"Aşı yaptırsaydı hiçbiri ölmezdi"

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2008'de zatürreden dolayı ölen hamile ve loğusa sayısının 2 kişi olduğunu belirterek, ''Bu sene (2009) ise zatürreden ölen hamile ve loğusa sayısı 38'dir. Bunların 36'sı domuz gribi zatürresinden öldü ama bu kişiler aşı yaptırsaydı hiçbiri ölmezdi'' dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.01.2010 - 12:40

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde ''Tanıtma'' ve ''Halkla İlişkiler Modelleri'' dersini alan ve final ödevi olarak ''El yıkama'' ve ''saglik.gov.tr'' internet sitesi için çeşitli projeler hazırlayan öğrencileri makamında kabul etti.

Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında önümüzdeki yıllarda en çok iletişim alanından yararlanılacağını belirterek, sağlıkta iletişimin sadece yapılan hizmetlerin tanıtılması değil, doğru ve bilimsel temele dayanan haberlerin yapılması, hastalıklardan korunmada etkin iletişim modelleri ile farkındalığın artırılması için çok önemli bir araç olduğunu vurguladı.

Kişilerin kendi sağlıklarını korumaları koruyucu tedbirleri bilmesi ve uygulamasında, iletişim araçlarının önemine değinen Akdağ, ''İnsanlar ellerini yıkamanın ne kadar önemli olduğunu bilirse, birçok hastalıktan korunmuş olur. Birilerinin bu bilgiyi bilmesi ve bunu davranışa dönüştürmesi gerekir'' dedi.

Akdağ, önümüzdeki yıllarda kanser, kalp, şeker ve kronik solunum yolu sorunlarının hastalık yükünü oluşturacağını ifade ederek, yaşam biçiminin, beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi ile bu hastalıklardan korunmanın mümkün olduğunu bildirdi. Sigara kullanımının bırakılması, sağlıklı beslenme alışkanlığının kazanılması, fiziksel aktiviteye önem verilmesi halinde hastalıkların görülme sıklığının azalacağını anlatan Akdağ, bu konuda basın mensuplarına da çok görev düştüğünü söyledi. Her gazetecinin sağlık muhabiri olamayacağını, sağlık muhabirliğinin uzmanlık istediğini belirten Akdağ, işi bilmeyen bir gazetecinin haberde yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini ifade etti.

Akdağ, haber yaparken etik davranılması gerektiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
''Domuz gribi örneğinde, 'aşı olunsun mu, olunmasın mı?' tartışması bile vatandaşların aşı olmasını engelleyen bir duruma yol açmaktadır. Bu, iyi bir örnektir.

2008'de zatürreden dolayı ölen hamile ve loğusa sayısı 2 kişidir. Bu sene (2009) ise zatürreden ölen hamile ve loğusa sayısı 38'dir. Bunların 36'sı domuz gribi zatürresinden öldü ama bu kişiler, aşı yaptırsaydı hiçbiri ölmezdi. Türkiye'de toplamda bir yılda 200 hamile ölümü oldu. 200'ün üzerine 36 kişinin de sadece bundan dolayı öldüğünü ve aşılansaydı yaşamlarını yitirmeyecek olacaklarını düşünün. Bu nedenle, basının etik geliştirmesi çok önemlidir. Sağlıkla ilgili konular yanlış yönlendirildiğinde doğrudan insanların sağlığını etkiliyor.''

 

"Tam Gün yasası yapıldı, bitiyor"

Sağlık Bakanlığı ile AÜ İletişim Fakültesi arasında bir program çerçevesinde birlikte çalışmalar yürütülmesi önerisinde bulunan Akdağ, ''Tam Gün Yasa Tasarı'' ile bu konuda sağlanabilecek kolaylıklar hakkında bilgi verdi.

Akdağ, ''Bu yasa, sadece tıp fakültelerinde çalışan hocalarla ilgili değil. Tasarıda bir madde var. O maddede, üniversitedeki diğer fakültelerin, örneğin iletişim fakültesinin piyasaya yaptığı işlerden ve hizmetlerden döner sermayeye gelen getirinin yüzde 85'ini bu işi yapan hocalara, öğretim üyelerine, asistanlara vereceğimiz yeni bir model geliyor. Eski sistemde, döner sermayeye gelen gelirlerin ancak üçte biri hizmeti verenlere kalıyordu'' diye konuştu.

''Yasa ile ilgili ciddi zorluklar var'' sözleri üzerine Akdağ, ''Yasayla ilgili bir zorluğumuz yok. Yapıldı, bitiyor yasa. Çalışacağız, bitecek. (Gazetelerde bununla ilgili yazıları) okuyacağız ama yasayı da yapmış olacağız. İletişimi becerebildiğimiz kadar yapıyoruz. Beceremediğimizde de halkın iradesini kullanmaya devam'' dedi.

AÜ İletişim Fakültesi'nde görev yapan öğretim elemanları ve öğrencileriyle hizmet alımı protokolü yapılması önerisinde bulunan Akdağ, şöyle devam etti:
''Bu da Tam Gün Kanunu'nun ikinci getirisidir. Kamuya ait kuruluşlarla örneğin Sağlık Bakanlığı'yla üniversitenin bu anlamdaki işbirliğini kolaylaştırıcı bir madde koyduk. Normalde biz böyle bir hizmet alımı yaparken bunu ihaleye çıkarmalıydık. Şimdi ise doğrudan üniversiteyle yapılacak bir protokolle bu hizmeti üniversiteden satın alıp, üniversiteye ödeme yapabilecek. Protokolün şekline göre, buradan bu işi yürüten kişiler bir hizmet bedeli alabilecek. Tam bilemiyorum ama iyi dizayn edilirse bu işte çalışan öğrencilere bile belli meblağlar aktarılabilir.''

Öğrencilere de düşüncelerini soran Akdağ, öğrencilerin söz almaması üzerine ''Susan Türkiye istemiyoruz. Şablonları konuşan da Türkiye istemiyoruz'' dedi.


"Fakültelerde sağlık iletişimi dersi yok"

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eser Köker de iletişim fakültelerinde ''Sağlık İletişimi''nin henüz çok yeni olduğunu, kendi fakültelerinde de Türkiye'de ilk defa bu alanda bir doktora tezi yapıldığını söyledi.

Sağlıkta iletişimin genellikle, reklam, pazarlama alanında yapıldığını belirten Köker, sağlıktaki bilgi kirliliğinin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini bildirdi. Türkiye'deki iletişim fakültelerinde, ''Sağlık İletişimi'' dersi ve bir master programı bulunmadığından şikayetçi olan Köker, bu konuda bir şeyler yapılması için Sağlık Bakanlığından destek beklediklerini kaydetti.
Konuşmaların ardından, dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi.


Koç: Hükümet vadettiklerini yerine getiremedi

CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç, Hükümetin, sağlık konusunda halka vadettiklerini yerine getiremediğini öne sürdü. Koç, vatandaşa katılım payı, muayene farkı gibi ek yükümlülükler getirildiğini belirterek, özel hastanelere gidenlerin yüksek miktarda para harcamak zorunda kaldığını savundu. Sektörün ucuz bir rekabet alanı haline getirildiğini öne süren Koç, ''Halkın sağlığı vahşi kapitalizme emanet ediliyor'' dedi. Haluk Koç, sosyal adaleti ancak sosyal devletin sağlayabileceğini ifade ederek, küreselleşme baskısına sığınarak halkın sağlık alma hizmetinin kesilmemesi gerektiğine işaret etti.

Sağlık çalışanlarının özlük hakları konusuna da değinen Koç, bu sektörde hizmet sunanların da memnuniyetinin sağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.


''Vahşi kapitalizmden bahsedemeyiz"

Türkiye İstatistik Kurumu'nun, 2003'ten itibaren yıllık düzenli olarak yaptığı anketler ve araştırmalar olduğunu belirten Akdağ, 2003'te ilaç ve tedavi masraflarını kendi karşılayanların oranı yüzde 32,1 iken; bu oranın 2004'te yüzde 28,2, 2005'te yüzde 26,1, 2006'da yüzde 19, 2007'de yüzde 16,5 ve 2008'de 14,9'a düştüğünü söyledi.

Akdağ, cepten harcama oranının toplam sağlık harcamaları içindeki payının yüzde 32'den yüzde 15'e gerilediğini ifade ederek, ''Gerçekler bu olunca vahşi kapitalizmden falan bahsedemeyiz'' diye konuştu.

Türkiye'de bu meseleye ideolojik yaklaşanlar olduğunu ifade eden Recep Akdağ, ''Vatandaşın memnuniyetini, -bu yüce meclisi tenzih ederek söylüyorum- hazmedemeyenler var'' dedi. Bakan Akdağ, aile hekimliği ile ilgili bir eğitim toplantısında, bu meseleye karşı çıkan bir meslek örgütü temsilcisinin yanındakine, ''Kardeşim bu iş kötüye gidiyor, bunlar bu işi başaracaklar'' dediğini ifade ederek, ''Bu zihniyete, ideolojiden başka ne diyebilirsiniz'' diye konuştu. Akdağ, vatandaşın hizmet almasından hiç kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini söyledi.

Akdağ, OECD'nin, Türkiye sağlık sistemini inceleyerek yazdığı bir rapora göre, 2003'te, aşırı sağlık harcaması yaptığı için fakirleşen hanelerin oranı binde 15 iken; bu oranın 2005'te binde 8'e düştüğünü, şimdi de binde 3'lerin altında çıkacağını düşündüğünü ifade etti.

Sağlık harcamalarında vatandaştan alınan katkı payına da değinen Akdağ, ''Katkı payı, bir devlet hastanesinden reçete almışsanız 8 lira ödemektir, almamışsanız 5 lira ödemektir. Vatandaşın katkısı bundan ibarettir. Vatandaş, kemik iliği nakli dahil, bütün sağlık hizmetlerini ücretsiz almaktadır. Dolayısıyla 8 liralık katkı payından yola çıkarak, 'Türkiye'de sağlık hizmetlerinde vatandaştan para alınıyormuş' gibi konuşmak, gerçekten büyük bir haksızlık olur'' diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler