İnsan 200 bin yıl sonra neye benzeyecek
Sheffield Üniversitesi’nde son yapılan bir araştırma insanlarda evrimin kesinlikle devam ettiğini ve bu olgunun artık sorgulanmasının gereksiz olduğunu ortaya koyuyor. Aslında Hardy-Weinberg Denge Kuralı’na göre evrim mekanizmalarından en az biri genetik popülasyon içinde etkili olduğu sürece, evrimsel değişiklik matematiksel bir gerekliliktir. Bu mekanizmalar
mutasyon, rastgele olmayan çiftleşme (cinsel seçilimi de kapsar), gen akışı, genetik sürüklenme veya doğal seçilimdir.
Bunların ilk dördünün devam ettiği açıkça görülüyor. Sheffield çalışmasının da kanıtladığı gibi
doğal seçilim de etkisini sürdürüyor. Ancak bu noktada olaya başka bilinmeyenler de ilave oluyor: Evrim devam ettiğine göre insanlar gelecekte neye benzeyecek? Gelecekteki evrimsel değişiklikler hakkında
tahminde bulunmak teknik açıdan doğru olmasa da (çünkü evrimin bir hedefi yoktur; gelecekte ne gibi koşullara maruz kalacağımızı, hangi ortamlarda yaşayacağımızı
kesin olarak bilemeyiz), bugünkü gidişata bakarak yakın gelecekte neler olacağı hakkında akıllı
bir tahminde bulunabiliriz:
TEKNOLOJİ YARDIMI İLE
KENDİ KENDİNİ GELİŞTİRME:
İnsanlar zaman içinde teknolojiden
yararlanarak kendi üzerlerinde evrimi
zorlayacakları bir noktaya gelebilirler. Bu
gerçek anlamda kendi kendini ıslah etme
anlamına geleceği gibi, biyonik organlar
veya gen seçilimi yoluyla da olabilir.
Örneğin anne baba adayları doğacak çocuklarının
özelliklerini doğumdan önce
seçebilirler. Eğer bu uygulamaya izin
verilirse özellikle gen seçilimi “tasarım
bebekleri” alanında bir patlamaya yol açabilir. Bu
bebeklerde istenmeyen özellikler ve hastalıklı genler
temizlenmiştir. Yaygınlaştığı takdirde bu uygulama
olumsuz insan özelliklerini ortadan kaldırabilir.
DAHA BÜYÜK/DAHA KÜÇÜK
KAFATASI: Kafatası hacmi ile ilgili tahminler başlıca iki düşünce akımına dayanır. Çok sayıda bilim insanının savunduğu “küçük
kafatası” tahmini, insan kafatası hacminin üst sınıra dayandığını ve
insanların daha büyük kafatasına sahip olmalarının imkânsız olduğunu iddia eder. Bunun nedeni normal doğumda annenin fizyolojisinin daha büyük bir kafanın geçişine izin vermemesidir. Bu nedenle pek çok bilim insanı daha büyük bir kafanın doğumu imkansızlaştıracağına inanıyor. Daha büyük bir kafa anneye zarar verecek daha da kötüsü ölümüne yol açabilecektir. Bu açıdan kafa boyutlarının aynı kalması, hatta zaman içinde küçülmesi
kaçınılmazdır.
Ancak bu görüş sezaryen uygulamasını göz ardı ediyor. Günümüzde doğacak bebeğin kafası normalden büyükse zaten sezaryen ile doğurtuluyor. Kimileri
sezaryen ameliyatlarının doğal doğumlardan daha tehlikesiz olduğunu düşünse de, bu uygulamanın ancak hastane ortamlarında yapılabilmesi çok önemli bir engel oluşturuyor. Büyük kafataslı insanlar, sezaryen
koşullarını yaratamadıkları anda yok olmaya mahkûmdur.
AYAK PARMAĞI
SAYISINDA AZALMA: İnsanlar iki ayağı üzerinde yürümeye başlamadan önce ayak parmakları, aynı el parmakları gibi kavrama yeteneğine sahipti. Tırmanma, kavrama eylemleri yerine yürüme alışkanlığını kazandığımız andan itibaren ayak parmakları yavaş yavaş bugünkü boyutlarına
indi. Bugün en küçük dalı bile
kavrama yeteneğine
sahip değiliz. Dolayısıyla beşinci en küçük parmağın giderek küçülmesi bu sürecin bir habercisidir. Bu arada diğer parmaklar, özellikle de büyüğüyalnızca denge ve yürümeyi sağlar. Küçük parmak
bugün işe yaramıyor ve bu parmağı olmadan insanlar hiçbir sıkıntı yaşamıyor. Bugün küçük parmak –ayakkabıların içinde sıkışıklık yaratmak, yolumuzun
üzerindeki nesnelere çarpmak gibi- yalnızca sorun yaratıyor. Dolayısıyla insanların zaman içinde dört ayak parmağının kalacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki hayvanlar da evrim sonucu bazı parmaklarını yitirmişlerdir.
KÜÇÜK DİŞLER: En yakın zamanda beklenen değişiklik akıl dişlerinin
yok olmasıdır. Bu dişler bugün modern insanlarda işe
yaramıyor. Ve bazı etnik gruplarda bu dişler hiç çıkmıyor. Bunun dışında dişlerimizin giderek küçüleceğini söyleyebiliriz. İnsanlarda dişler bugüne dek evrimi boyunca küçülme
eğilimi gösterdi. Fosil kayıtlarına göre son 100 bin yıl içinde dişlerin yarı yarıya küçüldüğü ve buna bağlı olarak çenenin de küçülmüş olduğu görülüyor. Bu
gidişatın devam etmesi çok büyük bir olasılık.
BEYİNDE BAĞLANTI BOLLUĞU: Teknoloji şimdiden belleğin çalışma şeklini değiştirmiş bulunuyor. Maksimum verimliliği yakalamaya çalışan insan beyni, tipik olarak bilginin kendisini değil,
bilginin depolanmış olduğu
yeri hatırlar. Bir kitabın
nereye konulmuş olduğunu
hatırlamak, kitabın içindekileri
hatırlamaktan daha kolaydır. Ve
internet çağında bu zihinsel tuhaflığın önem kazanması
normaldir. Bir şeyi hatırlamaya çalışırken beyin “o şeyin” nerede olduğunu hatırlar –internette,
google’da, wikipedia’da vb.- Teknoloji geliştikçe beyinler verimliliği en üst düzeye çıkartmak için gerekli
uyumu gösterecektir.
VÜCUT TÜYLERİNİN YİTİMİ: İlk insanların vücudunu kaplayan tüylerin bugün çoğunu
yitirmiş bulunuyoruz. Bu eğilimin
zaman içinde devam edeceğini
varsayarsak bugün sahip olduğumuz tüylerin de döküleceğini söyleyebiliriz. Özellikle kadınların, vücutlarının belirli bölgelerinde tüy olmadığı zaman cinsel açıdan daha çekici
oldukları inancı yaygındır. Dolayısıyla bu tüylerin gelecekte hiç çıkmayacağını söylemek yanlış olmaz. Aynı şey erkekler için de geçerlidir. Ancak erkeklerde
vücutlarının kılsız olması yönünde bir sosyal baskı bulunmadığı için, bu süreç daha uzun sürebilir.
UZAYAN BOYLAR: İnsanlarda boy
uzunluğu son iki yüzyıldır hızlı bir şekilde uzuyor. Yalnızca son 150 yılda türümüzün ortalama boyu 10 cm kadar uzadı. Boy uzamasının
ardındaki en belirgin itici güç
yiyecek bolluğu ve çeşitliliğinden pek çoğumuzun yararlanabilmesidir. Açlık uzun
boyun önündeki en önemli engeldir. Bir çocuk ne kadar sağlıklı beslenirse, o kadar sağlıklı gelişir ve boyu uzar. Yiyecek sıkıntısı yaşanmadığı sürece boyların uzaması devam edecek. Bunun sınırını evrim belirleyecek.
ZAYIFLAYAN BAĞIŞIKLIK
SİSTEMİ: Hayatta kalmak için insanların ilaçlara bağımlılığı
arttıkça, insanların bağışıklık sistemlerinin yavaş yavaş zayıflayacağını öngörebiliriz. Bunu açıklamanın en iyi yolu hormonlarla ilgili örnektir.
Gelecekte ilaç destekleri yardımıyla hormonlarınızı düzenlediğinizi bir düşünün. Zaman içinde vücudunuzun bu desteklere bağımlı hale geldiğini, destekler olmadan düzen kuramadığını tahmin edebilirsiniz. Hormonları yaratan süreçlerin hayatta kalma konusundaki rolleri
giderek azalır, çünkü nasılsa dış destekle hormonlar
düzenlenmektedir. Binlerce yıl sonra insanlar öyle bir noktaya erişirler ki, hormonlar organik olarak vücudun içinde üretilmez. Bu örneği biraz daha genişletebiliriz: İnsan vücudu hayatta kalmak için tümüyle dışarıdan gelen desteklere muhtaç hale gelebilir. Dolayısıyla
vücudun iç fonksiyonlarının büyük bir kısmı işlevsiz kalır. Bu durumda ilaçlar tüm mikroplarla başa çıkabildiğine göre güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyacınız
kalmaz.
ETNİK FARKLILIKLARIN SONU: Çok kültürlülük modern toplumlarının özüdür. Kültürlerin birbiriyle
iç içe geçmesi sürdükçe
insanların tek bir etnik gruba evrilmesi şaşırtıcı olmaz. Irkların birbiriyle karışması yaygınlaştıkça insanlar etnik özelliklerinin
ana hatlarını yitirirler. Ve dünyanın farklı kısımlarının
özelliklerini taşımaya başlarlar. Bunun tek bir faydası olabilir: Irkçılık artık ayrıştırıcı bir unsur olmaktan çıkar.
KÖRELEN KASLAR: İnsan ırkının zamanla fiziksel olarak zayıf düşmesine yol açabilecek iki önemli neden söz konusudur.
Birincisi kas geliştirici işlerde teknolojiye giderek daha fazla bağımlılık kazanmamızdır –özellikle
makinelere-. Her nesil giderek daha az miktarda fiziksel güç harcadığı için vücudumuzun zayıflaması kaçınılmazdır.
Kasların körelmesinin ikinci olası nedeni biraz daha çarpıcıdır. Uzayda yaşam kurma çabalarından
sonuç alındığı takdirde günlük işlerde fiziksel güce neredeyse hiç ihtiyaç duyulmayabilir. Galaksiler arası yolculuklarda insanların kas kütlesinin büyük
bir kısmını yitirmesi büyük bir olasılıktır. Dünyaya dönen astronotların kas kütlelerinin büyük bir kısmını yitirmiş olduklarını biliyoruz. Gelecek nesillerin bu sorunu göz ardı etmemeleri ve buna çözüm
getirmeleri gerekir. Aksi takdirde tekerlekli sandalyeye bağımlı bir yaşam sürebilirler.
NEREYE GİDİYORUZ?
Scientific American dergisi evrilmekte olan insanların gelecekte neye benzeyeceğini dünyanın önde gelen bilim insanlarına sordu. Bazı ilginç yanıtlar şöyle:
Ray Kurzweil, gelecek bilimci ve Google’da mühendislik birimi yöneticisi: Parkinson hastaları ve işitme engelliler şimdiden beyinlerine yerleştirilen implant’lardan yarar sağlıyor.
2030’lu yıllara gelindiğinde bu uygulama yaygınlaşacak.
Bilgisayarlar o kadar küçülecek ki kılcal damarlardan girilip kolayca beynimize yerleştirilecek. Uygulamalardan biri, bugün akıllı telefonumuzun zekâsını bulut’ta genişlettiğimiz gibi, neokorteksi (beynimizin düşünme bölgesi) bulut’ta genişletmek olacak.
S.Jay Olshansky, Illinois Üniversitesi’nde biyodemograf
Gelecekte fizyolojik evrimin
en belirgin itici gücü, bazı
özellikleri ortaya çıkartmak
için insanın genlere müdahalesi olacaktır. Yapmamamız gereken ilk şey evrimin sırtımıza yüklediği
yüklerden kurtulmak olmalıdır.
Büyük bir olasılıkla ilk hedefimiz yaşlılığa bağlı hastalıklar ve bozukluklar olacaktır.
Yohannes Haile-Selassie,
Cleveland Doğa Tarihi
Müzesi’nde paleoantropolog:
Evrim ara vermeden devam eden bir süreçtir. Dolayısıyla insanlar Dünya’daki tüm diğer yaşam-biçimleri gibi evriliyor ve evrilmeye de devam edecektir. Ancak kimse bir gün yok olacağı gerçeği dışında, insanın ne olacağını bilemez. Evrimin kendi iç
dinamikleri vardır ve kimse bu konuda kesin bir tahminde bulunamaz.
Sarah Tishkoff, Pennsylvania
Üniversitesi’nden popülasyon genetikçisi: 10.000 yıl içinde veya sonrasında küresel popülasyonda farklılıkların azalacağını umuyorum. Yeni bir insan türünün ortaya çıkacağını sanmıyorum, çünkü kültürümüz
genlerimizden daha hızlı evriliyor.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?