Aykut Küçükkaya'dan 'AKP'li Belediyelerde Neler Olmuş Neler'

İl il, ilçe ilçe bir izlekte 'AKPli Belediyelerde Neler Olmuş Neler' adlı inceleme yolsuzlukları didik didik ediyor.

Aykut Küçükkaya'dan 'AKP'li Belediyelerde Neler Olmuş Neler'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.03.2014 - 16:55

'Deniz Feneri gibi 17 Aralık'ın da üzeri örtülüyor'

Türkiye'yi sarsan “Büyük Rüşvet Operasyonu”nun ardından Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, kamuoyunda bir algı oluşturmaya çalıştı: “Bu iktidarın üyelerinin adı, 17 Aralık 2013'teki yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan önce herhangi bir yolsuzluğa karışmadı!” Sahi, gerçek bu muydu? Deneyimli araştırmacı gazeteci Aykut Küçükkaya yeni kitabında, gerçeğin hiç de böyle olmadığını yazıyor. 17 Aralık dalgasının başladığı günlerde “Büyük Rüşvet Operasyonu”nun Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a ve yönetiminde bulunduğu vakfa uzayacağını belgeleriyle gözler önüne seriyor. “Kim, nerede, nasıl yürütmüş?” İl il, ilçe ilçe bir izlekte 'AKPli Belediyelerde Neler Olmuş Neler' adlı inceleme yolsuzlukları didik didik ediyor. Küçükkaya'yla kitabını konuştuk.

 

- 17 Aralık yolsuzluk operasyonu öyle bir fırtına kopardı ki senin de imlediğin gibi yolsuzluk denilince adeta akla bir o gelir oldu. Sanki memleket daha önce hiç soyulmadı! Kitabın tam da bu noktada nasıl bir anımsatma? Neler sunuyorsun okurlara?
- Türkiye'yi sarsan “Büyük Rüşvet” operasyonunun ardından Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti kamuoyunda şöyle bir algı oluşturmaya çalıştı: “Bu iktidarın üyeleri 17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonu dalgasından önce yolsuzluğa karışmadı!" Peki, gerçek böyle miydi? Okur, “AKP'li Belediyelerde Neler Olmuş Neler”de gerçeğin hiç de öyle olmadığını okuyacak. Mesela Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde bulunduğu TÜRGEV’in 18 yıllık hikâyesini. “İstanbul'un AKP'li ilçe belediyelerinde kimler neler yaptı? Yüzmilyonlarca liralık ihaleler nasıl peşkeş çekildi? AKP'li vekillerin yakınları hangi ihaleleri aldı? Elazığ'da Anıtkabir'e otobüslerle öğrenci götürdük diyerek parayı cebe indirenler kimdi?” gibi soruların yanıtlarını bulacaklar. Hurda bir otobüsün paha biçilmez ihale öyküsünü okuyacaklar. Başbakan Erdoğan’ın kaçak bir AVM'yi noterden alınan izinle nasıl açtığının hikâyesini okuyacaklar. Yine mesela AKP'nin yolsuzluğunu raporlaştırdığı için sokak ortasında dövülen AKP'li kimdi, bunu öğrenecekler. Koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi nasıl denetlenemediğini görecekler.

“SAYIŞTAY, İBB'NİN 'BİT'LERİNİ CİDDİ ŞEKİLDE DENETLEMEDİ”

- “Belediye” nasıl bir evren? Kötü ellere geçtiğinde nasıl bir musluk başı ve bu bağlamda AKP'li belediyeler nasıl çalışmış, yöntemleri ne olmuş? “Rayiç”ler, “meblağ”lar nasıl belirlenmiş? Bu kapsamda araştırmalarını sürdürürken belediyeler konusunda bilmediğin nelerle karşılaştın?
- Belediyeleri araştırır ve yazarken “yaklaşık maliyet” diye bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Belediye ihale açacak. Tarafsız kuruluşlardan yapacağı ihaleyle ilgili “Bu iş yaklaşık ne kadara mal olur diye?” bir rakam alıyor. Bu rakamı belediye yönetimi biliyor. Belediye ihaleye katılan şirket ya da şirketlerin tekliflerini bu rakama göre değerlendiriyor. Ama bu güzel sistem belediyelerde tam anlamıyla rant sistemine dönüşmüş. Bir belediye düşünün. İhaleyi açmış, yaklaşık maliyeti belirlemiş. Bir araştırıyorsunuz ki belediyeye yaklaşık maliyeti bildiren isimle ihaleye katılan şirketin yetkilisi aynı isimler. Hatta öylesine rastladım ki ihale komisyonu başkanının bile şirketle ilişkisi var. Böylesi bir durumda ihalede rekabet ortadan kalkıyor. Yani daha ihale açılmadan ihaleyi alacak isim belli. Düzen böyle kurulmuş belediyelerde. Hele AKP’liysen. Öyle noktaya gelmiş ki etikmiş, yasalmış her şey boş. Düşünebiliyor musunuz, belediye AKP’li, ihaleyi alan şirket AKP’li vekilin şirketi, denetleyecek olan Denetim Komisyonu’nun Başkanı AKP’li Meclis Üyesi. Bir de üstüne Denetim Komisyonu Başkanı AKP’li vekilin şirketinin eski ortağı. Böylesi bir durum İstanbul’da yaşandı, yazdım. Evet her şey yasal olabilir ama etik değil. Şimdi ben diyorum ki bu şirketin ihale kazandığı alanda başka firmanın şansı olabilir mi?

- Evet, formül değişmiyor; milletvekilinin ta kendisi ve yakini olunacak, denetlenmeyen belediye iştiraklerinden biri göze kestirilecek, oradan ihale alınacak, denetim komisyonu söz konusuysa hemen üye olarak seçtirilecek hatta başkanı bile olunacak. Bu noktada AKP'li belediyelerin özellikle yerel seçim öncesi dertli olduğu “Sayıştay denetimi” bağlamında belediyelerin denetlenmesi konusunu nasıl yazdın?
- Özellikle büyükşehirlerde belediyeler yaptıkları işleri kurdukları şirketler üzerine yürütüyor. Bunlara kısaca BİT diyoruz. Yerel seçimler öncesi koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin o kocaman şirketleri denetlenemedi? Sayıştay tarafından ciddi bir şekilde denetlense etik dışı yüzlerce iş ortaya çıkacaktı.
Vekillerin eski şirketlerinin (hâlâ onların ama) ve yakınlarının milyonlarca liralık ihaleleri nasıl aldığını göreceksiniz. Mesela bağımsız birileri sadece İSPARK’ı denetlesin. Bakalım ortaya nasıl bir dosya çıkacak.

“ONLARA GÖRE AKP'LİLER YOLSUZLUK YAPMAZ, YAPSA DA YARGILANAMAZ!”

- Deniz Feneri yolsuzluğunu senin belgeleriyle ortaya koyduğun araştırmaların, kitapların sayesinde öğrendik. Bu kitabında da bir belediye başkanını Deniz Feneri'yle ilişkisini okuyoruz.
- Evet, Almanya’nın nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla aradığı isim o tarihte AKP’den belediye başkanı seçildi. Bu ismin adı sonra Deniz Feneri soruşturmasında “köstebek” iddiasında geçti. Deniz Feneri’nin üzerinin örtülmesiyle 17 Aralık’ın üzerinin örtülmesi birbiriyle örtüşüyor. Deniz Feneri’nde ne olmuştu: İlk önce savcılar görevden alınmış, sonra tutuklanan isimlerin mal varlıkları üzerindeki tedbir kaldırılmış ve tutuklular serbest bırakılmıştı. 17 Aralık filminde de aynısı oldu. Filmin devamında ise tıpkı Deniz Feneri’nde olduğu gibi suç vasfı değişecek ve zanlılardan önce soruşturmaları başlatan savcılar yargılanacak. Bu artık bir AKP gerçeği. Çünkü onlara göre AKP’liler yolsuzluk yapmaz, yapsa da yargılanamaz.

- Vurguladığın gibi bu kitap, Büyük Rüşvet Operasyonu için değil AKP'li belediyelerin icraatlarını kaleme almak için yazıldı ama göbekten bağlılık olayı.
- Tabii organik bağ var. Ama bu AKP zihniyeti yıllarca Türkiye’deki Deniz Feneri ile Almanya’daki Deniz Feneri arasında bağ olmadığını söyledi. Tabii kimse buna inanmadı. Şimdi Erdoğan ailesinin hakimiyetinde bir vakıf var. AKP’li belediyelere deniyor ki arsayı bulacaksın, yurt yapacaksın ve vakfa hediye edeceksin!.. Sıkıştığınız yerde hayırsever işadamları devreye girecek. Hiç sıkıntı yaşamayacaksınız. 17 Aralık’la ortaya dökülen tapelere bir bakın. Bakanlar, belediye başkanları, işadamları, KİPTAŞ daha sayamadıklarım herkes sıraya giriyor bir vakıf için. İktidar gücü buna mı deniyor ne!..

“ERDOĞAN'IN CEMAATLE KAVGASI YENİ DEĞİL”

- Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde kurulan, Ahmet Ergün’ün başkanlığı yaptığı İSEGEV, 2012'de TÜRGEV'e dönüşüyor. Genel Kurul üyelerinin başında da Başbakan Erdoğan'ın oğlu, kızı, dünürleri geliyor. Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti kazanıyor İSEGEV ve dolayısıyla da TÜRGEV -ki okurlara şu anda Büyük Rüşvet Operasyonu'nun odağında olduğunu bir kez daha anımsatalım- AKP'li belediyelerin kıyaklarına mazhar oluyorlar derken. Yurtlar hediye ediliveriyor birer ikişer. Cemaatle girişilen güç ve iktidar kavgasında dershaneler kadar bu yurtların da payı var. Bu, AKP'li belediyelerin sonsuz desteğiyle yıllara dayanan cemaate alternatif yaratma gayretini anlatır mısın?
- Erdoğan’ın cemaatle olan kavgası uzun süredir var. 17 Aralık öncesi de vardı dershaneler kavgası öncesinde de vardı. TÜRGEV’in son iki icraatları incelendiğinde bu vakfın cemaatin yurtlarına karşı bir yapılanma gibi görebiliriz. Özellikle yurtlarla öğrencilere ulaşmak ve İstanbul başta olmak üzere tüm yurtta yaygın olmak istemesi önemli. Vakfa büyük miktarlarda para akışının sağlanması da ileriye dönük vakfın ve yurtların AKP siyasetinin bir aracı olarak kullanılacağını gösteriyor. Dershanesi olmayan, yurtları ve ağabeyleriyle ablalarıyla ışık evleri olmayan bir cemaat nasıl ayakta duracak?

- Onlarca il ve ilçeyi anlattığın kitabında İstanbul’daki AKP'li Pendik Belediyesi'ne ayrı bir parantez açıyorsun bu arada.
- Bazı illerin ve ilçelerin yere biraz ayrı evet. AKP'li Pendik Belediyesi'nde 23 Nisan’la ilgili öyle bir yolsuzluk hikayesi var ki insan istemeden ayrı bir parantez açıyor. Bu belediye 2010'da 23 Nisan için ihale açıyor. 1 milyon TL’lik bir ihale. İhaleyi alan şirket inşaat firması! İhale aldığı tarih festivalin başlayacağı tarihten bir ya da iki gün önce. Yurtdışından konuklar gelecek bir günde nasıl ayarlarsınız Tabii ki ayarlamazsınız. Ama parasını alırsınız. Yurtdışından konuklar gelmiş gibi yaparsanız, hayali konuklar yemekler yemiş gibi yaparsanız. İş yargıya gidince hiçbir şey olmamış gibi inşaat şirketine verdiğiniz parayı geri istersiniz. Şirketin sahipleri yargılanır ceza alır ama ihaleyi veren belediye yöneticileri yargılanamaz.

- Son soruda Cumhuriyet, sayende Elazığ'da bir anda nasıl “yok” sattı?
- Bir dönem Elazığ Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddialarını gazetede yazdım. AKP’li Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu kendine göre bir formül buldu. Cumhuriyet’i tüm bayilerden alarak Elazığlının haberleri okumasını engellemek. Cumhuriyet birkaç gün Elazığ’da yok sattı o dönemde. Bazı medya siteleri haber bile yaptı bu durumu. Biz üç yıla yakın yolsuzlukları yazdık. Selmanoğlu’yla birlikte 46 kişi yargılandı. Bir kişi beraat etti, 45 kişi ceza aldı. Selmanoğlu da yaklaşık 2 yıl hapis cezası aldı. Bu yerel seçimlerde AKP, Selmanoğlu’ndan vazgeçti. Elazığ’la ilgili onlarca haber yaptım. Aslına bakarsan müfettiş raporlarına ve belediye yöneticilerinin ifadesiyle kitabıma koyduğum Elazığ’daki bir yolsuzluk itirafı her şeyi özetliyor. Düşünebiliyor musunuz, belediye, öğrencileri Anıtkabir’e götürdük diyor ancak bakıyorsunuz Anıtkabir’e öğrenci bile götürülmemiş. Daha ne yazılabilir ki?..

gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr

AKP'li Belediyelerde Neler Olmuş Neler/ Aykut Küçükkaya/ Cumhuriyet Kitapları/ 166 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon