Anti süper kahramanlar

Hint kökenli Amerikalı yönetmen M.Night Shyamalan, The Sixth Sense (Altıncı His/ 1999), Unbreakable (Ölümsüz/ 2000), Signs (İşaretler/2002), The Village (Köy/ 2004) filmleriyle olağanüstü bir başarı kazandı. Genç sinemacı psikolojik gerilim, doğaüstü türüne yeni bir boyut getirerek türün ustası oluverdi. Şöhretinin doruğundayken kariyerinin belli bir döneminde inişe geçti, Lady in the Water (Sudaki Kız/ 2006), The Last Airbender (Son Hava Bükücü/ 2010), After Earth (Dünya: Yeni Bir Başlangıç/ 2013) gibi oratalama yapımlar gerçekleştirdi. Aksiyon filmi yönetmeni olmadığı için The Last Airbender ve After Earth’ün gişe getirileri düşük oldu. Sinema endüstrisi tam ondan ümidini kestiğinde Shyamalan küçük bütçeli filmleriyle büyük paralar kazanan Jason Blum için The Visit’i (Ziyaret/2015) yaparak yeniden parladı. The Visit’le psikolojik gerilim türüne geri dönen, minimalist efektler kullanan, tanınmamış oyuncularla çalışan yönetmen ardından yine Jason Blum için Split’i (Parçalanmış/ 2016) çekti.

Altıncı His’in büyük başarısının ardından gelen Unbreakable’da yönetmen gerçekçi, ayakları yere basan bir süper kahramanın David Dunn’ın (Bruce Willis) öyküsünü anlattı. Split’in final sahnesinde yeşil yağmurluklu David Dunn’ı bir kez daha gördük. “Aslında tek bir süper kahraman filmi yapmak istiyordum ama bütçesi çok yüksek olduğu için vazgeçtim, bir üçleme tasarladım. İlk bölüm Unbreakable’da David Dunn ile Mr. Glass/Elijah Prince vardı. Split, 24 ayrı kimliği olan Kevin Wendell Crumb’ın öyküsüydü. Glass’ta üçünü biraraya getirdim” diyor M.Night Shyamalan. Unbreakable’ı çizgi romanlar ülkesinde geçen bir dram olarak, üçleme olarak tasarlayan sinemacı “Çizgi roman kahramanları gerçek olsaydı dünyada neler olurdu ? “ sorusunu zeki bir yaklaşımla soruyordu. 1999’da izleyici süper kahraman olgusunu parçalayan, yavaş tempolu, aksiyonsuz, karamsar bir filme hazır değildi. Günümüzde süper kahraman filmleri anaakımın Içinde yer alıyorlar, yazın gişe rekorlarını süper kahraman filmleri kırıyorlar.

Unbreakable, Split ve Glass, süper kahramanların bilindik öykülerinin radikal yorumlamaları, yeniden okumaları gibi. Karmaşık senaryolarının içinden başarıyla çıkan M.Night Shyamalan Glass’ta süper kahraman mitolojosini olağanüstü bir görsellikle yeniden işliyor. Bu ayrıksı adamlar bir yandan dünyadaki yerlerini ararlar bir yandan da yaşamın anlamını keşfetmeye çalışırlar. “Filmim Superman ile Guguk Kuşu’nun karışımı. Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi, sert hastabakıcılar, sadist başhemşire yerine psikiyatr Ellie Staple var” diyor Shyamalan.

Glass’ta kahramanların 19 yıl sonraki hallerini izleriz. David Dunn (Bruce Willis) oğlu Joseph’le (Spencer Treat Clarke) güvenlik mağazası işletir. David hep adaletin, kötülerin peşindedir. Üç genç kızı kaçıran Kevin Crumb’ın peşine düşer, kızları kurtarırken Kevin Canavar’a dönüşür. İkisi de polis tarafından yakalanıp Bay Glass olarak tanınan, bilişsel yetenekleri olan, IQ’su yüksek Elijah Prince’in hapsedildiği Raven Hill Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne getirilirler. Psikiyatr Ellie Staple (Sarah Paulson) onlara super kahraman olmadıklarını söyler. Staple’a göre gerçek dünya vardır, çizgi roman dünyası diye birşey yoktur. Gerçek dünyada güç insana ait değildir, çizgi romanlarda ise bunun tam tersidir, güçlü super kahramanlar vardır.

Oysa çizgi romanlarda iyi kahramanların karanlık yönleri, kötülerin de renkli kişilikleri olabilir. Shyamalan, çizgi romanların masumiyetini ve asker ruhunu Amerikan yüceliğinin, Amerikan gücünün simgelerine dönüştürmek isteyen Marvel ile DC Comics’i eleştirir. Shyamalan anti süper kahramanlarını olgun, melankolik, karamsar, gerçek bir yaratıcı yönetmen bakışıyla yorumlar.

M. Night Shyamalan’nın yazıp yönettiği, Bruce Willis, James McAvoy, Samuel L. Jackson, Sarah Paulson, Spencer Treat Clarke, Anya Taylor-Joy, Charlayne Woodward’ın oynadığı Glass (2019) sinemalarda gösterime girdi.