ettiren Ari Aster'in imzasını taşıyor. Bir grup Amerikalı gencin İsveç'te düzenlenen bir bahar ayininde yaşadıkları dehşet dolu olayları anlatan film fokl-horror türünün sağlam örneklerinden biri ve akla ilk getirdiği filmlerden biri de bu türün unutulmaz klasiklerinden biri olan “The Wicker Man”.
11. The Two Popes (Fernando Meirelles)
Netflix'in bir diğer bombası da yakın geçmişten iki Papa'nın yer yer bir hayli derinleşen sohbetlerinin aktarıldığı ve bir tiyatro piyesi tadındaki “The Two Popes” oldu. Başrollerindeki Anthony Hopkins ve Jonathan Pryce'ın virtüözite seviyesindeki oyunculuklarının muhteşem bir izleme deneyimi sunduğuna kefilim doğrusu. Fernando Meirelles'in filmi 4 dalda Altın Küre'ye aday oldu, onu da belirtmekte fayda var.
10. Amerikan Soygunu (Bart Layton)
2012'de çektiği “The Imposter” adlı belgeselle adını hafızalarımıza kazıtan bart layton yılın en ilginç filmlerinden birine imza attı bence ve gerçek bir soygun girişiminden hareketle çektiği “Amerikan Soygunu” (American Animals) ile yılın en iyileri arasına girdi. Kentucky'deki bir üniversitenin kitaplığında bulunan nadir ve çok değerli kitapları çalıp satmaya kalkışan dört öğrencinin hikayesini anlatan film daha önce benzeri pek görülmeyen bir şeyi de yapıyor ve dramatik kurgunun içine gerçek kişileri de katarak alabildiğine güçlü bir etki yaratıyordu.
9. Sarayın Gözdesi (Yorgos Lanthimos)
Avrupa sinemasının aykırı isimlerinden Yorgos Lanthimos'un son filmi “Sarayın Gözdesi” (The Favourite) 18. yüzyılm İngiltere'sinde kraliyet sarayında yaşanan türlü entrikaları analtan bir kara komediydi ve kesinlikle yılın en iyi filmlerindendi. Kraliçe Anne rolünde Olivia Colman'ın En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazandığı film üç kadın arasında geçen ve içine aşk, seks, ihanet gibi kavramların bolca sızdığı bir iktidar taşlamasıydı. Lanthimos'un bir sinemacı olarak iyiden iyiye olgunlaştığının da bir göstergesi olan “Sarayın Gözdesi” ele aldığı meseleleri mizahi bir dille ve kadın karakterler üzerinden anlatışıyla öne çıktı en çok.
12. Marriage Story (Noah Baumbach)
Noah Baumbach'ın kendi evlilik ve boşanma deneyimlerinden hareketle çektiği “The Marriage Story” 2019'da Netflix'ten çıkan sağlam işlerden biriydi. Başrollerindeki Scarlett Johansson ve Adam Driver'ın birinci sınıf performanslarıyla akıllara kazınan film, yönetmenin deyişiyle tersinden anlatılan bir aşk hikayesi aslında. 6 dalda Altın Küre'ye aday olan film bu yıl Oscar ödülleri için de muhtemelen adını sık duyacağımız yapımlardan olacak.
8. Us (Jordan Peele)
Bugün Hollywood'da çalışan siyahi sinemacıların muhtemelen en popüleri olan Jordan Peele 2019'un en sağlam korku filmine attı “Us” ile. Irk ve sınıf temelli bir yapı kuran ve buradan hareketle çok sağlam bir sernaryo yazan Peele bana sorarsanız ilk filmi “Kapan” (Get Out) kadar iyi bir filme imza atamadı ama yönetmen olarak paletini zenginleştirmeyi başardığı kesin. Filmin başrolündeki Lupita Nyong'o'nun özellikle dikkat çekici bir performans sunduğu “Us” adından tutun da (Us hem biz anlamına geliyordu hem de United States, yani ABD) final sahnesine kadar birçok yönüyle konuşuldu, tartışıldı ve hem göklere çıkarıldı hem de alabildiğine yerildi. Bu bile filmi yılın unutulmazları arasına sokmaya yetti.
7. Çifte Hayatlar (Olivier Assayas)
Son yıllarda çektiği “Clouds of Sils Maria”, “Personal Shopper”, “Carlos” gibi filmlerle Fransız sinemasının en heyecan verici yönetmenleri arasına giren Olivier Assayas romantik komedi türüne göz kırpan “Çifte hayatlar” (Double vies) ile yine yılın en iyi işlerinden birine imza attı kanımca. Çeşitli vesilelerle (iş ya da sosyal hayat gibi) yolları kesişen bir grup Parislinin girift aşk ilişkilerini ele alan film yalın anlatımı ve güçlü oyunculuk performanslarıyla öne çıkıyordu. Venedik Film Festivali'nde ilk kez izleyiciyle buluşan film Assayas'ın modern yaşam ve kadın erkek ilişkileri üzerinden çizdiği ve zekaişi senaryosu kadar iddiasız görünen ama yeni dalga esintileriyle nostaljik bir gönderme de içeren özgün diliyle dikkat çekiyordu.
2. Parazit (Bong Joon-ho)
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanan “Parazit” Güney Kore’nin uluslararası alanda en çok tanınan yönetmenlerinden Bong Joon-ho’nun imzasını taşıyor. Müthiş bir sınıf eleştirisi olan film tür sinemasından da güçlü referanslar taşıyan yapısıyla yeni nesil art house sinemanın en çarpıcı örneklerinden birini sunuyor. Hızlı kurgusu, keskin görüntüleri, karakter odaklı senaryosu, mizah ve gerilim arasında kurduğu kusursuz dengesiyle yılın unutulmazlarından biri haline gelen “Parazit” özellikle de Güney Kore’nin en tanınmış oyuncularından (ve Bong Joon-ho’nun hemen her filminde tercih ettiği aktörlerden) biri olan Song Kang-ho’nun şaşrıtıcı derecede güçlü performansıyla hafızalara kazınıyor.
6. Eş Anlamlılar (Nadav Lapid)
69. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı'yı kazanan “Eş Anlamlılar” (Synonymes) yılın en özgün filmlerinden biri olarak öne çıktı. Art-house sinemanın çarpıcı bir örneği olan ve yer yer deneysel özellikleriyle seyirciyi ters köşeye yatıran filmin İsrailli yönetmeni Nadav Lapid 2014 yılında da “The Kindergarten Teacher” adlı filmiyle ses getirmişti (ki bu film daha sonra Hollywood'da yeniden çevrilecekti). Paris'e yerleşen bir İsralli gencin hikayesini anlatan film oyunculuklarından kurgusuna kadar yılın en farklı işlerinden biriydi ve seveni kadar sevmeyeni de bol olmuştu.
5. Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Celine Sciamma)
Cannes Film Festivali'nde gösterildiğinde büyüğk yankı getiren ve festivalden Jüri Ödülü ile dönen “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” (Portrait de la jeune fille en feu) yılın en romantik ve en hüzünlü filmiydi. İki genç kadın arasında filizlenen ama nihayetinde ayrılıkla sonlanan bir aşkı anlatan film şiirsel dili ve görüntüleriyle olağanüstü bir etkiye sahipti. Hemen tüm oyuncuları kadın olan film bir yandan da kadının özgürleşmesine ait bir kanaldan ilerliyor ve sadece anlattığı dönemin (18. yüzyıl) değil günümüzün kadınlarına dair de önemli tezler içeriyordu. Finaldeki Vivaldi sahnesi ise yılın en unutulmaz finallerinden biriydi şüphesiz.
4. Yüzleşme (François Ozon)
Fransa’da gerçekten yaşanmış bir olaydan hareketle çekilen “Yüzleşme” (Grâce A Dieu) bu yıl güçlü örneklerini izlediğimiz Fransız sinemasının bana göre en iyisi olarak öne çıktı. Çocukluğunda kilisede bir din adamının tacizine uğramışama yıllar içinde bunu hiç açıklayamamış bir grup yetişkin erkeğin hukuk mücadelesine odaklanan film konusuna mesafeli ve sömürüden uzak yaklaşımıyla zor yolu tercih eden bir drama. belgesel sinemanın diline yaklaşan anlatımıyla izleyiciyi yakalayan Ozon son yıllardaki istikrarlı çizgisini sürdürüyor ve yine önemli bir filme imza atıyordu din odaklı, bol tartışma ve zihin alıştırması içeren “Yüzleşme” ile.
3. The Irishman (Martin Scorsese)
“Roma”dan yaklaşık bir yıl sonra Netflix yine yaptı numarasını ve yılın en iyi filmlerinden birini getirdi önümüze. Martin Scorsese’nin yaklaşık 15 yıllık bir projesi olan “The Irishman” her şeyden önce oyuncularıyla öne çıkan bir film. Robert De Niro (Scorsese ile 9. filmi) , Al Pacino (Scorsese ile ilk filmi), Joe Pesci ve Harvey Keitel gibi hepsi de artık yaşlılık yıllarını süren oyuncuların teknoloji harikası de-aging tekniğiyle gençleştirilmesi ve böylelikle yaklaşık 40 yıllık bir süreyi anlatıyor oluşu filmin bir diğer dikkat çeken özelliğiydi. Amerikan Nakliyeciler Sendikası’nın başındaki Jimmy Hoffa’nın mafyayla olan sürtüşmesi (tam bir iktidar/çıkar çatışması aslında, sendikalar ABD’de daha çok organize suç örgütü gibi faaliyet gösteriyor o yıllarda) üzerinden ilerleyen film bir yanıyla da yaşlandıkça iyiden iyiye çirkinleşen erkeklik mevzusu hakkında ilginç bir iktidar taşlaması bana sorarsanız
2. Parazit (Bong Joon-ho)
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanan “Parazit” Güney Kore’nin uluslararası alanda en çok tanınan yönetmenlerinden Bong Joon-ho’nun imzasını taşıyor. Müthiş bir sınıf eleştirisi olan film tür sinemasından da güçlü referanslar taşıyan yapısıyla yeni nesil art house sinemanın en çarpıcı örneklerinden birini sunuyor. Hızlı kurgusu, keskin görüntüleri, karakter odaklı senaryosu, mizah ve gerilim arasında kurduğu kusursuz dengesiyle yılın unutulmazlarından biri haline gelen “Parazit” özellikle de Güney Kore’nin en tanınmış oyuncularından (ve Bong Joon-ho’nun hemen her filminde tercih ettiği aktörlerden) biri olan Song Kang-ho’nun şaşrıtıcı derecede güçlü performansıyla hafızalara kazınıyor.
1. Şüphe (Lee Chang-dong)
2019’da vizyona girmiş yabancı yapımlar içinde “Şüphe”, hiç şüphe yok, beni en çok etkileyen film oldu. Japon yazar Haruki Murakami’nin kısacık bir öyküsünden hareketle çekilen ve 2,5 saate yaklaşan süresine rağmen gözünüzü bir an bile ayırmadan izleyeceğiniz denli ustalıkla kotarılan bu film olağanüstü anlarla bezeli. Gizemli karakterleri, düşsel atmosferi, edebi referansları ve birinci sınıf görüntü yönetimiyle sadece 2019’un değil muhtemelen bu yüzyılın en etkileyici filmlerinden biri “Şüphe”. Senenin en iyileri arasında iki filmle birden Güney Kore sinemasının zirveye kurulması ise dikkate değer bir not, kabul edelim.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği