'Ay'da Buluşalım'
Cumhuriyet Gazetesi müessese müdürü ve köşe yazarlarından Sadun Tanju'nun Paris Sorbonne Üniversitesi'nde tiyatro eğitimi alan torunu Selin Nazlı Ustaoğlu'nun dedesiyle mektuplaşmalarından derlediği 'Ay'da Buluşalım: Dedem Sadun Tanju ile Mektuplaşmalarım' kitabı 2012 Şubat ayında Pan Yayınları'ndan ilk baskısını yaptı.
Karşılıklı sevgi, saygı, özlemin her satırından yansıdığı bu mektuplardan birinde Sadun Tanju torununa şöyle sesleniyor;
"Ben bir 20. yüzyıl insanıyım Nazlıcığım, insanlık tarihi boyunca meydana gelmiş bütün eşitsizliklerin acısını ve utancını duydum. İlk kez benim yaşadığım dönemde dünya tam bir bütünlük kazandı, ilk kez dünyalılar birbirlerinin varlığını bilerek, duygu ve düşüncelerine ortak olarak, kederde ve sevinçte paylaşmayı hissederek yaşamayı öğrendiler. Henüz başındayız yeni bir hayatın ve en büyük sorun bence kadının yaşayışta hak ettiği yeri alması..."
Basın dünyasının çınarlarından Sadun Tanju ile torununun 2009'da başlayan kuşaklararası diyalogun örneğini gösteren mektupları dönemler arasında iki ülke, iki toplum bağlamında incelemeye ve düşünmeye değer ipuçları veriyor. Didaktik olmayan ince espirili uslübuyla Tanju ustamızın mektupları sadece Ustaoğlu'na değil bütün torun saydıklarına hitap ediyor.
İşte Sadun Tanju’yu ateşleyen torununun 20 Şubat 2009 tarihli ilk mektubu;
Dedeciğim,
Size Paris’ten ilk kartımı atıyorum. Resimdeki yer Sacre Coeur
Kilisesi'nin yakınındaki, “Place de Tertre.” Burada gündüzleri ressamlar
oluyor. Çok turistik bir yer.Benim evim buraya çok yakın. Çok seviyorum burayı.Evimden de Sacre Coeur görülüyor zaten. Size ayrıca arkadaşlarım buradayken çektiğimiz resimlerden bazılarını yolluyorum. Albüme ben orada olmasam da, yeni resimlerim
girmiş olur! Tatilimde, tavsiye ettiğiniz gibi Paris’i detaylı gezeceğim. Bir kitap aldım, Paris’in az bilinen yerlerini gösteriyor. Bol bol video çekerim, geldiğimde izleriz. Bir gün bize gittiğinizde internetten sizi göreyim de, özlemimi biraz olsun gidereyim. 10
Nisan’ı iple çekiyorum!
Sizi çok özlüyorum Dedeciğim.
“Parisienne” torun; Nazlı
Kitapta yer alan 26 Eylül 2011 tarihli son mektupta Sadun Tanju usta bir gazeteci gözüyle torununa medya ve iletişim araçlarının son durumunu ince bir mizahla apaçık özetliyor;
Nazlıcığım,
Geçen gece beni aradığında, “paçoz-hödük” tartışmasını izliyordum televizyonda. Bana sık sık neyle meşgul olduğumu soruyorsun. Dedende vakit bol. Yaşamdaki saçmalıkları oturduğum yerden izleme şansım var, çok şükür. Allah bu televizyonu icat edenden
razı olsun: cep telefonu, internet, ipad, iphone, ipod, Apple, Google, Facebook, Twitter, her ne varsa hepsinden. İhtiyarlığım bir şölene dönüştü, şu insanoğlunun 1,2 milyar yıl içinde 4,6 milyar yaşındaki dünyamızı ne hale getirdiğini göremeden gitseydim, gözüm açık
kalırdı. Düşünsene Nazlıcığım Sapanca’da bir köyevinde doksanına dayanmış bir çift bastonlu pir-i fani New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Başbakanımız Erdoğan’ın dünya devletlerine zılgıt çekişini görünce nasıl yerinde hoplamaz?
Breh, breh, breh!
O ne azamet! O nasıl bir güç-kuvvet? Somali’den girip Filistin’den çıkıyor. Arap Baharı’nın rüzgârını ben estirdim demeye getiriyor, acıyı gözyaşını, kanı durdurmazsanız bütün mazlumlar adına beni karşınızda bulursunuz uyarısında bulunuyor. Yurda dönüşte de
gazeteciler korka korka sorular yağdırıyorlar: “İsrail ile savaşacak mıyız?” “Gazze’yi kurtaracak mıyız?” “Çift füzeli insansız Amerikan istihbarat uçakları geliyor mu?” “Arap devletleri bizi örnek alıyor mu?” “Sınırötesi harekat başlıyor mu?” “Kandil’i teröristlerden ne zaman temizleyeceğiz?” “Füze kalkanı İran’a karşı mı?” “Suriye’ye girecek miyiz?” “Güney Kıbrıs-İsrail ortak petrol arama faaliyetini durdurabilecek miyiz?” “Komşularla sıfır sorun politikamız ne oldu?” “Karakol baskınları şehirlerde patlatılan bombalar, arkası
kesilmeyen şehit cenazeleri, Apo’nun temsilcileriyle görüşmeler, Kürt meselesi, Anayasa’nın yeniden düzenlenmesi, şehit hanelerine düşen ateş, otuz yıldır süren kardeş kavgası, kırk bin ölü hayatı kararmış yüz binlerce canlı, acı, korku, kan...?”
Bir türlü açık seçik cevaplar veremiyor buna bizim dünya liderliğine hevesli başbakan ve şimdi gelelim mektubun başındaki “paçoz-hödük” tartışmasına. O akşamki tartışmada Alev Alatlı ile tarihçi İlber Ortaylı, aydınlarımızın entelektüel çıtayı giderek düşürdüğünden şikâyetçi idiler. Alev Alatlı, “paçozlaşma var,” diyor.
İlber Ortaylı da “hödükdolu ortalık” diyerek ona eşlik ediyordu. Entelektüel aydın yozlaşmasından endişe duyuyorlardı. İlber Ortaylı “Uyduruk müzeler filan kurmakla olmaz bu işler.” diyordu.
İçimden herhalde Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ne dokundurma yapıyor dedim. .......................
.............Birdenbire elli-elli beş yıl önce Vatan gazetesinde “Münevver kime derler?” diye bir tartışma açtığımı hatırladım. Hattâ o yıl bu yazımdan dolayı Gazetecilik Altın Kalem birincilik ödülünü bile kazandım. Şimdi bu konuda neler döktürdüğümü hatırlamam imkânsız. Mutlaka o devirde yapılan “hödüklere” tepki göstermişimdir. Güya demokratik hayata geçmiştik. Çok partili parlamentomuza aydın temsilcilerimiz doluşmuş, siyasal hödükler toplumsal hayatta huzursuzluklar yaratmıştı. Aristoteles’ten filan söz etmiş olabilirim. İnsan zekâsı, insan aklı ve düşüncesinin yirmi dört asır önceki bu örneğinin bize “Entelekhia”gibi bir deyim hediye ettiğini bizim de 2400 yıl sonra o devir olgun insanına
hasret duyduğumuzu yazmışımdır sanıyorum. Aradan bir 55 yıl geçmiş ve benden sonraki kuşak da aynı telden çalıyor. Ama ben entelektüel birikimin son 50 yılda daha çok paylaşıldığını düşünüyorum. İnsan aklının ve bilgisinin ürünleriyle öyle besleniyorum ki
oturduğum yerden bir yere gidesim yok. Yaşasın hayat!
Sana daha eğlenceli bir mektup yazmak isterdim. Yazın çabuk geçtiğinden senin bir görünüp yine Paris’e uçtuğundan şikâyet edecektim. Daha bir ay dolmadan hasret duyduğumu yazacaktım. Mektubu entelektüel dedikodu ile doldurdum. Bari bir komiklik yapayım. Umberto Eco’dan öğrenmiştim. Aşağıdaki sayıyı kendisi ile çarpıyorsun.
1,4121356237309504880168872409698078569671875376
94807317667973799073
Çıkan sonuç: 2
Umberto’nun yalancısıyım. 2’nin kare kökü imiş.
Seni öpüyorum tatlı kızım.
Bana söz ver master çalışmalarına başlarken. Dedendeki eksiklikleri tamamlayan entelektüel bir genç kız olacaksın.
Ben de göreceğim.
Allah yardımcımız olsun...
Sadun Tanju
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!