Başbakan'ın Söylemleri...
Başbakan artık kendisini sanat dahil her konuda karar vermeye tek yetkili görmektedir. Başbakan’ın uygar bir biçimde içki içenlere bile tıksırıncaya kadar içiyorlar nitelemesi maddi-manevi bir hakarettir. Türbanın, Anayasa Mahkemesi tarafından serbest bırakılacağı, önce kamuya oradan liselere ve ilköğretim okullarına kadar yayılacağı görülüyor.
Seçimler yaklaştıkça, Türk siyaseti ısınıyor... Başbakan’ın söylemleri sertleşiyor, epeyce de sinirli olduğu gözleniyor.
Siyasal iktidarın seçim öncesi ve sonrasıyla ilgili önemli tasarımları var... Kısaca irdeleyelim.
Başbakan Kars’ta henüz tamamlanmamış bir heykele “ucube” nitelemesini yaptı. Bu söylemle, bütün dünyada Başbakan’ın prestij kaybedeceğini düşünen Kültür ve Turizm Bakanı Günay bu nitelemeyi tevil etmeye çalıştı. Başbakan’da “Kıvırtmaya gerek yok, ben bunu heykel için söyledim” diyerek Günay’ı yanıtladı. Başbakan Yardımcısı Arınç’ta “Allah kimseyi Günay’ın durumuna düşürmesin” diyerek Günay’ın acınacak durumuna açıklık getirdi.
Bu olay bize şunları anlatıyor:
• Başbakan artık kendisini sanat dahil her konuda karar vermeye yetkili görmektedir.
• Bu, Türk demokrasisi açısından “vahim” (ürkütücü) bir durumdur.
• Arınç’ın konuşmasıyla, Günay’ın kullanma tarihinin bittiği anlaşılmaktadır.
Türban
Türban konusunda yeniden sıcak tartışmaların çıkacağı anlaşılıyor. Neden mi? İrdeleyelim:
Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen yeni bir tasarı Meclis komisyonlarında. Buna göre, Yargıtay’da bir dava kesin olarak sonuca bağlanmış olsa da Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuruda bulunulabilecek. Böylesi yeni bir usul, Türk adalet sistemini altüst edecek bir nitelik taşımaktadır. Böylesi bir başvuru yoluna neden gidiliyor? Bu konular üzerinde hukukçular tartışırken Başbakan’ın geçen hafta Katar’da yaptığı basın toplantısı konuya açıklık getirdi. Başbakan, “Bireysel başvuruyla, başörtüsünde yeni bir süreç başlayacak” dedi. Böylece Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuru ile türbana izin verileceğini belirtti.
Erdoğan gazetecilerin, “üniversitede başörtüsü serbest, ama kamuda ne olacak” yönündeki sorularını şöyle yanıtladı.
“İleri demokrasi olarak, kamuda da türban Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuruyla çözülecek”.
Seçimlere gidilirken
Yepyeni bir aşamaya geçiliyor. Daha önce Danıştay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlar, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuru ile ortadan kaldırılmak isteniyor. Bu olabilir mi?
Bilindiği gibi referandumdan sonra Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişti. Anayasa Mahkemesi’nde daha önceden gelen 8 üyenin (Paksüt, Akyalçın, Erten, Kaleli, Perktaş, Özgüldür, Kantarcıoğlu ve Oto) türban yasağının kaldırılmasına karşı oldukları; ancak Cumhurbaşkanı Gül tarafından atanan 6 üye (Kömürcü, Altan, Üstün, Yıldırım, Necipoğlu, Tercan) ile Meclis tarafından seçilen Dursun ve Akıncı’nın türbana taraftar olduğu, belirtiliyor. Bu 8 üyeye Başkan Haşim Kılıç’ın da eklenmesiyle türbana geçit vermeye yakın duran 9 üyenin oluştuğu anlaşılıyor. Böylece, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak olan bireysel bir başvuru sonucu 8’e karşı 9 oyla türbanın gerek üniversitelerde, gerekse bütün devlet dairelerinde serbest bırakılmasının olasılığı çok güçlüdür.
Doğaldır ki, bu hareket burada bitmez, adım adım liseler, ortaokullar ve ilköğretim okullarına yayılır.
Öyle görünüyor ki, huzur ve barış önemli değildir, yeterki türban yayılsın.
Anayasa yapımı
Başbakan Erdoğan’ın bir başka açıklaması, anayasa yapımı ile ilgilidir. Başbakan “Seçimden sonra anayasayı anayasacılar değil, toplum yapacaktır” dedi. Henüz kapağı açılmamış bu kutunun ne anlama geldiği herhalde yakında anlaşılacaktır.
İçki yasağı
Başbakan Erdoğan’ın bir başka söylemi içki yasağı ile ilgilidir. Başbakan, “8 yıldır kimin yaşamına müdahale ettik, tıksırıncaya kadar içiyorlar” dediği gazetelere yansıdı.
“Tıksırmak” nitelemesinin kullanılması Başbakan’ın uygar bir düzeyde de olsa içki içenlere ne kadar karşı olduğunu, ne kadar kızdığını göstermeye yeterlidir. Bu nitelemeyi bir Başbakan’ın kullanması demokrasilerde olur mu? Bu niteleme “maddi ve manevi” bir müdahale değil midir?
Türk siyaseti ısınıyor. Bu gidişle çok ateşli, çok yakıcı bir seçim atmosferi Türkiye’yi beklemektedir...
Bir not: İhata yeteneği
Sabah’ta Emre Aköz “86 Yıldır Süren Siyasi Gözbağcılık” başlığıyla Cumhuriyet’e çatmaya yelteniyor (5.1.2011). Yanıta değmez böyle yazılar. Ama söz konusu Cumhuriyet gazetesi ve Yunus Nadi olunca iş değişiyor...
Yunus Nadi, gazetenin ilk sayısındaki başyazısında: “Cumhuriyet (gazetesi) sadece Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur” demiş.
Aköz, buna takmış, bu düşünceyi eğip büküyor. Bu başyazı, 7 Mayıs 1924’te yazılmış, henüz padişahlıktan, tek adam yönetiminden kurtulunmuş.
Saltanat ve halifeliğin geleneksel otoritesi ve egemenliğin kaynağı “irade-i seniyye”den “irade-i milliye”ye dönüşmüş. Cumhuriyetin ilanının üzerinden henüz beş ay geçmiş. O dönemde, Cumhuriyetle demokrasi aynı anlamlarda kullanılıyor...
Türk demokrasisinin gelişim tarihini anlama “ihatası” olmayanlar, ancak böyle sapla samanı karıştırırlar. Ne diyelim!..
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi