"Babamı öldürten devlet, bunun hesabını verecek"

DİSK Genel Başkanlarından Kemal Türkler'in öldürülmesine ilişkin davada, mahkeme başkanı sağlık sorunu nedeniyle mahkemeye gelmeyen sanık Ünal Osmanağaoğlu'nun raporunda tek tabip imzası olduğunu belirterek, tam teşekküllü bir hastanede duruşmada dinlenmesine engel bir rahatsızlığının olup olmadığı yönünde rapor alınması için duruşmayı yarına bıraktı.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.07.2010 - 12:34

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, başka bir suçtan tutuklu bulunan sanık Ünal Osmanağaoğlu gelmedi. Kemal Türkler'in eşi Hatice Sebahat Türkler, kızları Yasemin Türkler Akpınar ve Nilgün Soydan'ın hazır bulunduğu duruşmaya, Türkler'in torunu Burç Akpınar da annesi ve teyzesi adına müdahil avukatı olarak katıldı.

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, mahkeme heyeti başkanı Atilla Tanrıvermiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma ilamını okudu.

Sanık Ünal Osmanağaoğlu'nun duruşmada hazır edilmesi için tutuklu bulunduğu Bandırma'daki cezaevine yazı gönderildiğini belirten Tanrıvermiş, buna ilişkin cevap yazısında, sanığın 13 Temmuz 2010 tarihli rapor uyarınca rahatsızlığı nedeniyle talebi doğrultusunda duruşmaya gönderilemeyeceğinin bildirildiğini tutanağa geçirdi.
Tanrıvermiş, Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Asker Kazak'ın celse arasında davadan çekildiğini ve bu konuda müracaatta bulunduğunu hatırlatarak, Kazak'ın çekilme isteminin Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenip, reddedildiğini de tutanağa yazdırdı.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararına karşı diyeceklerinin sorulması üzerine müdahil avukatlarından Rasim Öz, uzun yıllardır bu dosyanın mücadelesini verdiklerini belirterek, ''Bu kararı veren hakimleri alkışlıyorum'' dedi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun maddi delillerin değerlendirilmesinde isabetsizlik yapıldığı görüşüyle yerel mahkemenin kararını bozduğunu hatırlatan müdahil avukatlarından Ömer Kavilli de, ''Yerel mahkeme yargıçlarının yanlışı belgelenmiştir. Ceza mahkemesinde yargıç delillerle bağlıdır. Bu husus yargıcın ahlaki ödevidir. Bu çerçevede Yargıtay'ın bozma kararına uyulmasına karar verilmesini talep ederiz'' dedi.

Müdahil avukatı Ergin Cinmen de, yargılamanın işleyişinin sorunlu olduğunu düşündüklerini ifade ederek, ''Okunan raporun 13 Temmuz 2010 tarihinde başlatıldığını ve 10 günlük olduğunu gördük. Adalet bir takım güçler tarafından gölgelenmekte. Bu hukukun bir feryadıdır'' diye konuştu.

Bu olayın bir insanlık suçu olduğunu söyleyen müdahil avukatı Kudret Yıldırım da, olağan üstü zaman aşımı süresinin bu olayda uygulanamayacağını savundu.

Cumhuriyet Savcısı verdiği mütaalada, mutlak süratle sanığın son savunmasını yapması ve son sözlerinin sorulması gerektiğini ve bunun kanunun emredici bir hükmü olduğunu hatırlattı.

Sanığın mahkeme heyetine sunduğu rapora göre sağlık durumunun, suç tarihinin ve sanığın lehine bulunan ''zaman aşımı süresi''nin de göz önüne alınması gerektiğini ifade eden Cumhuriyet Savcısı, sanığın bulunduğu cezaevinden getirilerek bozmaya ilişkin karara karşın diyeceklerinin sorulması ve eksikliklerin giderilmesinini talep etti.

Sanık avukatı Selçuk Sunay ise Cumhuriyet Savcısının mütalaasına katıldığını belirterek şunları söyledi:
''Yargıtay Ceza Genel Kurul kararının tarafsız bir karar olmadığını, bu dosyada medya marifetiyle yargının etkilenmeye çalışıldığına inanıyoruz. Müvekkilim bu dosyanın haricinde kamuoyunda 'Bahçelievler katliamı' olarak bilinen bir dosyada da yargılanmış, hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, verilen mahkumiyet kararına karşılık müvekkilimin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapmış olduğu müracaat neticesinde de Türkiye'nin mahkumiyetine karar verilmiştir. Tarafımızca da bu mahkumiyet kararından sonra iade-i muhakeme yoluna gidilmesine tevessül edilecektir. Ceza Genel Kurul kararında 4 Yargıtay hakiminin muhalefeti vardır, ancak muhalefet şerhlerinin gerekçesi bulunmamaktadır. Bu durum da göz önünde bulundurularak, bu eksikliğin de giderilmesine karar verilmesini talep ediyoruz. Muhalefet şerhleri gerekçesiz olarak alelacele mahkemenize gönderilmiştir.''

Diğer sanık avukatları da, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında muhalefet şerhlerinin gerekçesinin olmadığını ve bu yönden usul eksiklik olduğunu savundu.


Karar

Mahkeme heyeti, sağlık sorunu nedeniyle davaya katılmayan sanık Ünal Osmanağaoğlu'nun raporunda tek tabip imzası olduğunu belirterek, tam teşekküllü bir hastanede duruşmada dinlenmesine engel bir rahatsızlığının olup olmadığı yönünde rapor alınması için duruşmayı yarına bıraktı.

 

"Babamın katili olarak tescillenmesi benim için çok önemli"

Duruşma sonrası adliye bahçesinde basın açıklaması yapan Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan, şerefli ve onurlu bir babanın çocuğu olduğunu belirtti. Soydan, şunları söyledi:
''Hiç kimse elbette bir katili basının önüne çıkarmak istemez. Ne anlatacaklar. Ünal Osmanağaoğlu basına ne anlatacak? Eğer güçleri yetiyorsa alınlarındaki bu kara lekeyi herkesle paylaşabiliyorlarsa o zaman çıksınlar. Ünal Karaosmanoğlu sana sesleniyorum; sen babamın katilisin. Seni tescillettireceğim kardeşim. Devlet de bunun hesabını daha sonra bize verecektir. Davanın zaman aşımına uğrayacağını düşünmüyorum. Babamın katili olarak tescillenmesi bile benim için çok önemli. Ben olaya tanığım. Ben o sırada 18 yaşındaydım. Ben babamın katilini tanıyorum. Gecikmiş adalet adalet değildir. Biz bunun da peşini bırakmayacağız. Babamı öldürten bu devlet, bunun hesabını da verecek. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gideceğiz.''

 

DİSK Başkanı Çelebi

DİSK Başkanı Süleyman Çelebi de Türkler'in katlinin üzerinden tam 30 yıl geçtiğini hatırlatarak, ''Yani iki gün sonra, faşistler tarafından katledilişinin 30. yılında olacağız. Davanın başlamasından bugüne kadar da 30 yıl geçti. Bir hukuk mücadelesi veriyoruz. Bugün yine daha önce de denenen klasik yöntemlerin kullanıldığını görüyoruz. Bu davanın engellenmesi konusunda yapılabilecek bütün yol ve yöntemler denendi. Öncelikle bu dava bir insanlık suçu davasıdır. Bir insan öldürüldü. Bizim için bir önder öldürüldü'' dedi.

Yargıtayın direnme kararını bozduğunu dile getiren Çelebi, konuşmasına şöyle devam etti:
''Dolayısıyla bu davanın yürütücüsü, bu davanın başkanlığını yapan hakim davadan çekildi. Herhalde bu direnmenin sonucunda bu mahkemenin ne duruma geldiğini kendisi de gördü. Ama bu davanın sonlanması için ısrarla takibimizi sürdüreceğiz. Yarın raporun sağlıklı olup olmaması konusunda bir heyet raporu istendi. Yarın benim vurulmamla ilgili de bir duruşmam var. Dolayısıyla DİSK nelerle uğraşıyor. Adaletin uygulanmasını istiyoruz. Bugünkü durum yargının çıkmazını ortaya koyan bir durumdur. Eğer vaktinde bu dava bu iyimserlikle takip edilseydi, bu işin zaman aşımı sürecine yönelecek süreçler incelenseydi bu noktalarda olmazdık. Vicdani olarak o tetiği çekenin de yalnız bizim vicdanımızda değil, en üst yargı kararlarıyla da tescillenmiştir. Katil bellidir.''

Müdahil avukatı Zeynel Öztürk de, zaman aşımının tartışmalı bir konu olduğunu belirterek, suç vasfının insanlık suçu olup olmadığı konusunda tartışmalar olduğunu söyledi.
Öztürk şöyle devam etti:
''Yarın sanık duruşmaya gelmezse, mahkeme ister istemez ayın 22'sinde zaman aşımı dolacağı için dosyayı başka bir tarihe erteleyebilir. Mahkeme burada suç vasfının insanlığa karşı bir suç olduğunu kabul ederse zaman aşımı ortadan kalkar. Mahkeme suçu böyle kabul etmezse mahkeme zaman aşımından düşebilir.''

 

Davanın geçmişi

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, DİSK genel başkanlarından Kemal Türkler'in, 22 Temmuz 1980 tarihinde evinin önünde otomobiline binmek üzereyken Ünal Osmanağaoğlu ile arkadaşları Aydın Eryılmaz, Abdülsamet Karakuş ve İsmet Koçak tarafından öldürüldüğü, koruma polisi Ali Bilsev'in de yaralandığı ifade ediliyordu.

İddianamede, bu olaya ilişkin, Osmanağaoğlu'nun suç ortakları hakkında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde kamu davası açıldığı, İstanbul ilinde sıkıyönetimin kalkması nedeniyle sanık hakkındaki dosyanın ayrılarak, genel hükümler uyarınca suç yeri sorumluluk alanı olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildiği kaydediliyordu.

''Suçun, DGM'nin kuruluşu hakkındaki kanunun geçici 1. maddesi gereğince, kanunun yürürlüğe girdiği 1 Mayıs 1984'ten önce işlenmesi nedeniyle Osmanağaoğlu'nun DGM'de yargılanmasının mümkün olmadığı'' vurgulanan iddianamede, sanığın, TCK'nin 149/2. Maddesi uyarınca ''ahaliyi ayaklandırarak birbirini öldürmeye sebebiyet vermek'' suçundan cezalandırılması talep ediliyordu.

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 14 Nisan 2003 tarihli duruşmasında, sanık Osmanağaoğlu'nun beraatına karar verilmişti.

Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilamında ise Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, Celal Adan, İsmet Koçak ve İsmail Aydın Esi'ye ait dava dosyalarının akıbeti ve kesinleşip kesinleşmediği konusu dosya kapsamı ile anlaşılamadığı gerekçesiyle bu hususun yeniden araştırılıp denetime olanak verecek şekilde gerekli bilgi ve belgeler getirtilip dosya içine konulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği belirtilerek, eksik soruşturma gerekçesiyle karar bozulmuştu.

Bozma kararının ardından davayı tekrar görüşen Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında Kemal Türkler'in öldürülmesi olayı ile biten suç nedeniyle 765 sayılı TCK'nin 149/2. Maddesine muhalefet suçundan dava açılan sanık Ünal Osmanağaoğlu'nun, ''bu suçu işlediği hususunda mahkumiyetine yeterli ve kati deliller bulunamadığı''ndan beraatına hükmetmişti.

Bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesince ''Kemal Türkler'in Merter'deki evinin önünde öldürülmesi eyleminde Ünal Osmanağaoğlu'nun eylem yerinin belirlenmesi, keşif yapılması, planlama aşamasında görev alması ve olay sırasında silahla ateş ederek, suça asli maddi fail olarak katıldığının anlaşıldığı''na işaret ederek, Osmanağaoğlu hakkında verilen beraat kararını oy birliğiyle bozmuştu.

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yaptığı yargılamada, 30 Temmuz 2009 tarihinde beraat hükmünde direnme kararı aldı. Direnme kararını inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hükmün bozulmasına karar vermişti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler