Anılmanın Aracı

Anılmanın Aracı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.03.2013 - 08:04

Bir sözcük, bir kişinin özeti olur çıkar. O artık onun kimliği gibidir. Yakasına yapışır. Kolay kolay değişmez. Kimisi “melek” diye anılır, kimisi kötülükle özdeşleşir.

Yeni Papa 1. Francis (1937), felsefe, psikoloji ve edebiyat eğitimi almış. 1958’de kiliseye katılmış. 1969’da papaz olmuş. Yakın yıllara değin işine belediye otobüsüyle gider gelirmiş. Papa’nın bu kısa özgeçmişi bize şunları düşündürüyor:
1. Dinsel kimlik almadan üç önemli fakültede öğrenim görmüş. 2. Belli bir yaşa ve belli bir bilgi birikimine ulaşınca, kendi özgür iradesiyle dinsel mesleğe yönelmiş. Bizde nasıl oluyor bu işler? Orasını hiç sormayın! Kuran kursları anaokuluna indiğine, denetimsiz kurslar her yanı sardığına göre…
Ülkesi hapishane olmuş sayısız şair, yazar sa
yabiliriz. Sanat eserlerinin büyük bir kısmı hapishanede çimlenmiştir. Yüzyıllardır elimizden düşmeyen Cervantes’in Don Kişot’u da böyle bir ortamın ürünüdür. Hapishane, sanatın okulu olmuştur. Mustafa Balbay, dört yıldır -şu ana değin-tutukluluğunda altı kitap yazmış! Namık Kemal denince aklıma Kıbrıs’ın zindanları gelir, haksız sürgün edilme gelir. Mithat Paşa’nın önce Taif’e sürgünü, sonra kafasının kesilip padişaha sunulması… O dönemden akla başka ne gelir? Aydınlarına göz açtırmayan, soluk aldırmayan yansız tarih kitaplarının “Kızıl Sultan” diye yazdığı 2. Abdülhamit gelir… Anılmanın aracı, kişinin kimliğidir.
Bizi masaya buyur eden, çay ocağına seslendi:
“Eşek Osman, çaylar dört oldu.” Çaycının yüzüne baktım, en küçük bir tepki yoktu. Sonra anlatıldı. Meğer çaycı bu adla anılıyormuş. O da kendisini zaten “Eşek Osman” diye tanıtıyormuş. “Osman” diyenlerin eksiğini tamamlıyormuş: “Eşek Osman!” Nedenini soranlara, “Bize bu ad bile çok” diyormuş.
“Acıyı bal eyledik” diyor ozan. Ozanın acıyı algılamasına bakınız. Bu sözü söyleyenden korkulur.
Deli Dumrul oyunu, 1989 yılında Ankara Küçük Tiyatro’da kapalı gişe oynuyordu.
Yücel Erten’in sahneye koyduğu oyunun yıl sonunda genel değerlendirilmesi yapıldı. Oyunu izleyenler, eleştirmenler gelmişti. Bir izleyici, yönetmen Yücel Erten’e sordu: “Oyunda Azrail rolündeki bir kadındı. Kadın, anadır. Kadın, kandan uzaktır. Bunu açıklar mısınız?” Yücel Erten, izleyiciye teşekkür etti. Savını doğru buldu. Şunu ekledi: “O günlerde, Azrail’i oynayan erkek oyuncumuz hastalandı. Onun görevini bir kadına verdik. Yanlışımızı anladım. Özür dilerim.” Nerde bir tabancalı kadın (polis) görsem, Deli Dumrul oyununu anımsarım. “Kadın, anadır. Kadın, kandan uzaktır.” Erkek polislerin, kent içinde tüfeklerle, tabancalarla dolaşmaları hoş mu karşılanıyor?
Kişinin, yaşamın sonrasına bırakacağı tek güzel şeyin iyi anılması isteğini biliriz. Güzel bir ad, az değildir. Bazen, tam tersi oluyor.
Bir insan, neyle anılıyor? Önce ona bakınız…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler