AKP Demokrasiyi Askıya Aldı!..
Türkiye’de rotanın yeniden demokrasiye dönmesini istiyorsak, anayasa ve yasalara karşın uygulamada olan “fiili kuvvetler birliği rejimi”ne son vererek yeniden kuvvetler ayrılığı prensibini işletecek biçime döndürmek ve yine fiilen ortadan kalkmış olan, yargı bağımsızlığı ile yargıç güvencesini geri çağırmak gerekiyor. Demokrasi askıya alınmışsa, hukuk devleti de askıdadır. Hukuk susmuş, susturulmuşsa; siyaset tüm acımasızlığı ile ilerleyecek demektir.
Kiminle konuşsam, “Beni dinliyorlardır”, bazıları beni uyarıyor; “Hocam, sizi dinliyorlardır” diyor. “Neden dinliyorlardır?” diye sorduğumda; “Siz muhalefet ediyorsunuz” yanıtını alınca, muhalefetin demokrasinin asli unsuru olduğunu, iktidarın her rejimde olduğunu, iktidarın almış olduğu biçime göre rejimlerin farklılaştığını, otoriter rejimlerin de biçimleri olduğunu anlatır buluyorum kendimi. İstedikleri bu ise eğer, korku ve kuşkuyu yaratabildiler. Herkes Türkiye’nin yarını için kaygılı ve umutsuz. Herkes Eruygur Paşa’nın cezaevinde olmasaydı, bugün sağlıklı bir şekilde aramızda olacağından söz ediyor, Tolon Paşa ve diğer tutuklular için kaygılar dile getiriliyor. Kamu vicdanı sızlamayı bırakmış, kanamaya başlamış durumda. Daha düne kadar vatanın şerefli evlatları olarak aramızda ve saygın kişiler iken bugün sağlık sorunları ile boğuşuyor olmalarını, onların şu anda bulundukları yeri sorgulamalarıyla bağlantılandırmayan kimse yok gibi. Emekli askerlerimizin tutuklu olduğu operasyonun bir parçasına eklenen Nurseli İdiz’in salıverildikten sonraki sözleri çok önemli. “Paranoyak oldum. Kendimi çıplak hissediyorum. Artık cep telefonu kullanmayacağım” sözleri özgürlüklerimizin, kendi özgürlüğümüzden bizi vazgeçirtecek derecede indirgendiğinin bir göstergesi. Anlaşılıyor ki, haberleşme özgürlüğümüz artık yok!.. Sıradan vatandaş dinlendiğini ve tutukluluk sırasının kendisine ne zaman geleceğini düşünmeye başlamışsa, siz bu rejime hâlâ demokrasi diyebilir misiniz?
“Sizi niçin tutuklasınlar ki?” dediğimde, “Cumhuriyet mitinglerine katılmıştım”, “Atatürk’ün posterini taşımıştım” gibi yanıtlar alıyorum. Toplumun algısına göre; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, ulusalcı olmak ve AKP’ye muhalefet etmek gözaltı ve tutuklama nedeni. Böyle bir algının toplumda yerleşmiş olması hukuka olan güvenin ortadan kalktığı, siyasetin hukukun önüne geçtiği anlamına gelmez mi?
Türkiye’de bugün yaşananların adı gelecekte çok daha doğru bir biçimde konulacaktır. Ancak içinden geçtiğimiz süreç, demokrasinin fiilen askıya alındığı askeri darbelerin yaşandığı süreçleri aratacak kadar hukuk zemini dışına kaymıştır.
Darbe süreçlerinde bile bir hukuk zemini arayışı vardır. Bugün ise hukukun zemini kaymıştır. Eksen sıradan yurttaş için “güvence” değil, “korku” üzerine oturmuştur.Gelin de burada Montesquie’yu anmayın. Özgürlüğe olanak veren bir siyasal rejim için en önemli koşulun yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden bağımsız kişi ve organlarda toplaşması gereğinden söz eder. Takvimler 17. yüzyılın başlarını gösterirken ileri sürülmüş bir gerçekliği, 21. yüzyılda bir kenara itmiş olan Türkiye bu yüzyılın gerisine çekilmiş demektir.
Montesquieu’ya göre Cumhuriyet’in prensibi fazilettir, erdemdir. Despotluk ise korkuya dayanır. Türkiye Devleti Atatürk Cumhuriyeti fazileti yakalamış, insan onurunu her şeyin üzerine taşıyan anlayışı benimsemişken bugün korkuya dayalı ılımlı İslam etiketi ile Cumhuriyet değerlerini kovalayan ve Atatürk karşıtlığı ile pazarlanan bir rejimde, insanların kendi özgürlük alanlarından kaçtığı bir kuvvetler birliği rejimine doğru hızla yol almaktadır.
Demokrasi şimdilik askıda. Sonrası mı? Bu ülkenin korkuya direnecek güçlerinin hâlâ zinde olup olmadıklarına bağlı. En sıradan yurttaşın “sıra bana gelecek” korkusu yaşadığı bir ülkede, “neyin sırası?” diye sorduğunuzda, “ne ile suçlandığını bilememe sırası” diyorsa birileri, hâlâ köşelerinde demokrasiden söz eden kırık kalemlerin yazdıkları yazanlarını bile ikna edemiyor demektir. Bu satırları yazmak kalemini hiçbir nedenle kırmayacak olan, durduğu yerin doğruluğunun ayırdında olan, yetiştiği ülkenin kendisini yetiştiren değer ve kurumlarına kendisini borçlu hisseden ve bildikleri ile toplumu aydınlatmayı görev edinen herkes için bir görevdir. Lafı dolandırmadan söylemek gerekirse; Türkiye’de bir darbe olasılığından söz edilerek sivil anayasa gibi aldatmacalarla, sivil görüntü verilerek bir “hükümet darbesi” yaşanmaktadır.
Türkiye’nin önceki süreçlerde yaşadığı askeri darbelere karşı oluşmuş tepkileri, topluma yeni bir darbeyi kabullendirecek biçimde örgütleme çabaları toplumu asker-sivil kamp- laşmasına götürecek tehlikeli bir biçim almaya başlamıştır. Sayın Şener Eruygur’a geçmiş olsun ve şifa dileklerimizi iletmek ve Sayın Hurşit Tolon aynı akıbete uğramadan tutuksuz yargılanma talebinin değerlendirilmesinin insaniliğine değinmek özgürlüğümüz hâlâ var mı? Kalmamışsa, demokrasiye ve özgürlüğe ilişkin tüm öğrendiklerimiz ve öğrettiklerimiz işlevsizmiş demektir.
Türkiye’de rotanın yeniden demokrasiye dönmesini istiyorsak, anayasa ve yasalara karşın uygulamada olan “fiili kuvvetler birliği rejimi”ne son vererek yeniden kuvvetler ayrılığı prensibini işletecek biçime döndürmek ve yine fiilen ortadan kalkmış olan, yargı bağımsızlığı ile yargıç güvencesini geri çağırmak gerekiyor. Demokrasi askıya alınmışsa, hukuk devleti de askıdadır. Hukuk susmuş, susturulmuşsa; siyaset tüm acımasızlığı ile ilerleyecek demektir.
Cumhuriyet’in ılımlılaştırılarak yakasına yapıştırılan İslam etiketi ile fazilet ve erdemden giderek uzaklaşmaktayız. Yolsuzlukların ülke sınırını aşıp Almanya’ya kadar dayanmış olması nasıl açıklanabilir? AB’ye gireceğiz diyerek AKP’ye destek ve arka çıkanlar, yolsuzluklarımızın girişine ne diyorlar? İneceği yeri, bindiği geminin rotasından farklı hayal edenler deniz fenerine çarptıkları halde hâlâ gerçeği görmezlikten gelebilecekler mi?.. Unutmadan; Montesquieu ileri sürdüğü fikirleri nedeniyle din çevreleri ve tutucu üniversitelerin tepki ve saldırılarına hedef olmuştu. Bugün başta ABD olmak üzere, demokraside yol almış ülkeler onun kuvvetler ayrılığı prensibini kararlılıkla uygulayan ülkelerdir; hem de demokrasi, insan hak ve özgürlükleri askıya alınıyor. Tamamen kalktığı gün bu satırları yazamaz olacağımız gündür.Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN DEÜ Öğretim Üyesi
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması