Balbay: Ağırlaştırılmış tutukluluk cezası

İkinci Ergenekon davasında yargılanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay "Tutukluluk cezaya dönüşmüştü. Şimdi tutukluluk cezası ağırlaştırılmış tutukluluk cezasına dönüştü" dedi.

Balbay: Ağırlaştırılmış tutukluluk cezası
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.04.2011 - 09:34

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın dün gerçekleştirilen 115. duruşmasında sanık ve avukatlarının talepleri alındı. Söz alan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz’in sorgu ve savunmalarına dikkat çekti. Balbay, bir türlü bulunamayan terör örgütüne “silah kanat” gerektiğine dikkat çekerek İbrahim Şahin ile ona bağlı olarak bazı teğmen ve polislerin davaya alındıklarını söyledi.  Fatma Cengiz’in ifadeleri üzerine savcı Nihat Taşkın’ın “Bu iddialarını ciddi görmediğimizden dolayı sağlığı konusunda bir talebimiz olmadı. Kendisinin akıl sağlığı konusunda muayene talebi olacak mı” demek durumunda kaldığına dikkat çekti. Balbay şöyle devam etti: “Büyük bir suikast çetesi gibi ortaya atılan iddialar bu duruma geldi. Örgütün silahlı kanadının geldiği noktayı gördünüz. Savcı Nihat Taşkın’ın Fatma Cengiz’e sorusundan cesaret alarak iddianameyi yazanlara soruyorum: Akli dengelerinin yerinde olup olmadığının kontol edilmesini isterler mi acaba?”

 

İddianame dışında

Tutukluluğunun 3. yılına girdiğini anlatan Balbay “Ortaya çıkarmaya çalıştıkları terör örgütü üyelerinin büyük çoğunluğuyla burada tanışıp arkadaş olduk. Burada sanıklara yönelttiğiniz soruların yüzde 88’i iddianame kapsamı dışında. Ağar’ı tanıyor musun? Korkut Eken ne ekti? Devasa ve ölçeği belirsiz davanın geldiği nokta bu... Ortada terör örgütünün izi yok. Bir kişi dahi çıkıp ‘terör örgütü üyesiyim’ demedi” diye konuştu.

 

Tabelasız dava

Davanın seyrine ilişkin “İstanbul-Ankara gidiyorsun hep 200 kilometre” daha sonra “İstanbul-Edirne 50 kilometre” benzetmeleri yaptığını anımsatan Balbay şöyle devam etti: “Son 15 günkü duruşmalarda baktığımda git git artık tabela kalmadı. Bu davanın yönü belli değil artık. Burada sanık olarak bulunsam da bir yazar bir gazeteci olarak sorgulamaları dikkatle izliyorum. Bir kişi ‘Ergenekon terör örgütünün’ varlığını ortaya çıkarırsa ilk yazan ben olmazsam namerdim.”

 

Basın özgürlüğü

Türkiye’de son dönemde basın özgürlüğü tartışmalarının yoğunlaştığına dikkat çeken Balbay “Gazetecilikte en önemli şey arşivi ve çevresidir. Burada benim bu iki hazinem suç unsuru olarak görülüyor. Son olarak kitap taslağı suç unsuru ilan edildi. Ama ben daha taslak bile olmayan notlarımla ‘sen bu notlarla kitap yapacaktın’ diye suçlanıyorum” diye konuştu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün rakamlarına göre dünyada basın özgürlüğünde Türkiye'nin 178 ülke arasında 138. sırada olduğu belirten Balbay mahkeme heyetine “Türkiye’de basın özgürlüğünün kısatlanmasında başlıca rolü oynamaktasınız” dedi.

 

Cezaevi koşulları

Cezaevinde birinci yılını okumaya, ikinci yılını kitap yazmaya ayırdığını belirten Balbay “Üçüncü kitabım da bitti. Avukatım ‘Okurlar kitabı bitirmeden yenisini yazıyorsun’ diyor. Ama hangi koşullarda? Yaşadıkları cezaevi koşullarını heyet ve kamuoyu ile paylaşmak istiyorum” diye konuştu. Cezaevinde ilk bir buçuk ay tek başına kaldığını, son 45 gündür hücrede tek başına olduğunu belirten Balbay şunları anlattı: “Hücrede ellerimi iki yana doğru uzattığımda ellerim duvar değiyor. Hücreye girdiğimde eni 3 karo. Hücreye yan durarak girebiliyorum. Sandalyemi masamla yatağımın arasına koydum. Televizyonuma 3 metre uzak olabilmek için kapının yanına koydum. Masamda çalışırken kalkmak istediğimde masayı kaldırıyorum, ileri koyuyorum, aradan çıkıyorum. Tuvalete hijyen olması açısından iyiymiş, sirke döküyorum. Bu hafta 35. kez tamirci geldi. Kapı açıldığında bir an görüntü kapanıyormuş. Onu düzeltmek için yeri kazacaklarmış. Bu anlattıklarım acizlik, yakarış ve çığlık olarak anlamayın”

Balbay şöyle devam etti: “Yalnızlık Allah’a mahsus derler. İddianameyi yazanlar aramızdan bir itirafçının çıkmamasının kahrı içinde mi? Burada herkes adam çıktı. Her sabah birbirimizle selamlaşıyoruz. İnsanlar dimdik ayakta durmaya çalışıyorlar.” Cezaevinde beyin ve beden sağlığına çok dikkat ettiğini ifade eden Balbay “Ama Çanakkale’den, Afyon’dan, Kandıra’dan cezaevlerinden mektuplar geliyor. Tek kişilik hücrede 4 ay sonra kendi kendine konuşulacağını, 8 ay sonra, 10 ay sonra neler yaşanacağını anlatıyorlar. Cezaevleri devletin taammüden, adım adım insan öldürme yeri midir? İnsanların beyin ölümünün gerçekleşmesi mi isteniyor” diye sordu.  Tek kişilik hücrede kalanlara “mutlaka bir ses olsun” öğüdünün yapıldığını anlatan Balbay “Cezaevinde sürekli arabesk müzik dinletiyorlar. ‘Komşum arabesk müzik çok seviyor’ diye katlanmak zorundayım diye düşünüyorum. Bu kabul edilemez, saçma sapan davada bize reva gördüğünüz işte bunlar.” “İddinameyi yazanlara müjdem var. Buraya 4 cezaevi daha yapılacakmış” diyen Balbay, cezaevinde sistematik olarak koşulların ağırlaştırıldığını söyledi.

Balbay, yargılamaların normal sürecinde bir davada yılda 3-4 duruşma görülebildiğini belirterek “Bugün 115. duruşmadayız. Buna göre 30-35 yıllık yargılama noktasına gelindi. 4 yılda 20 dalga operasyona yapıldı. Burada 7. dalgadan 12 dalgaya kadar gelenler yargılanıyor. Yeni dalgaları da buraya ekleyeceksiniz. Anadolu’da ‘kan kan ile yuğulmaz’ derler. Sizde iddiayı iddiayla, iddianameyi iddianameyle kanıtlayamazsınız. Burda ortaçağ hukukunda daha geri bir hukuk anlayışı var. Roma hukukunda kölelerin dahi hakları vardı” diye konuştu. YGS’de şifre skandalından ne zaman Ergenekon davasının sanıkların suçlanacağını beklediğini belirten Balbay “Neyseki Başkan Ali Demir ‘böyle bir şey yoktur’ dedi. Bir soruşturma yapılırken ‘çember daralıyor’ denir. Burada çember genişliyor. Davanın özü kayboldu. Zekeriya Öz’den bahsetmiyorum” dedi. Yargı yönetiminin kimlik değiştirdiğini vurgulayan Balbay “Yargıçlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludurlar. Özgürlümüzü geri verin” diyerek sözlerini tamamladı.

 

Tuncay Özkan

Gazeteci Tuncay Özkan ise mahkeme heyetine “Bir terör örgütü el bombasının içindekileri çıkarıp onu mum yapar mı?” diye sordu. Özkan, evinde yapılan aramalarda 28 bin kitap bulunduğunu, bir terör örgütünden bu kadar kitap çıkmasının beklenemeyeceğini belirtti. Özkan, ruhsatlı tabancasının savcılık tarafından Ergenekon terör örgütü cephaneliğine yazıldığının altını çizdi. Özkan, “Susurluk raporu sende çıkmış diyorlar. Evet bende çıkar. Ben yayınladım çünkü” diyerek gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklu bulunduğunu yineledi. Tuncay Özkan, kendisine üzerinde adı ve soyadı olmayan kartpostallar geldiğini belirterek “Özgürlüğü ancak yüreğinizde yitirmezsiniz. Ben inancımı yitirmeden hukuk arıyorum. Kömür madencileri gibi derinlere inerek hukuku arıyorum” diye konuştu. Özkan ardından Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Acıyı bal eyledik” şiirini okudu.

 

Demirel neden sanık değil?

Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu ise kendisinin Sarıkız ve Ayışığı darbe planları kapsamında Cumhuriyet Çalışma Grubu’nda faaliyet göstermekle suçlandığına dikkat çekerek şöyle konuştu: “Fakat Sarıkız Ayışığı darbelerini planladığı iddia edilen İbrahim Fırtına sanık değil. Özden Örnek sanık değil. Darbe planlarını yaptığı iddia edilen 4 komutandan üçü sanık değil. Darbe planı yapıldığı iddia edilen 17 kişinin katıldığı yemekten 4 kişi sanık. Nerede bir yemek olsa orasının tek sağını benim. Şener Eruygur’un Mehmet Emin Karamehmet’le konuşmaları var. Karamehmet sanık değil. Süleyman Demirel neden sanık değil? En büyük suçu işledi. Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı buraya Demirel uğurladı.” Prof. Hilmioğlu mahkeme heyetine “Artık evrensel hukuk ilkelerinden, insan haklarından, eşitlik ilkesinden, çağdaş adalet anlayışın getirdiği unsurlardan vazgeçtim. Vicdanlarınıza sesleniyorum. Vicdanınız rahat mı” diye seslendi.

 

Bulamazsınız

Kara pilot teğmen Mehmet Ali Çelebi ise iddianameye göre terörist sayılamayacak tek bir insan bile bulanamayacağını belireterek şöyle devam etti: “Milyonlara hizmet veren Telesekreter Servisi dahi beni terörist yapacak etmenlerin arasında yerini almış, benim için araştırma konusu olmuştur. O, ‘Aradığınız kişiye ulaşılamıyor’ diyordu. Ben ise bütün iddiaları çürütmüş olmanın verdiği bahtiyarlıkla ‘aradığınız örgüte ulaşılamıyor’ diyorum.”

 

Yalan belgeler

Tutuklu sanık Yarbay Mustafa Dönmez ise naip hakim Hüsnü Çalmuk tarafından bilirkişiler Emniyet Bomba Uzmanı Cengiz Özdemir ve patmayıcı uzmanı Jandarma Yüzbaşı Murat Durdu’ya hazırlatılan 13 Mart 2011 tarihli bilirkişi raporunun binden fazla hata “yalan belge” ile dolu olduğunu iddia etti. Naip Hakim Hüsnü Çalmuk’un taraf tuttuğunu öne süren Dönmez şu iddialarda bulundu: “Boş mühimmatı polis dolduruyor. Polis aynı mühimmat Poyrazköy’de, Zir Vadisi’nde gezdiriyor. Sis kutularının kafile numaralarında sahtecilik yapılmıştır. Sis kutuları asla Genelkurmay Başkanlığı’na teslim edilmedi. Polisin elindedir bunlar. Tutuklanalı iki seneyi geçmiş deliller değiştiriliyor. Bütün bunlar bana Talat Turhan’ın yargılandığı ‘bomba’ davasını hatırlattı. Köprünün ayaklarına 3 kamyon cemse dolusu bomba koymakla suçlanmıştı. Okuduğumda ‘olur mu böyle şey’ demiştim. Olurmuş. Tutuklanalı iki sene geçti, deliller değiştiriyor.”

Duruşmada söz alan emekli albay Atilla Uğur, kendi talebi üzerine Jandarma Genel Komutanlığı’ndan gönderilen belgeye dikkat çekti. Belgenin Jandarma İstihbarat Grup Komutanı olduğu dönemde Jandarma Genel Komutanı Rasim Betir’in emriyle 4 subay ile eşlerinin, irticai bağlantıları olup olmadığına ilişkin yaptığı araştırmanın sonuçlarını içerdiğine dikkat çeken Uğur, bu belgeyi bazı yayın organlarının haber yaptığına dikkat çekti. Uğur şöyle devam etti: “Yayında soruyorlar ‘fişleme belgesini neden kendim istemişim’ diye. Belgede Jandarma Genel Komutanı’nın, Jandarma İstihbarat Başkanı’nın imzası var. Emir bana gelmişti, bu emir neticesinde bu personeli araştırdım. Ast amirinin emirlerini değiştiremez. Yaptığım bütün icraatlar emirdir. Atatürk Çanakkale’de askerlerine ölmelerini emretti. Üstlerimiz bize yıllarca ölmemizi emretti. Ben de askerlerime ölmelerini emretti. Askerlik böyledir. Ben kendi başıma mı bunları takip ettim. Neticesini de yazıp verdim.”

 

Ünlüer'e tahliye

İkinci ''Ergenekon'' davasında tutuklu olarak yargılanan Hüdayi Ünlüer tahliye edildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, sanık ve avukatların taleplerine ilişkin alınan ara kararlar, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından açıklandı.

Buna göre mahkeme heyeti, dosya kapsamı, delil durumu, suç vasfının değişme ihtimali ve tutuklu kaldığı süreyi dikkate alarak, iki yılı aşkın süredir tutuklu bulunan iş adamı Hüdayi Ünlüer'in tahliyesine karar verdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler