'Başbakan'ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım'
İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Tuncay Özkan, genel seçimlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağını söyledi. Tutuklu sanıklarından Albay Cengiz Köylü, Hasdal'da 3 günlük açlık grevine başlayacağını açıklayan Albay Mustafa Önsel'i yalnız bırakmayacağını belirterek, ''Ben de 3 günlük açlık grevine başlıyorum'' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasında, sanıkların taleplerinin alınmasına devam ediliyor. Söz alan tutuklu sanık Tuncay Özkan, masumların yargılandığını, her şeyin görmezden gelinerek bir davanın yürütülemeyeceğini savundu. Başbakan Erdoğan'ın kendisi hakkında 1200 dava açtığını, bunların hiçbirini kaybetmediğini kaydederek, ''Hakkımı aramayacak mıyım? Bu dava yüzünden gazetecilere binlerce dava açılmış. Açmayalım mı? İddianamede olmayan şeyleri varmış gibi yazıyorlar. Bunlar gazeteci değil. Bu mesleği bunlara bırakmayacağız'' diye konuştu.
'Lütfen engel olmayın'
Kendilerini cezaevinden çıkarmamak için bir kampanya yürütüldüğünü ileri süren Özkan, şöyle konuştu: ''Bu kampanyanın önüne geçemiyoruz. Siyaset yapmak istediğim için buraya alındım. Siyaset hakkım engellendi. Olmayan bir örgüt yaratılarak, buraya getirildik. Seçimde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aday olduğu yerden milletvekili adayı olacağım. Halkım seçmezse, yatarım içeride. Seçilirsem de çıkartmayabilirsiniz beni buradan. Hiç önemli değil. Ben dokunulmazlığa karşıyım. Ama daha dokunmadık neyimi bıraktınız. Ben neden Başbakan Erdoğan'ın karşısında siyaset yapamıyorum. Ben siyaset yapacağım. Uzun süredir bunu söylüyorum. Lütfen engel olmayın.'' Duruşmada, taleplerin ve beyanların alınmasına devam ediliyor.
Tutuklu sanık Albay Cengiz Köylü: 3 günlük açılk grevine başlıyorum
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasında, sanıkların taleplerinin alınmasına devam ediliyor. Söz alan tutuklu sanıklarından Albay Cengiz Köylü, bir haftadır uyuyamadığını, kahrolduğunu ifade ederek, ''Allahım ne olur canımı al diyorum. Ne bu zulüm. Bir ülke kendi kahramanlarını, gazilerini, 'ülkem ve bayrağım için canım feda olsun' diyen subaylarını, komutanlarını, komployla zindana atar mı? Hukuka saygı perdesi altında haksız yere buna müsaade eder mi?'' dedi. Mustafa Balbay'ın, buraya ''zulümhane'' dediğini, kendilerinin de bu ismi benimsediğini anlatan Köylü, çünkü işlemedikleri suçlardan, hiç tanımadıkları insanlarla yargılandıklarını savundu.
İftiraya uğradıklarını ileri süren Albay Köylü, şunları söyledi: ''Balyoz davasıyla kıyasladığımda, sayın komutanlarım ve silah arkadaşlarımla burada yargılanmak bana on kat daha ıstırap veriyor. Biz askerler, zulme dayanıklıyız, onun için buraya 'utançhane' diyoruz. 50 kuruşluk CD'ye satıldık. 50 kuruşluk CD de yer alan hayale gelmeyecek yalanlarla her gün onur ve şerefimize saldırıldı. Kendi ordusuna insafsızca saldıran, yalan yanlış haberler yapan bir basın dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Buna seyirci kalanlara söyleyecek hiçbir şeyim yoktur.''
CD'lerde yer alan belgelerin yalan olduğunun ortaya çıktığını, bunun üzerine bazı kesimlerin paniğe kapıldığını ileri süren Köylü, sözlerini şöyle devam etti: ''Ne yapsınlar? Yeni iftira belgeleri üreterek haince aramıza girdiler ve bu sahte belgeleri Donanma Komutanlığına koydular. Yine başaramadılar. Türk milletine yedirmeye çalıştıkları iftira yemeğinin içine bir bozuk yumurta koyarak hazırladıkları iftira yemeğini iyice bozdular. İftiralarını haklı çıkarmaya çalışan iftiracılar, bu çirkin iftiralarını kat kat büyütmüştür.''
'Şehit Yarbay Ali Tatar'ın onurlu yolunu izleyeceğim'
Aynı zamanda ordunun başkomutanı olan Cumhurbaşkanı ve Başbakana seslenmek istediğini belirten Köylü, sözlerini şöyle tamamladı: ''Beni tahliye etmeniz artık hiç önemli değil. Çünkü onurlu ve şerefli komutanlarım, silah arkadaşlarım, gazilerim, kahramanlarım parmaklıklar arasındayken benim özgürlüğüm, karanlık zindanım olur. Türk Silahlı Kuvvetlerine bu pusuyu kuranlara lanetler yağdırıyorum. Bu komploya ve haksızlığa göz yumanları ise onursuzluk ve şerefsizlikle suçluyorum. Bugün Hasdal'da sembolik olarak 3 günlük açlık grevine başlayan silah arkadaşım Albay Mustafa Önsel'i yalnız bırakmamak ve onun gibi bu hukuksuzluğu, zalimliği kınamak için ben de 3 günlük açlık grevine başlıyorum. Bu hukuksuzlukla sonuna kadar mücadele edeceğim. Bu haksızlığa ve komployu Türk milletine ve adaletine anlatmazsam şehit Yarbay Ali Tatar'ın onurlu yolunu izleyeceğim.'' Duruşmada, taleplerin ve beyanların alınmasına devam ediliyor.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi
Davanın bugünkü duruşmasında talepleri alınan sanıklardan tutuklu sanık Teğmen Mehmet Ali Çelebi, bir subayın yanında hiç kimsenin Cumhuriyete karşı serçe parmağını dahi oynatamayacağını, hiç kimsenin bu konuda sessiz kalmasını talep edemeyeceğini söyledi. Kurtuluş mücadelesinde ebedi önderi takip edenlerin, yalnız bir defa onun sesinin titrediğini işittiklerini ifade eden Çelebi, şöyle konuştu: ''O da eserini gençliğe emanet ederken. Türk gençliği olarak bizi milli davamızı takipten yıldıracak hiçbir vasıta yoktur. Milli davamız bizim hayatımızdır. Öz vatan toprakları bozguncu ruhlardan temizlenene dek milli müdafaa terk olunamaz. Türk gençliği benim şahsımda teslim alınamaz. Çünkü bizim vazife anlayışımız, bize kurulan tertiplerin hayatımızdan çalacağı özgürlüğe, bizleri gömecekleri zindan çukurlarının derinliğine güdümlü ve düğümlü değildir. Bizler hiçbir kuşun uçamadığı yükseklerin, daha hiçbir ayağın inemediği uçurumların, yangınların ortasında kurulan Cumhuriyetin evlatlarıyız. Bu tertipler, Cumhuriyeti koruma hedefine yönelmiş adımlarımızı durdurmaya değil, zerre kadar azaltmaya dahi sebep teşkil edemez. Şeref, namus, hakikat ve vatanın taleplerini yarışırcasına göstermeye devam edeceğiz. Cumhuriyet uğruna verdiğimiz kavga da kökleşecektir.''
Çelebi, buraya haksız olarak getirildiğini, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri düzeltmenin vazifesi olduğunu kaydederek, ''Vereceğiniz cezanın ağırlığı benim vazife anlayışımda gedik açamaz, sadece kazanacağım onurun ve şerefin büyüklüğünü tayin eder'' dedi. Çelebi, yaşanan tutuklamaları üzüntüyle izlediğini ifade ederek, ''Sebep kaçma şüphesi... Siz Mustafa Kemal'in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü? Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler. Onları Hizbullahçı mı zannettiniz'' şeklinde konuştu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün'den uyarı
Türk milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlara ve silah arkadaşlarına seslenen Çelebi, ''İçiniz rahat olsun. Biliyoruz ki bu bir savaştır. Savaşta asker yaralanır, asker esir düşer, asker ölür. Bunların bilincindeyiz. Biz Türk subayıyız. Bizim için hak yok vazife vardır'' dedi. Bu saldırı karşısında verdikleri mücadeleyi kazanacaklarını vurgulayan Çelebi, ''Şimdilik bu saldırıya 3 günlük açlık greviyle karşılık veriyorum. Bu bir kaçış değil, komutanlarımın ve silah arkadaşlarımın sinsice tuzağa düşürülmesine tepkidir. Hukuksuzluğu reddediştir. Ülkemin uçurumuna sürüklendiğinin işaret fişeğidir. Bu şartlarda sizden tahliye talep etmem benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzu bahis vatansa bundan gayrı her şey teferruattır'' diye konuştu.
İzleyiciler tarafından Çelebi'nin alkışlanması üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, izleyicileri alkışlamamaları konusunda uyararak, ''Bu şekilde bir şey elde edemezsiniz. Alkışınızı dışarıda yapın'' dedi. Bir izleyicinin karşı çıkması üzerine Başkan Şengün, jandarma görevlilerinden o izleyiciyi dışarı çıkarmasını istedi. İzleyici, görevliler tarafından salondan dışarı çıkarıldı.
'Burada hukuka giriş değil, hukuka girişme var'
Çelebi'nin ardından söz alan tutuklu sanıklardan gazeteci Mustafa Balbay da tahliye talebinin 25 kez reddedildiğini hatırlatarak, ''3 gün boyunca burada Yarbay Mustafa Dönmez savunması yaptı, sorgusu yapıldı. Bu salondaki bir kişi ile ilgili soru sordunuz mu? Mustafa Balbay ile Dönmez arasındaki bağlantının kanıtı, Mustafa Dönmez'in Mustafa Balbay'ın bir yazısını kesip saklamasıdır. O zaman binlerce gizli örgüt üyesi var. Dönmez suç işlemiş olabilir ama yargılama yeri burası değil. Benim de kitaplarımda suç unsuru bulunabilir ama yargılama yeri burası değil'' diye konuştu. Siyasi iktidarın sıkıştıkça bu davada yargılananları hedef haline getirdiğini, bundan mahkeme heyetinin sorumlu olduğunu savunan Balbay, ''Ben pek hukuk bilmem. Hukuk fakültelerinde birinci sınıfta okutulan 'Hukuka giriş' gibi kitapları aldım. Burada hukuka giriş değil, hukuka girişme var'' dedi.
Soner Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanmasından bir insan olarak çok etkilendiğini kaydeden Balbay, şunları söyledi: ''Şu anda bir aile tutuklandı. Bu iddianamenin mantığına göre savcılar benim yazdığım bir kitaptan 'gizli belgeleri ifşa etmek', 'kişisel verileri kaydetmek' ve 'halkı isyana teşvik' gibi 13 ayrı suç üretebiliyor. Odatv basıldığında öğlene kadar hiçbir yerden ses çıkmadı. Hukuk bir ülkede susturucu mudur? Korku üretme aracı mıdır? Ülkeye bir gazeteci olarak hizmet etmeye çalışıyorum. Gelinen noktadaki kararımı heyetinizle paylaşmak durumunda olduğumu hissediyorum. Eğer saldırı siyasalsa ben o kazanda kaynamaya karar verdim. Bir muhabirin dün bana seslenmesi üzerine siyasete gireceğim söyledim. Ben bu ülke için demokratik, laik, sosyal hukuk devletini koruyarak siyasal zeminde mücadelemi sürdürmeye karar verdim. 'Kaderini seveceksin' derler. Madem ki kader beni buraya itti, ben de kaderimi seveceğim. Kaderimi gücüm yettiğince yönlendireceğim. Madem önümüze bu kere siyaset konuldu 'Burada da varım' diyorum.''
Adli Tıp Kurumu raporu
İkinci Ergenekon davası dosyasına gönderilen Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda, davanın sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün tutukluluk halinin hastanede tedavi görmesine engel teşkil etmediği bildirildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine ulaşan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 19 Ocak 2011 tarihli raporunda, mahkemenin 15 Aralık 2010 tarihli yazısıyla MR ve laboratuvar raporları ile 27 Ekim 2010 tarihli rapor ve diğer tedavi evrağının gönderilerek, ''kişinin hastalığının teşhisi, ayrıca halen tutuklular için ayrılmış bölümde tedavi görmesinin hayati bir tehlike oluşturup oluşturmayacağı, sanığın tutukluluk halinin hastanelerde tedavi görmesine engel teşkil edip etmediği''nin sorulduğu hatırlatıldı.
Müzekkere ile gönderilen MR tarihinin 3 Eylül 2010, CPR, sedimantasyon, biyokimya tetkiklerinin sonuçlarının 15 Eylül 2010 ve en son raporun da 27 Ekim 2010 tarihli olduğuna dikkat çekilen raporda, Ersöz'ün halihazırdaki durumu itibariyle değil, tetkikleri ve yatış evrakının ait olduğu dönemlere münhasıran görüş bildirilebileceği kaydedildi.
Spinal dar kanal nedeniyle yapılan operasyon sorası nöroşirurji açısından cerrahi komplikasyon olmadığı, diğer enfeksiyon ve tıbbi problemleri açısından takip edildiği, tekrarlayan deri, yumuşak doku enfeksiyonu saptandığı belirtilen raporda, cerrahi ve antibiyotik tedavisi uygulandığı, hastanın kayıtlarından son olarak geniş spektrumlu antibiyotik tedavisinin ardından iyileşme gözlendiğinden tedavisinin kesildiğinin anlaşıldığı aktarıldı.
Raporda, ayrıca Adli Tıp Kurumu tarafından 3 Eylül 2010 tarihinde yapılan değerlendirmede, sağ femur MR'ında aktif enfeksiyon bulgusu olmadığı, 27 Ekim 2010 tarihi itibariyle tıbbi belgelere göre hastanın aktif deri yumuşak doku enfeksiyonu olmadığı, ancak daha sonra ateş, akıntı, kızarıklık, şişkinlik gibi belirti ve bulguların ortaya çıkması halinde sağlık yardımının sağlanması gerekeceği kaydedildi. Kroner arter hastalığı tanısı olan, daha önce stent takılmış hastanın medikal tedavi ile takibinin önerildiği, son tetiklerine göre hastane şartlarında yatmasının gerektirir kardiyolojik bulgusu olmadığı belirtilen raporda, psikiyatrik konsültasyonunda depresyon ve anksiyete bilgileri olduğu tespit edilen kişinin tıbbi tedavisinin devamı ile 2-4 haftalık aralarla ayakta poliklinik kontrolleri yapılabileceği ifade edildi.
Raporda, daha sonra şu görüşlere yer verildi: ''Dosyada mevcut ve yukarıya kaydedilmiş belgeler ve tarihlerin hitamını havi olmak üzere mahkemenizce sorulduğu üzere 'tutuklular için ayrılmış bölümde tedavi görmesinin hayatı bir tehlike oluşturacak' ve 'tutuklu halinin hastanede tedavi görmesine engel teşkil edecek' tıbbi bulgu ve belge tespit edilmediği, kişinin halihazırdaki durumu hakkında görüş istenmesi halinde gönderileceği tarihe kadar olmak üzere tüm tıbbi belge ve tetkikleri ile birlikte muayene edilmek üzere kurulumuza gönderilmesi gerektiği mütalaa olunur.''
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza