Alex: Hiç bu kadar ağlamadım

Fenerbahçe'de kadro dışı kaldıktan sonra sözleşmesini karşılıklı olarak fesheden Alex de Souza, basının karşısına çıktı ve Aykut Kocaman'ı zora sokacak açıklamalarda bulundu. Alex'in konuşması 2 11 dakika saat sürdü.

Alex: Hiç bu kadar ağlamadım
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.10.2012 - 11:18

Fenerbahçe'de 1 Ekim'de kadro dışı kalan ve bu olaydan sonra sözleşmesini karşılıklı olarak fesheden Alex de Souza basın toplantısı düzenledi. İşte Alex'in konuşmasından satırbaşları:

- Sizlerle beraber geçirdiğim süre için en derinden teşekkür ederim. Pazartesi günü sözleşmemi feshettikten sonra taraftarın gösterdiği reaksiyonu rüyalarımda bile göremezdim, onlara çok teşekkür ediyorum. Çocukken bile son hafta ağladığım kadar ağlamamışımdır, çok duygulandım. En içten dileklerim bunlar, Fenerbahçe taraftarının bundan sonraki süreçte mutlu olmasını diliyorum. Bana çok iyi davrandılar.

- Samet'e teşekkür etmek istiyorum. Geçen hafta havaalanından bugünkü istifaya kadar çok zor bir süreç geçirdi. Hiç kolay günler geçirmedi.

- İki çok önemli maçın geçmesini bekledim. Çok şükür ki lehimize sonuçlandı. O yüzden toplantı için bugünü seçtim. Bazı yorumlar okuduğum için bunu söyleme gereğini hissettim. Önemli olan takımdır, bu iki maçın atlatılmasını istedim. Kulübün toplantısında ne söyleneceği beni endişelendirmiyor. Öyle ya da böyle başkan ve Kocaman'la konuşarak çözdük.

- Aykut Kocaman konusunu sportik direktör ve teknik direktör olarak ikiye bölmek istiyorum. Sizler Fenerbahçe'yi çok iyi takip ediyorsunuz. Aragones zamanında Trabzonspor'u yenseydik 7 Temmuz'da geri gelecektik. Öyle de oldu. Ben yokken Aragones gitti, yerine de Aykut Kocaman geldi. 20-22 Haziran'da Samet beni arayıp geri dönüşün 1 hafta erkene çekildiğini söyledi ama ben de tüm planlarımı 7'sine göre yaptığımı ve geri gelemeyeceğimi söyledim. 7 Temmuz'da geldiğimde Daum'un odasına gittim. Kendisinden özür diledim. Kendisi de bana bunun sorun olmadığını söyledi. Sonra da beni tanışmam için Aykut Kocaman'ın yanına gönderdi. Kendisi ile tanıştım. Bana ilk söylediği "Sen kaptansın, senin erken gelmen gerekirdi" oldu. Ben de kendisinin haklı olduğunu söyledim. Kendisine şunu söyledim: 12 ayın 11 ayını burada geçiriyorum. 7 Temmuz'da dönemk için gittim. İlk tanışmamız bu şekilde oldu. Yönetici olarak o 1 sene içinde çok az kontağımız oldu. Sonra zaten takımın başına geçti. Teknik direktör olduğunda da problemlerimiz başladı.

'Twitter'i yanlış kullandım'

- Fenerbahçe'ye katkılı olduğumu düşünüyorum. Şimdi buraya nasıl geldik onu anlatacağım. Bu olanların 5 ayağı var: Kendim, Aykut Kocaman, Ali Yıldırım, Başkan ve basın. Başınıza bir şeyler geliyorsa bunun içinde sizin de sorunlarınız vardır. Ben kendi hatalarımında olduğunu biliyorum. En büyük hatam kulübü bazı anlarda yaralamış olmam. Twitter'ı yanlış bir şekilde kullandım. Bazı insanlara mesaj ve SMS'ler gönderdim. Atmasam daha iyiydi. Mesjın içinde bir hata yoktu ama keşke göndermeseydim daha iyi olurdu. Mahmut vasıtasıyla verilen borcu yoktur kağıdı var. O konuda Ali Yıldırım'la tartışmamız olmuştu. O konuda da öyle davranmasaydım diye düşünüyorum geriye baktığımda. Özellikle bundan dolayı 'para için oynuyor' gibi şeylere maruz kaldım. Kaptan olarak primlerin eşit dağıtılması gerektiğini düşünüyorum. Zamanında bu belgeyi imzalamış olsaydım bu düşünceyi engellemiş olabilirdim. Para düşkünü olsaydım kulüp tarafından bana yapılan ayrı çalış önerisine ayrı çalışarak yapardım. Mayıs'a kadar maaşımı alırdım. Ama insanlar hak ettiği parayı almalı. Bunlar durumun bu hale gelmesine kadar içtenlikle kabul ettiğim hatalarım.

- Aykut Kocaman'la ilk tanışmamız yönetici olarak olmuştu. Aragones'le son maçımızda Trabzon maçını kazansaydık 7 Temmuz'a kadar tatilde olacaktık. Ben tatildeyken Aragones ayrıldı, Kocaman sportif direktör olarak göreve başladı. Dönüş tarihinin değişiklik bilgisi bana ulaştı. 20-22 Haziran civarı Samet arayıp geri dönüş tarihinin bir hafta öncesine çekildiğini söyledi. Ama ben programımı ona göre ayarladığımı dönemeyeceğimi söyledim. 7 Temmuz'da döndüğümde Daum'un odasına gittim ve gecikmeden dolayı özür diledim. Kendisi de sorun olmadığını söyledi. Beni de tanışmakk için Kocaman'ın yanına gönderdi. Kendisiyle tanıştım, ilk söylediği şeylerden biri 'sen kaptansın, senin de gelmen gerekirdi' dedi. Ben de kendisine haklı olduğumu söyledim. Ve kendisine şunu ilave ettim. Yılın 11 ayını burada geçiriyorum, bana verilen ilk programa göre gitmiştim. Bu şekilde ilk tanışmamız gerçekleşti.

- Yönetici olarak bir sene çok az kontağımız oldu. Ondan sonra teknik direktör oldu. Teknik direktör olduğunda da problemlerimiz başladı. Kendisiyle birçok kere futbol üzerine görüşmemiz oldu, hepsini kabul ettim ama hiçbirine katılmadığımı söyledim. Futbol görüşümüz çok farklıydı. Benim görüşüme göre futbol takımı sürekli gelişmesi gereken bir takım. Bu da antrenmanlarla sağlanır. Bir oyuncu aynı performansla gidiyorsa bunda bir yanlışlık vardır. O da 'burası Türkiye, antrenmanlar gelişmek için değildir' diye yanıt verdi. Özellikle takımın gol attığı zamanlarda hocanın sevince katılmaması kafamda soru işaretleri oluşturmuştu, mutsuzluk yaratmıştı. Coşkulu taraftara sahip olan kulubün teknik direktörünün sevinmemesi kafama girmedi. Dün Gökhan Gönül'ün golünden sonra sevince ortak olması bir şeylerin değişebileceğini gösterdi. Sözleşmesini üç sene uzattılar, bu da hocanın yaptığı işe güvendiklerini gösteriyor. Sözleşmesini uzattıktan sonra kulubün futbola bakışında değişiklikler olacağını söyledi ama bana göre değişiklik olmadı.

- Türkiye'de futbol oynadığım süre içinde en üzüldüğüm maç geçen yılki Galatasaray maçı oldu. Kazanmak, kaybetmek oyunun parçası. Oynamak ya da yedek kalmak hocanın tercihleri. Bu maçtan önce sol ayağımdaki problem yüzünden Trabzon maçında oynamadım. Takım çok iyi oynadı. İlk antrenmanda Aykut Hoca'nın odasına gidip, takım çok iyi oynadı tebrik ederim dedim. Ve ona kendi ayağımdan bahsettim. Galatasaray maçında büyük ihtimalle oynayamayacağımı söyledim. Bütün oyuncuların duymak isteyeceği şeyi söyledi. Maç saatine kadar seni bekleyeceğim, sana güveniyorum dedi. Sonra sağlık ekibiyle program yaptık. Maçtan iki gün önce doktor ayağıma anestezi uygulamak istedi, kabul etmedim. Antrenmandan sonra hocanın odasına gittim, herhangi bir ağrı hissetmediğimi söyledim. O da bana teşekkür etti. Maç günü öğle yemeğinde benimle konuştu ve beni yedekte başlatacağını 70 civarı oyuna alacağını ve maçı kazanacağımızı söyledi. Ben de ona umarım bu planlarında yanılırsın, 70'a kadar bana ihtiyaç kalmadan şampiyon oluruz dedim.

 

Takımla İstanbu'a dönmedi

- Sonra bir finalden başka bir finale geçtik, Bursa maçına. 30 yıldır kupayı almıyorduk. 30 yıllık tabuyu yıktık, Fenerbahçe forması altında en mutlu olduğum maçlardan biriydi. Maçtan sonra hocamız bizi tebrik etmedi, takımla İstanbul'a dönmedi. Bu da bana ilk gün sitem etmesini hatırlattı. 30 yıl sonra kupa kazanıyoruz, hoca takımla dönmüyor bile dedirtti. Tanıştığımız ilk gün 5 günlük gecikmeden bahsettikten sonra üç sene sonra bu davranışta bulunması garip geldi.

- Sonra tatilde Aykut Hoca'nın basınla yaptığı görüşmenin detayları geldi bana. Tatilden dönünce benimle konuşacağını, fizik olarak belli noktalara geldiğimi bir takım planları olduğunu söylemiş. Tatilden döndüm ama bu konuşma gerçekleşmedi. İlk gün geldik, sağlık kontrolünden geçtik Bolu'ya gittik. Orada benimle konuşmadı. Yanlış hatırlamıyorsam iki hafta geçirdik Bolu'da benimle konuşmadı. Bir gün iznimiz vardı, hazırlık kampını tamamlamak üzere Avusturya'ya gitik. İki hafta kaldık. Son gününde basın toplantısı yapacaktım. Biraz da geciktim toplantıya hatırlarsınız. Gecikmenin sebebi sizinle konuşmak için odamdan çıktığımda Aykut Hoca beni çağırdı. Benimle Bolu'da ve Avusturya'da konuşmaya fırsat bulamadığını ama dönünce İstanbul'da konuşacağını söyledi. Avusturya'da MTK maçında frikikten gol attım ama Brezilya'daki arkadaşlarım yedek kulubesine bakınca golü kendi kalene attın zannettik diyorlar. Benimle konuşacağını söylediği şeyleri bir türlü konuşmamıştı ve canım sıkılıyordu. Vaslui maçında kötüydük. Bir sonraki hafta Romanya'ya gittik. Vaslui maçından bir gün önce benimle konuşmak için çağırdı. Bana çözülmesi gereken bir sorun var mı diye sordu, orada ben bir patlama yaşadım. Kendisiyle ilk tanıştığımız günden bu yana kendisi hakkında ne düşünüyorsam açık yüreklilikle söyledim. O da benim hakkında ne düşündüğünü açık bir şekilde söyledi. İşi sonlandıran konuşma da o oldu. 18 yıllık kariyerim boyunca birçok insanla tartışma yaşadım ama en ağırı buydu. Bu tartışma 'şimdi ne olacak' diye bitti. Ben de kendisine şu ana kadar nasıl olduysa öyle gidecek dedim. Sen ne diyorsan ben onu yapacağım dedim. Süper Kupa maçından önce takımı ikiye ayırdı. Ben ilk 11'de değildim.

 - Süper Kupa maçından önce takımı ikiye ayırdı. Ben ilk 11'de değildim. Erzurum'a gittik, maç toplantısı yapıyoruz. Toplantı bittiğinde kendisine maçla ilgili bir şeyler söylemek istediğimi ilettim. O da benim bu duruşumu övdü. Ben de kendisine duruşumun başından beri aynı olduğumu söyledim. Benim oynayacağım bazı noktalarla ilgili bir şeyler sormak istedim. Galatasaray maçının da Spartak Moskova maçı öncesi bir prova olacağını söyledi. Odaya giderken oynayıp oynamayacağımı bilmiyordum. Odadan çıktığımda Samet bana oynayacağımı söyledi, şaşırdım. Çünkü bir gün önce bensiz bir çalışma yaptırdı ve oynamayaacağımı düşünüyordum. Süper Kupa maçını kaybettik. Elazığ maçı sonrası Moskova'ya gittik. Salı günü öğle saatlerinde toplantı yaptık, o esnada görüntü izliyorduk, durdurdu. Bu noktada Alex bugün olmayacak dedi. Burada problem benim yedek kalmam değil. Ben bunu bir iletişim ve saygı eksikliği olarak görüyorum. Bunu beni kenara alıp izah edebilirdi. Bunu maçtan önce görüntüler geçerken öğrendim. Bundan sonra benim en büyük hatam geldi, neredeyse smaçöre top kaldıran masör gibi hata yaptım, medyaya neredeyse asist yaptım. Sonra Gaziantep maçında duran top çalışırken Samet aracılığıyla benim ilk 18'de olmayacağım bilgisi geldi. Hocanın söylediği Alex'in kafası karışık cümlesi beni rahatsız etti. Benimle konuşmadan kafamın karışık olduğunu nereden bilebilirdi. Kendisiyle son görüşmem bana kadro dışı kaldığımı iletirken oldu.

'Fenerbahçe sokakta da oynasa kalırım' dedim

- Ali Yıldırım'la olan ilişkin başkan hapse girmeden önce sınırlıydı. İlişkimiz 'merhaba-merhaba' düzeyindeydi. 3 Temmuz süreci sonrası Ali Yıldırım futbolcularla bir toplantı yaptı. Toplantıdan sonra Ali Yıldırım'la beraber Samet'in odasına gittik. Ben kendisine Fenerbahçe üçüncü ligde de oynasa, sokakta da olsa kalacağımı söyledim. Takımın bir takım maddi sorunlar yaşayacağını bildiğimi söyledim. Kendisine ödemelerle ilgili nasıl yapmayı uygun görüyorlarsa bir plan istedim. Kupa finali öncesi takım kaptanları ve hocalar bir araya geldik. Orada kaptan Ömer bana oynayabilecek misin, üç gün önce oynayamayacak durumdasın dedi. Ben her zaman iyiydim, hocanın kararı diye cevap verdim. Bursa maçında da Galatasaray maçında da oynamak için hazırdım diye cevap verdim. Kupadan sonra tatile gittik, ilk gün Samet'le görüştüm, onu endişeli gördüm. Samet bana Ali Yıldırım'ın kendisine Galatasaray maçında da oynamaya hazırdım diyerek Aykut Hoca'yı basının önüne attığımı söylediğini belirtti. Ben doğruları söyledim. Ali Yıldırım'ın bana özellikle 'borcu yoktur' kağıdını imzalamadığımdan çok kızgın olduğunu söyledi. Bana şunu iletti: Taraftarla ve halkla iyi ilişkileri var ama onunla ilgili karar almak için en ufak hatasını bekleyeceğim dedi. Ben bu söyledikleri için üzülmedim. Üzüldüğüm şey bunu direkt yüzüme söylemeyip, arkamdan mesaj yoluyla göndermesi oldu. Bu da kendisiyle iyi olmayan hikayenin özeti.

- Başkana ise çok büyük saygı duyuyorum. Başkanla bazen çok iyi, bazen çok kötü ilişkimiz oldu. Ama her zaman açık ve direkt olarak birbirimizin gözünün içine bakarak konuştuk. Sizin onu çok olumsuz olarak nitelendirdiğiniz bir şey oldu. Ben protesto edildiğim zaman başkan beni alkışladı, bu benim için çok önemliydi. 2011'de sözleşmemi Murat Özaydınlı'yla beraber uzatmıştık. Birçok detayla ilgili konuşuyorduk ama anlaşmaya varamıyorduk. Başkan odaya girdi ve bu işin artık çok uzadığını söyledi, yarım saat içinde sözleşme işini hallettik. Bunlar başkanla yaşadığım olumlu anlardan ikisiydi. Aykut Hoca işe başladığında Young Boys dönemiyle kulüp açısından sıkıntılı döneme girdik. Bu maçtan sonra başkan beni çağırdı ve yarın sabahtan itibaren ilişkini kes dedi. Başkanın beni takımda görmek istemediğimi eşime söyledim. Transfer sezonunun kapanmasına çok az kaldığını ve bir şekilde başımızın çaresine bakmamız gerektiğini söyledim. Samandıra'da eşyaları toplarken, Kocaman kulüpte kalmamı sağladı. Ona teşekkür ediyorum. Sabırlı ve sakin olmamı istedi ama bir-iki saat önce kovulduğumu söyledim. Sahaya çıkmadım, ağırlık salonundaydım. Sonra bir haber geldi başkan benim stada gitmemi istiyordu. Sonra sabah kendisinin söylediklekimi unutmamı ve devam etmemiz gerektiğini söyledi. 

"Geçen sene çok zordu"

- Başkan için geçen sene çok zordu. Gaziantep maçından sonra başkanla görüşmeye çağırıldım. Başkan benim hakkında düşündüklerini söyledi. Bazılarına katıldım, bazılarına katılmadım. Twitter hakkında söylediklerine katıldım. Bir dergiye verdiğim röportaj hakkında söylediklerine katıldım. Bu röportajda Zico sonrası kulübün Avrupa'ya olan ilgisinin azaldığını söylemiştim. Ben de ona röportajda söylediğim sözleri tekrarladım. Zico sonrası kulübün içe döndüğünü söyledim. Sonra bana kulüp içi siyasetle ilgili şeyler söyledi. Ben hiçbir zaman bu dengelerin bir parçası olmadım. Ben ona futbol hakkında konuşmak istediğimi söyledim, o makamın Aykut Hoca olduğunu söyledi. Ben de onunla hiçbir şey konuşamıyouz dedim. Sonra da kendisi bana 8 yıllık Türkiye hayatında en çok üzüldüğüm şeyi söyledi. Gaziantep maçında kadro dışıydım. Maça gidip gitmeme konusunda tereddütteydim. Maçı izlemek için stada gittim. Kızlarımı da çağırdım ama onlar gelmek istemedi. Ben oynamıyorsam gitmek istemediklerini söylediler. Ben de Felipe'yi aldım. Ona sormama bile gerek yoktu, top için deli oluyor zaten. Benim en çok üzüldüğüm şey de şu oldu. Başkan sahaya çocuğumla yedek kulübesi önüne gelmemi çocuğu kullanıp ilgi odağı olmakla suçladı. Bu da hayatım boyunca bir yöneticiden duyduğum en kırıcı şeydi. Tanrıya şükür, herhangi bir kimsenin ilgisini çekmek için iki yaşında bir çocuğun formalı görüntüsüne ihtiyacım yok benim. Geçen sene siz yoktunuz ama oğlum yine maça geliyordu, o zaman güzel bir şey diye bakıyordunuz, ne değişti diye sordum. Bundan sonra toplantıyı bitirdik. Ali Yıldırım'la konuşmayı sonlandırmamı söyledi. O da odadaydı. Başkan bana 7 Eylül'de bir toplantı yapıp bu konuya bir açıklık getireceğini söyledi. O gün ben ilk kez ayrılmak istediğimi söylemiştim. Fenerbahçe Kulubü'nün gelişiminin önünde bir engel olduğumu düşünüp ayrılarak yolu açmak istedim. Ama o benim çok iyi bir hikayem olduğunu, bu şekilde ayrılmanın doğru olmayacağını söyledi. Avukatla Ankara'ya gitmek üzere ayrıldı. Ayın 7'si itibariyle bir takım sorunları çözmek üzere salondan ayrıldık. Morali biraz iyiydi, iyi gördüm. Bana ben eşimle, sen eşinle Aykut Hoca ve ben eşimle yemeğe çıkalım dedi. Ben de buna gerek olmadığını söyledi. Bu ayın 7'sinde gerçekleşecek olan görüşme halen gerçekleşmedi. Her gün Samet'e başkanla görüşüp bu toplantıyı yapmamız gerektiğini hatırlattım.
 

'Gitmek istiyorsan gidebilirsin dedi'

- Sonra Kasımpaşa maçını kaybettik. Devre arası Stoch'la oyundan alındım. Duş aldım, görevliye bizim takım nerede duruyor diye sordum. Volkan'ın koruduğu kalenin arkasındaki tribünü gösterdi. Baktım kaleci Serkan, masörler oradaydı, oraya oturmaya karar verdim. Sonra şaşırtıcı bir şekilde birçok insanın buna aşırı tepki gösterdiğini gördüm. Çok zor ve kötü bir maç oldu. Soyunma odasına girdik. Kocaman herkese tek tek teşekkür etti. Futbolda daha önce hiç duymadığım bir cümle söyledi. Her şey için teşekkür etti, sırtını döndü ve soyunma odasından çıktı. Sonra Ali Yıldırım birçok şey söyledi ve çıktı. En son başkan geldi. Oyuncular arasındaki ilişkilerde bir sorun olup olmadığını sordu. Düzelme için bir takım şeylerin farklı olması gerektiğini söyledi. Gitmek isteyen varsa söylesin dedi ve soyunma odasından çıktı. Volkan Demirel bir toplantı yaptı. Kimsenin kimseyle problemi var mı diye sordu. Ben de 8 yıldır buradayım oyuncular arasında bir sorun yok dedim. Ama hocayla büyük bir problemim olduğunu söyledim. Başkanın soyunma odasında söylediklerine müteakip kendisiyle görüşüp ayrılmak isteyeceğimi söyledim. Odadaki herkes bunu duydu. Pazar sabahı normal antrenman yaptık. Pazartesi sabahı antrenmana gitmek için çıktım. Aykut Hoca'nın benimle konuşmak istediği söylendi. Bana zor bir karar aldığını ve kadro dışı bırakıldığımı söyledi. Ben de kendisine niye diye sordum. Benim geçmişimi övdü. Ama soyunma odasında iki liderliğin olamayacağını söyledi. Ve soyunma odasında o kadar büyük yer tutuyorsun ki, seni takımdan ayırmak zorundayız dedi. Ben de bundan sonra ne yapacağız dedi. Takımla birlikte beni görmek istemediğimi söyledi. Benim antrenman yapmak için başka yere gitmemi söyledi. Ben de son bir sorum olduğunu söyledim. Senin kararın mu başkasının kararı mı dedim. Kendi kararı olduğunu söyledi. Sözleşme konusuyla kulübün ilgilendiğini söyledi. Bana bunu söyledi ve bir kere kendisini hocam olarak hissettiğini söyledi. Bu da PAOK maçıydı. Ben de ona asıl sorunun bu olduğunu söyledim. Odasından çıktım ve başkanla görüşmek için 4'de buluşmak üzere randevulaştık. Geç kaldık. İstanbul gibi bir yerde 15 dakikalık gecikme normal. 7 Eylül'den beri görüşmeyi bekleyen de benim. Bunun karşısında 15 dakika çok büyük sayılmaz. Odasına girerken Tweet attığımı söylüyor bu doğru değil. Eşimle konuşuyordum, kendisiyle durumu paylaşıyordum. İki kızım okuldaydı, kadro dışı bırakıldığım haberi benden önce başkaları tarafından iletilecekti. Başkanın sekreterinin önünde beklerken başkan odaya geldi ve ben şu anda toplantıya giriyoruz diye eşime mesaj atıyordum. Telefonu kapattım. Başkan bana konuşabilirsin dedi. Benim konuşacak bir şey olmadığını söyledim, durumumun ne olacağını sordum. Bana karar senin dedi. Kalmak istiyorsan kalabilirsin ama takımla çalışamazsın dedi. Gitmek istiyorsan gidebilirsin dedi. Ben de gitmek istiyorum dedim, elini uzattı teşekkür etti, ben de elimi uzattım. Sözleşme bu şekilde bitti, detaylar için avukatın odasına geçtik. Avukat bana kulüpten birisiyle toplantı düzenlemek isteyip istemediğimi sordu. Ben de şu an erken dedim. Sabah evden kaptan olarak ayrıldım, eve işsiz dönüyorum dedim. Sözleşmemin feshiyle ilgili olan bunlar.

- Basınla ilgili bir hikaye anlatacağım. 2003'te Cruizeiro'da oynuyordum. Antrenman sahasına İspanyolca konuşan bir Türk geldi. O dönemde Valencia benimle ilgileniyordu. Bu bey iki saat oralardaydı. Brezilya futbolu ve İspanya futbolu hakkında konuştuk. Bir hafta sonra Luciano beni sürpriz bir şekilde aradı. Türkiye'de Türk futbolu hakkında görüşlerim çıktığını söyledi. Bu şekilde Türk basınıyla tanışmış oldum. Türkiye'ye geldim, otele yerleştim. Orada ilk gördüğüm insan Brezilya'da benimle İspanyolca konuşan kişiydi. Türkiye'de çoğunlukla gördüğüm bir haber yapıldıktan sonra haberin altına imza atılmıyor. İlk çocuğumdan itibaren benimle beraber çalışan bir Brezilyalı bakıcımız var, bir Türk'le beraber. İki-üç hafta önce evlendi. Bu düğün görüntüleri gidişi kutluyorum diye lanse edildi. Ben eğleniyorum olarak yansıtıldı. Eminim, sizler de sevdiğiniz insanın düğününe gidince evlenmeyi tercih ediyorsunuz. Çok karşılaştığım bir soru da çocuklarımın okul parasının yarısını ödediğimdi. Büyük yalanlardan biri de buydu. Geçen hafta artık sözleşmem feshedildiğinde tüm sene boyunca ödediğim paranın okumayacakları kısmını geri aldım. Geri almak için gittim. Okul yönetimi de beni anlayışla karşıladılar ve önümüzdeki günlerde bunu iade edeceklerini söylediler. Herkese, başkana ve yönetime kulüp içi siyasi dengelerde bir dahilim varmış gibi bir imaj yansıttınız. Bazı gazetelerde Hakan Bilal Kutlualp'le ortaklık halinde olduğumu söylediniz. Bazı gazeteler benim Ferit Şahenk'le hareket ettiğimi söyledi. Kendisiyle takımın Avrupa maçlarında karşılaştık, doğrudur. Ama bir araya geldiğimiz bir tek kere var. Bunda da Aykut Hoca, Rıdvan, Samet ve ben vardım. Onlar ne konuşuyordu net hatırlamıyorum ama benim konuştuğum almak istediğim arabadan indirim almak istiyordum. Bu siyaset yapmaksa o zaman tüm araba satıcılarını incelemek lazım. Volkan Ballı konusu. Ben geldikten sonra kendisiyle beraber çalıştık. Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra kendisiyle iki ya da üç kere konuştuk. Kendisiyle kulüp siyaseti konusunda hiçbir konuşmamız olmadı. Bu yüzden bence siz basının da olan şeylerde sorumluluğu var. Genellemeye koyduğum için özür dilerim ama çıkan haberlerde imza olmuyor.

- Fenerbahçe taraftarına bir şeyi net olarak söylemek istiyorum. Büyük bir adanmışlıkla görevimi yapmaya çalıştım. Yaptığım tek işbirliği saha içinde olan işbirliğidir. Gitmek istememin en büyük nedenlerinden biri bu siyasete çekilmek istenmemdi. Ama ben futbol oynamak istiyorum. Beraber yaşadığımız sorunların dışında sizlere de teşekkür etmek istiyorum. Twitter'da yazdığım gibi Fenerbahçe bir oyuncu kaybetti. Ama kesinlikle taraftarın duygusunu paylaşacak tutkulu bir taraftar kazandı, mükemmel 8 senem geçti. Sadece Fenerbahçe taraftarına değil teşekkürüm. Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Elazığ, Sivas, Kasımpaşa taraftarları, herkes bana son derece destek oldu. Bu süreç içinde bana ve aileme gösterdikleri sevgiden dolayı kalbimin en derinlerinden teşekkürler. "

- Türkçe konuşmaması ile ilgili bir soruyu yanıtlayan Alex, "2004'te geldiğimde Türkçe senin işine yaramaz dediler. İlk üç sene Türkçe dahi duymuyordum. Zico takımın başındayken, takım bünyesinde 40 tane Brezilyalı vardı. Sonra Aragones geldi. Aragones'ten sonra takım içinde Türkçe konuşulmaya başlandı. Saha dışında çok arkadaşım yoktu. Sonra Türkçe dersi almaya başladım. Eğer sana Türkçe konuşuyorum desem yalan söylemiş olurum. Bazılarınızla birebir konuştuğumuz olmuştur. Kendisiyle Türkçe konuşup sohbet etmişliğimiz vardır. Artık gittiğim yerlerde tercüman ihtiyacı duymuyorum. Yüzde 100 konuşuyorum diyemem. Aykut Hoca'dan sonra takımda Türkçe duymaya başladım. Yazarak kendimi ifade edebilirim ama konuşurken sıkıntılarım var" dedi.

- Twitter'a yazdıklarıyla ilgili konuşan Alex; "Twitter konusunda yazdıklarım Aykut Hoca'ya mesaj değildi. Düşüncelerimi ona da söylemiştim. Mesajlaştığım kişi Brezilya'da çok meşhur bri şarkıcı. Kendisine bu düşüncelerimi defalarca kez söyledim ama hiçbiri haber olmadı. Ben kimsenin arkasından mesaj göndermedim. Son konuşmamız da Romanya'da oldu" diye konuştu.

- Aziz Yıldırım'ın havaalanındaki konuşmasını değerlendiren Alex şunları kaydetti: "Samet'e geç kalıp kalmadığımı sordu, geç kalmıştık. Oturma şeklimi sordu. Ben her zaman bacak bacak üstüne atarım. Bu benim oturma şeklim. Başkan geldiğimde elimde telefonla oynadığımı söyledi, eşime mesaj atıyordum. Samet bence baskı altındaydı ama söylediği şeyler doğru.  "


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler