Atatürk’ün neyi varsa hepsini sattılar
Deneyimli iş insanı Murtaza Çelikel, Türkiye tarihinin dönüm noktalarıyla alakalı birçok bilinmeyeni yeni kitabında anlattı.
Ekonomi, iş ve siyaset dünyasının tanınmış ismi Murtaza Çelikel’in yaşadıklarını ve tanıklıklarını anlattığı, Berat Günçıkan tarafından yazılan “Benim Küçük İmparatorluğum: Murtaza Çelikel Kitabı” Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yayımlandı. Çelikel’in 1940’lı yıllardan bu yana tuttuğu günlüklerinden yararlanılarak hazırlanan kitap, biyografi türünde olsa da Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişme süreçlerine ışık tutuyor. Bu özel kitabın verdiği fırsatttan yararlanarak buluştuğumuz deneyimli iş insanı, Türkiye tarihinin dönüm noktalarıyla alakalı birçok bilinmeyeni Cumhuriyet’e anlattı. İlk olarak gazetecilikle girdik konuya... Murtaza Çelikel, Cumhuriyet Gazetesi’nin avukatlığını da yapmış olduğu için İlhan Selçuk ve gazeteyle uzun yıllara dayanan bağını sorduğumuzda anlatmaya başlıyor: “İlhan Selçuk’la ilk 1952 yılında tanıştım. Gazetecilikle irtibatım olunca CHP bünyesine gidip gelmeye başladım. Orada CHP’li avukat Selahattin Hakkı Esatoğlu var, onunla ahbap olduk, ofisine çağırdı. ‘Bu’ dedi, İlhan Selçuk... Aradan bir süre geçti Turhan Selçuk’la da tanıştım. Hukuk fakültesine gidip gelirken Aysel’le (Çelikel) biz yavaş yavaş selamlaşmaya başladık. O Kurtuluş’ta oturuyordu, tramvayla gidip gelirken Ülfet Selçuk diye bir kız var bizim fakültede. Onunla da tanışmıştık. Ülfet meğerse onların kız kardeşiymiş. Onlar Aysel’le çok ahbap oldular, evlerine gidip gelmeye başladılar, sonra ben bir kere onlara refakat ettim. Kapıdan ayrılırken annesiyle de tanışmıştım. Ondan sonra İlhan Ağabey’le ilişkimiz sürdü. 60’ta ihtilal oldu, 80 sonrası Aydınlar Dilekçesi falan... Turhan Selçuk, “Sen sakın bunlara bulaşma” dedi. Ben biraz da işe başlamış para kazanıyordum, “Bunlar yarı aç yarı tok insanlar, gazeteciliğe heves etme” diye devamlı söylerdi. Çok severdim. Öylece o aileyle olan ilişkimiz tanıştığımız günden musalla taşına kadar sürdü.
‘Cumhuriyet’e ilan boykotu’
Daha sonra bunun yanında İlhan Ağabey, Cumhuriyet’te bir takım buhranların içerisinde yaşadı. Cumhuriyet gazetesine benim Sanayi Odası’nda söz sahibi olduğum, adımın yavaş yavaş ülkeye duyulduğu zamanlarda ilan boykotu yaptılar, ben onlara karşı çıktım. Nadir Nadi’yle de tanıştım, Cumhuriyet’le de ilişkim bugünlere kadar sürdü. İş insanlarımız nedense Cumhuriyet’e kendileri eşekten düşmüş karpuzcu gibi sokakta kalmadan sahip çıkmazlar... Ama başlarına bir şey geldiği zaman da onlara Cumhuriyet’ten başka kimse sahip çıkmaz.” Tecrübeli iş insanının buhran diyerek dile getirdiği konu 1979’da TÜSİAD’ın gazeteyi boykot ederek ilan vermemesiydi. Kitapta anlatıldığı üzere Murtaza Çelikel, TÜSİAD ve Sanayi Odası’yla temaslar kurmanın yanı sıra gazetenin içinde bulunduğu zorlukları atlatmak için yapılması gereken formülleri üretmişti.
‘Tek adamın mimarları’
Murtaza Çelikel’le sohbetimiz ister istemez günümüz siyasetine geliyor. Çelikel, “Bu tek adamın mimarları kim?” sorusunu sorarak, tespitlerini sıralıyor: “Tek adam, ben tek adamım diye ortaya çıkmadı. Tek adamın mimarları; üniversitelerimiz, basın, iş insanları, mevcut düzen içerisinde bir takım yalakalar... Bu ülkede de dünyada da her koltuk, her iktidar dalkavukları üretir. Şimdi tek adam dendiği zaman yalnız Tayyip Erdoğan’a saldırarak kendinizi tatmin ediyorsunuz. Tek adamın mimarlarını bulacaksınız; iştirak halinde suç işlemişlerdir. Bu ülkenin bu hale gelmesinin tek sebebi Recep Tayyip Erdoğan değildir. Yargı utanılacak hale geldi. Şimdi bugün Türkiye’de 80-90 tane hukuk fakültesi var. Bir tanesinin bu iktidarla ilgili ses çıkardığını duydunuz mu? 200 küsür üniversite var. Bu üniversitelerdeki hocalardan bir tanesinin sesini duydunuz mu? Benim zamanımda 1 buçuk üniversite vardı. İstanbul Üniversitesi tam teşekküllü, Ankara Üniversitesi yarım yamalak... Ama orada öyle haysiyetli adamlar vardı ki, hocalardan biri konuştuğu zaman Adnan Menderes takla atardı. Ayrıca bir şey daha vardı, o da şu; hâkimler haysiyetliydi. Sonra, onur duyacağınız meslektaşlarınız vardı. Kalemleri kiralanamayan, satılamayan. Kimdi onlar? Hüseyin Cahit Yalçın, hayatımda en onur duyduğum konu; hiçbir zaman beklentim olmadığı halde ölürken ‘Geçimimi sağladığım kalemi Murtaza Çelikel taşısın’ diye vasiyet etmiş. (Kitap kapağındaki fotoğraf) Onun yanında Falih Rıfkı Atay’lar, Sedat Simavi’ler, gazete sahipleri Ahmet Emin Yalman’lar, Safa Kılıçlıoğlu... Cevat Fehmi Başkut, Cumhuriyet’te yılların getirdiği adam. Uzun süreler Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapmış. İlhan Selçuk’lar da yeni yeni yetişiyordu. Bunların hepsi normal olarak kelle koltukta Adnan Menderes’le mücadele ederek, hapislere girerek bugünkü rejimin en azından 1960 Anayasası’nın içerisinde emekleri, parmak izleri olan adamlar. Şimdi gelmiş bana karşı Adnan Menderes ticareti yapıyor. Ben evlendiğim zaman 4 ay evime gidemedim. Kaçak yaşadım. Ben size söylüyorum; geçinemedim adamla. Hiçbir iktidar beni sevmedi diyorum. Askerler beni sevmedi.
‘Solculuğum tayinle oldu’
Sözlerini sürdüren Çelikel, “Benim sol kültürüm yok, solcu bir adam değilim. Bir esnaf çocuğuyum ve üstelik de genç yaşımda bayağı ciddi şekilde zengin diye anılacak paralar kazandım. Ama konuşmalarımla ilgili Sanayi Odası ve kendi muhitimdeki insanlar evvela beni solcu yaptılar. Sonra hızlarını alamadılar, ‘Yok sen solcu değil, komünistsin’ dediler. Onun için benim solculuğum da komünistliğim de tayinle, kararnameyle oldu. Kültürle değil. Yani solculuk bir kültür işi. Bende o kültür yok. Şimdi şunu söylemeye çalışıyorum, o dönemdeki sistemin getirmiş olduğu şey. Daha o zaman Müslümanlık kamçı haline getirilmemişti. O zaman iki şey vardı, sağ ve sol. İki gruba ayrılmıştı Türkiye” ifadelerini kullanıyor.
‘Yalan politik sanat oldu’
AKP’ye yönelik eleştirilerini sürdüren Çelikel, “Bir ülkenin milli bankası yabancılara satılır mı? Atatürk’ün mirası içerisinde ne varsa çıkarıp sattınız. Şimdi dilenecek hale geldiler. Efendim Türkiye 7.1 kalkınmış. Ne kalkınması? Yalan söylemek politik sanat haline geldi. Onun için, biz geldik gidiyoruz. Allah sizin yardımcınız olsun. Yalnız siyasi problem yok. Ahlak problemi var. Selam verecek adam bulamıyor adam. Bütün herkesle kavgalı. Adam kibirli, ama onun kibiri etrafındakilerin üzerine daha çok yakıştı. Onların elbisesi daha fazla kibir. Sistemin getirmiş olduğu şeyi yalnız bir kişiye yükleyemezsiniz. Böyle bir şey olmaz” dedi.
‘Çözüm: Eğitim’
“Türkiye artık çivisi çıkmış vaziyette” diyen iş insanı, “Türkiye’nin tamir edilmesi çok zor. Gelir adaleti sıfır... İnsanlar kopmuş birbirinden” ifadelerini kullanınca bir çözüm önerisi soruyoruz. Çelikel şöyle yanıtlıyor: “Normal şartlar içerisinde bu işin çözümü eğitimle mümkündür. Üretimle mümkün. 1980 yılından beri Türkiye’de doğru düzgün fabrika açılmadı. Biz normal şartlar içerisinde dışarıdan ithalatı soytarılık haline getirdik. İkincisi de dış politikayla ilgili nara atarak, “Ey Merkel, ey Amerika” diyerek dış politika olmaz. Dış politikamız Osmanlı arşivlerinin üzerine kurulmuştu. Geleneksel yapısını ne Atatürk değiştirdi ne İnönü... Sokaktan büyükelçi toplayarak dış politika yönetemezsin. Eğitim iflas etmiş vaziyette, sağlık iflas etmiş vaziyette. Her şey yalana dayalı. Yalanın tabii bir hale geldiği başka bir ülke yoktur gibi geliyor.”
‘Hiçbiri bu kadar bütünleşmedi’
Bir iş insanı olarak ihalelerin hep belli şirketlere gitmesiyle ilgili ne düşündüğünü sorduğumuzda Çelikel, “İş âlemiyle hiçbir iktidar bu kadar bütünleşmedi. Yani iktidar beslemeleri her devirde vardır ama burada artık o bir ayrıcalık haline geldi. Hiçbir kültürü, rekabet yapısı, uluslararası nitelik taşıyan vasıfları olmadığı halde para el değiştirdi. İhaleler artık başarıya göre değil, adamına göre veriliyor. İhale fanteziye dönüştü. Öbür taraftan batırmak istediklerini batırıyor, yükseltmek istediklerini yükseltiyor. Yükselttiğinin kendisine de faydası yok, ülkeye de faydası yok. Göreceksiniz bak, kraldan çok kralcıların düştükten sonra krala sahip çıktığı görülmemiştir.” diyor.
24 Haziran seçimleri...
Gündemin en sıcak konusu olan 24 Haziran Seçimleri’yle ilgili fikirlerini merak ettiğimizi söylüyoruz deneyimli isme. Çelikel çok net cevap veriyor: “Bu seçimi çok önemsiyorum ben. Bu seçimde tekrar bu adam gelirse Türkiye artık elden gitti demektir... Adam ne diyor, kindar nesil yetiştireceğim. Cami dediğin, insanların ibadet ettiği yer. Hiçbir zaman imamların politik ajan olduğu dönemi yaşamadık. Hiçbir iktidar camileri her cuma namazından sonra siyasi propaganda aracı haline getirmedi. Ne oluyor yahu bu ülkeye?”
Sermaye ile solu barıştırdık
“Benim Küçük İmparatorluğum” kitabında Osman Kavala ile ilişkisine de bir bölüm ayıran Murtaza Çelikel, 18 Ekim 2017’den bu yana hapiste bulunan iş insanını şu sözlerle anlatıyor: “Kavala’yla ben 30 yıl ortaklık yaptım. Bu adam insan özümsemesi... Zarafeti, kültürüyle, nezaketiyle, herkese insancıl tavrıyla, aile yapısıyla. Onunla benim aramda bir ortak payda da şudur. Beğenseniz de beğenmeseniz de biz ikimiz Türkiye’de sermayeyle solu barıştırdık. Bizim sayemizde bir miktar el sıkışır hale geldiler. Bunun mimarı daha ziyade Kavala’dır. Benim imparatorluğum küçük. Onlarınki büyük.”
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt