Bahçeli'den Erdoğan'a sınır ötesi çağrısı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Eğer terör saldırılarından dolayı hakikaten ciğerin yanıyorsa, yangına neden olanlara günün göster de samimiyetini ve neler yapabileceklerini görelim ve destek olalım. Bunun için 17 Ekim tarihinde Sınır Ötesi Tezkere kararını aldıktan sonra kara harekatını başlatacak iradeyi göster ve Türk bayrağını Kandil'e inmeyecek bir şekilde göndere çek" dedi.

Yayınlanma: 04.10.2011 - 09:11
Abone Ol google-news

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yeni Yasama yılının ilk grup toplantısını yaptı. Toplantı TRT 3'te değil, kapalı devre yayın yapan ve internet üzerinden izlenebilen TBMM TV'den yayınlandı. TRT Haber de Bahçeli'nin konuşmasının bir bölümünü canlı yayınladı.

Bahçeli, konuşmasına yeni dönem de MHP'nin nasıl bir çalışma sergileyeceğini anlatarak başladı. Bahçeli Türk milletinin vekillerden kavganın değil uzlaşmanın dilini, ihtilafın değil buluşmanın ruhunu, bezginliğin değil mücadelenin nefesini ve teslimiyet değil cesaretin sesinin haykırılmasını istediğini belirterek MHP olarak bu dilek ve temennilere uygun hareket edeceklerini söyledi. Türkiye'yi bütünüyle kucaklayacak, meselelerini çözüm iradesiyle buluşturacak siyasi tutumlara cevapsız kalmayacakları mesajı veren Bahçeli, "Felakete davetiye çıkaracak, kapı aralayacak ve zemin oluşturacak her türlü siyasi maceraya, manevraya ve emele direnerek boşa çıkarma konusunda son derece coşkulu ve hazırız" dedi.

Bahçeli'den Erdoğan'a sınır ötesi çağrısı

Ankara Kızılay'da patlayan bomba, kaçırılan öğretmenler, devlet görevlileri ile sivilleri hedef alan terör eylemlerine dikkat çeken Bahçeli, "Artık terörün ölüm ve nifak saçan namlusu herkese doğrulmuştur" diyerek şunları söyledi: "Kendisi ciğerinin yandığını iddia etse de bu sızlanmasının, içi boş ve hamasatten ibaret bir beyan olduğu açıktır. Başbakan'a buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum. Eğer terör saldırılarından dolayı hakikaten ciğerin yanıyorsa, yangına neden olanlara günün göster de samimiyetini ve neler yapabileceklerini görelim ve destek olalım. Bunun için 17 Ekim tarihinde Sınır Ötesi Tezkere kararını aldıktan sonra kara harekatını başlatacak iradeyi göster ve Türk bayrağını Kandil'e inmeyecek bir şekilde göndere çek."

 

Müzakerelere 'alçalma' tepkisi

Artan terör saldırılarıyla ilgili, "Hükümetin bölücülerle girdiği sıcak ilişkilerin acı sonuçları birer birer ortaya çıkmaktadır" değerlendirmesi yapan Bahçeli, "Başbakan kanlı örgütün meşum eylemlerine rağmen, teröristlerle hala görüşebileceğini söyleyerek milletimizin aklını, haysiyetini ve idrakını ayaklar altına almaktadır" eleştirisi getirdi. İmralı ile yapılan görüşmeleri ve imzalanma noktasına gelen protokollere tepki gösteren Bahçeli, "Başbakan'ın sözde önderlik yol haritasına bağlı kalarak bölücülere umut vermesi dünya durdukça unutulmayacak bir alçalma olarak hafızalara kazınacaktır" dedi.

'Sözde Türk baharı'

AKP'nin kanlı bir bölünmeye ortam hazırladığını ileri süren Bahçeli şöyle devam etti:
"Anlaşıldığı kadarıyla, bu defa da sözde Türk baharının bütün yönleri oluşmakta ve Türkiye AKP eliyle tasfiye edilmektedir. Başbakan'ın bölücülerle açıkça müzakere yapmaktan bahsetmesi bunun en somut delilidir. Kürt kökenli kardeşlerimizle PKK'yı ilişkilendirerek ayrımcılığı genişleten sorumsuzluğun ve densizliğin başka bir neticeye ulaşması mümkün olmayacaktır. Terör sorunu ile Kürt kökenli kardeşlerimiz arasında kurulacak bağın, bin yıllık kardeşlik hukukunu dinamitleyeceği aşikârdır."

 

'Erdoğan tülbentleri değil al yazmaları hatırlasın'

Bahçeli, Barış Annelerinin kullandığı beyaz tülbenle ilgili, "Şimdi tülbentlerinizi nereye sereceksiniz" yönündeki açıklamasına da sert tepki gösterdi. Bahçeli, "Başbakan Erdoğan, PKK militanlarına destek vermek amacıyla tülbentlerini iki de bir yere seren bazı zavallıları muhatap kabul ederek, bundan sonra tülbentlerin nereye serileceğini sorması da teröristlerle halk arasında kurulmaya çalışılan irtibatı güncelleyecektir. Kimin nereye ne serdiği bizim umurumuzda değildir. Katilleri masumlaştırmaya çalışan güruha hatırlatmak isterim ki; anaların, gelinlerin, bacıların şühedasına yaktığı ağıtlardan dolayı sırılsıklam olmuş al yazmaları, tüm temizliği ve saflığıyla kınalı ellerde ve şerefli alınlarda yücelmektedir. Başbakan Erdoğan'ın; teröristlerin arkasından serilenleri değil, şehitlerin arkasından sallanan yazmaları hatırlaması ve hakkını teslim etmesi ahlaken ve manen bir vecibedir" dedi.

Erdoğan'a İspanya örneği

PKK'yla yapılan müzakerelerin sonunun karanlık ve yıkım olduğunu ifade eden Bahçeli, Başbakan Erdoğan'a Medeniyetler İttifakında Eşbaşkanlık yapan İspanya Başbakanının terör örgütü ETA'yla yaptığı müzakereyi örnek verdi. Madrid'de patlayan bir bombayla o sürecin tersine çevrildiğini kaydeden Bahçeli, "İspanya Başbakanı ise 2007 yılının Ocak ayında; büyük bir hata yaptığını kabul etmiş ve İspanyol vatandaşlarından özür dileme erdemini göstermişti. Başbakan Erdoğan da eninde sonunda aynı akıbetten kurtulamayacak ve inadının ve yaptıklarının hesabını mutlaka verecektir" dedi.

 

'Yeni Anayasa'da 'hayır' uyarısı'

MHP lideri Bahçeli yeni Yasama yılının ilk grup toplantısında Anayasa çalışmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in girişimleriyle, Meclis platformunda uzlaşma iklimi oluşturulmasının istismarcı ve art niyetli olmadıktan sonra faydalı olacağını düşündüklerini açıklayan Bahçeli, Uzlaşma Komisyonuna temsilci göndereceklerini söyledi. 12 Eylül referandumunda partisinin "Hayır" tavrının arkasında durduklarını kaydeden Bahçeli, "O günkü AKP zihniyeti tekrar karşımıza çıkarsa emin olun aynı kararlılığı sonu ve bedeli ne olursa olsun yine göstermekten çekinmeyiz" dedi.
 

Yeni Anayasa'da süreye tepki

Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın yeni anayasa için 9 ay süre biçmesinin uzlaşma adap ve seyrine uygun düşmediğini belirterek, "Uzlaşma ortamının filizlendiği bir zaman diliminde, aceleyle anayasa hazırlık çalışmalarının süresini tayin etme gayreti siyasi saygı ve nezaketi dışlayan bir davranış olmuştur. Bu hassas süreci sabote edebilecek görüş ve düşüncelerden en başta Başbakan'ın bizzat kendisi kaçınmalıdır. Bugünden, yeni anayasa hazırlık ve uzlaşma çabalarını gölgelemek ya da buna çanak tutan izharlarda bulunmak işbirliğine dönük girişimleri baltalayacaktır" dedi.

Bahçeli, yeni Anayasa çalışmalarıyla ilgili bir uyarıda da bulundu. Bahçeli, "Türkiye'nin varlık yokluk mücadelesi verdiği bir zaman aralığında, anayasanın bu kadar gündeme getirilmesi başka amaçların ve hedeflerin hesaba dâhil edildiğini kanıtlamaktadır. Terörün zirve yaptığı bu karanlık dönemde, anayasa taleplerinin sürekli gündemde tutulması, şaibeli bir pazarlık sürecinin sürekli mevzi elde ettiğine delalettir" dedi. Bahçeli, "Demokrasi ve özgürlük sloganlarıyla aziz millet varlığına kast eden etnik bölücülüğün ve bunlara yardım ve yataklık yapanların taarruzlarına direnecekleri" mesajı verdi.
 

Gül'ün konuşmasına eleştiri

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Meclis açılışında yaptığı konuşmayı, "vasat ve vizyondan mahrum" olarak nitelendiren Bahçeli şöyle devam etti: "Sayın Abdullah Gül'ün sözlerinin ana fikrinde, yeni anayasa merkeze oturmuş ve dikkatler bu noktaya kilitlenmiştir. Bize göre bu konuşmanın satır aralarının iyi okunması ve dikkatli bir şekilde tahlil edilmesi gerekmektedir. Sayın Gül, yeni anayasa yapımıyla ilgili vazife ifa edilirken, millet temsilcilerine sorumluluk ve özgüven içine hareket etmelerini tavsiye etmiştir. Hatırlatmak isterim ki, bu zamana kadar Gazi Meclis'in aziz temsilcileri her konuda sorumluluklarının şuurunda olarak özgüvenli bir şekilde görevlerini yerine getirmişlerdir. Makamı ve pozisyonu ne olursa olsun, milletvekillerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda telkin, yönlendirme ve ikaz ancak ve ancak aziz milletimiz tarafından yapılacaktır. Bunun dışında hiç kimsenin TBMM'ne üsten bakma ve nasihat etme gibi bir hakkı ve yetkisi bulunmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın söz ettiği her türlü özgürlük çağrılarının ise sınırı ve hacmi, nerede durup neleri ihtiva edeceği muamma olduğu kadar da tehlikelidir. Acaba bugünkü AKP iktidarı her türlü özgürlüğe toleranslı ve hoşgörülü bir şekilde yaklaşmakta mıdır? Basılmamış kitapları toplatmanın neresinde özgürlük vardır? Telefon dinlemelerinin, özel hayatın gözetim altına alınmasının özgürlüklerle bağı ve bağlantısı nedir? Ses kayıtlarıyla siyaset tanzimine yönelenlerin, röntgencilikle evlere kamera yerleştiren karanlık suratların can simidi midir özgürlük? Aralarında değerli arkadaşımız İstanbul Milletvekili Sayın Engin Alan'ın da bulunduğu, milletin vekillerinin dört duvar arasında tutulması mı özgürlüktür? PKK'ya müsamaha göstermek, terörle mücadele edenlere zalimce davranmak özgürlüğün neresine sığdırılmaktadır? Uzayan mahkeme safahatları neticesinde tutuklulukları fiili mahkûmiyete dönüşenlerin içler acısı halleri özgürlüğe duyulan bağlılıktan mı kaynaklanmıştır? Özel yetkili savcıların terör estirmeleri midir özgürlükten murat edilen?"

'Asla geri adım atmayız'

"Etnik bölücülüğü meşrulaştırarak milletten ayrılma bahanesi olarak kullanacaksanız, biliniz ki Milliyetçi Hareket karşınızdadır ve mücadelesinden asla geri adım atmayacaktır" diyen Bahçeli, Cumhurbaşkanı Gül'ün "Anayasaların milletin farklı siyasi çizgilerini zapturapt altına alma anlayışından uzak durulmasını" sözlerini ilginç bulduğunu belirterek şunları söyledi: "Peki, içinden geçtiğimiz süreçte hangi siyasi eğilim ve tarz yasaktır veya yasaklanması düşünülmektedir? Ne hazindir ki, Türk milletini bölmeyi hedefleyen ve demokratik özerkliği programına alan partilere bile hukuk kuralları zorlanarak, tahammül ve dayanma noktaları bükülerek göz yumulmaktadır. Şayet bu açık gerçek görülmüyorsa milletin suyu da ekmeği de haram lokma olarak boğazlara duracaktır. Sayın Gül'ün anayasanın esnek olması yönündeki talebi de manidardır. Nitekim esneklikten kasıt her yöne çekilebilen, her kalıba girebilen, köşeleri olmayan, sınırları ve kuralları bulunmayan bir anayasanın hazırlanması ise bunun ne devlete ne de millete hayrının dokunmayacağını herkes iyi bilmelidir. Bununla birlikte Sayın Cumhurbaşkanı sözde Kürt sorununa atıf yaparak bu meselenin çözülmesi gerektiğine göndermede bulunmuştur. Çelişkiye bakınız ki, Başbakan Erdoğan bir tarafta Kürt sorunu bitmiştir derken, diğer tarafta devletin en yüksek makamı bu sözde sorunu kabul etmekte ve devam ettiğini iddia etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit haklara sahip vatandaşları arasında böyle bir ayırım ve sınıflandırma yapılmasının Türkiye'nin milli birliğini tahrip edeceği ve karşımıza etnik çatışma ve ayrışma sürecini çıkaracağı çok açıktır. Ayrıca, Sayın Gül'ün bizim açımızdan mühim bir başka ifadesini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yaptığı konuşmasında; devletin birliği ve bölünmez bütünlüğünün temel siyasi perspektifleri ve tartışmaya açık olmayan ilkeleri olduğunu dile getirmiştir. İlk bakışta gayet masum ve kabul edilebilir olan bu düşüncenin, şifreleri çözüldüğünde karşımıza vahim bir manzara çıkmaktadır. Halen yürürlükte bulunan Anayasamız'ın üçüncü maddesinin birinci fıkrasında; Türkiye Devleti'nin; lütfen dikkat buyurunuz, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu vurgulanmaktadır. Burada, önümüzdeki süreçte milletten taviz vererek anayasa hazırlığının çatısı inşa edilmek isteniyorsa, yanlış hesabın başkent Ankara'nın tarihi yemininden ve Türk milletinin kudretinden mutlaka geri döneceğini ilgililerin bilmesinde sonsuz fayda bulunmaktadır."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler