"Bedeli ne olursa olsun"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Kürt Açılım'' çalışmasında, ''son derece hassas bir bir süreçten'' geçilmekte olduğunu vurgulayarak, ''Bedeli her ne olursa olsun, süreci nihayete erdirmek bizim asli görevimizdir'' dedi. Erdoğan, Doğan Yayın Holding'e kesilen cezaya ilişkin de konuştu.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.09.2009 - 20:21

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,  AKP tarafından Parti Genel Merkezi'nde yabancı ülkelerin büyükelçilerine verilen iftar yemeğine katıldı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada "Kürt Açılımı"ndan vazgeçmeyeceklerini vurgu yaptı.

 

"Milli birlik projesi"

Başbakan Erdoğan, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasına yönelik reformlara paralel olarak ülke genelinde huzurun ve istikrarın ve bunun yanında refahın kalıcı olarak tesisi amacıyla tarihi önemde bir girişim içinde bulunduklarına dikkati çektiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bir süre önce başlattığımız 'Milli Birlik Projesi' adı altındaki demokratik açılım sürecimiz kararlı bir şekilde ilerliyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaklaşık 25 yıldır devam eden, enerjimizin ve kaynaklarımızın önemli bir kısmını tüketen problemi, demokrasi, hukuk ve insan hakları çerçevesinde kalıcı olarak çözmeyi hedefliyoruz. Tabii ki bu demokratik açılım sürecinin neleri kapsadığı konusunda sürekli olarak altını çizerek ifade etmeye gayret ettiğimiz bir şey var, o da görüşmeler devam ediyor. Bunlar terör sorununu, Türkiye'deki hak ve özgürlükler noktasındaki sıkıntıları, işsizlik sorunumuzu kapsıyor. Yani sorun alanları ile ilgili neler varsa bütün bunları kapsayan bir süreç ve bunun kısa, orta, uzun vadeli bir takvimi var. Ve bu takvim içerisinde ele alınmak suretiyle bu sorunlarla mücadelemizi kararlı bir şekilde devam ettireceğiz.
İktidarda bulunduğumuz 7 yıl boyunca bu alanda önemli reformlar geliştirdik. bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak. Ekonomik olarak geride kalmış il ve bölgelerimizi ekonomiye kazandırmak, demokratik talepleri karşılamak noktasında son derece samimi bir duruş sergiledik ve samimiyetin gereğini de yerine getirdik''

Erdoğan, bu sürecin psikolojik, sosyolojik, askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik boyutları bulunduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
''Bütün bunların enine, boyuna değerlendirmesini yapmak suretiyle bu süreci çalıştıracağız. Şimdi ise uzlaşma ile konuşarak, tartışarak, görüş alışverişinde bulunarak, herkesi ve her kesimi dinleyerek yeni, köklü ve kalıcı bir çözüm sürecini devam ettiriyoruz.
İçişleri Bakanım yaklaşık bir aydır görüşmeler yapıyor. Önerileri, görüşleri dinliyor, not ediyor. Çok önemli mesafeler kat ettiğimizi buradan ifade etmek isterim. Zira şu son bir ay içinde Türkiye'nin bu meseleyi bütün samimiyetiyle, bütün açık yürekliliğiyle tartışıyor, konuşuyor olması bize geldiğimiz noktanın ne kadar umut verici olduğunu gösteriyor.
Elbette bu sürecin karşısında duracak olanlar vardır, nitekim var. Elbette önümüze engeller çıkacaktır, nitekim çıkıyor da. Ancak biz siyaseten bize, yani AK Parti'ye bedeli her ne olursa olsun, bu Demokratik Açılım sürecini, bu Milli Birlik Projesi'ni tamama erdirmek konusunda son derece kararlıyız. Geri adım atmayacağız, taviz vermeyeceğiz, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü gözü yaşlı annelerin feryadı bizim için herşeyden daha önemlidir.''

 

"Bu proje siyaset üstü bir projedir"

Erdoğan, Türkiye'nin bu ''Kürt Açılımı' sürecini tamamlamasının ve terörün ülke gündeminden çıkmasının başta bölge ülkeleri olmak üzere tüm dünyayı yakından ilgilendirdiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Huzurunu, istikrar ve güven ortamını tam anlamıyla tesis etmiş, güçlü ekonomisiyle barışçı dış politikasıyla demokratik parlamenter sistemiyle Türkiye, sadece kendisi için değil, hiç kuşkusuz tüm bölge için, tüm dünya için bir kazanç olacak, bir denge unsuru, bir istikrar unsuru olacaktır. Gerek İran ile ilgili sorunlarda, gerek Irak ile Suriye ile ilgili, İsrail, Filistin ile ilgili sorunlarda, Orta Doğu'nun genelinde, Kafkaslar'da... Bütün bunların çözümünde Türkiye gerçekten alacağı aktif rolle inanıyorum ki o barışçı görevini yerine getirmenin gayreti içinde olacaktır.
Aynı zamanda Avrupa Birliği kazanacak bu mücadelede, Tek tek Avrupa ülkeleri kazanacak. İnanıyorum ki bu başlattığımız Milli Birlik Projesi'nin lokal etkisi olan sadece Türkiye'nin bir bölgesini, bazı illerini ilgilendiren bir reform süreci olduğuna asla inanmıyorum. Tam tersine bu süreç bölgesel meselelerin çözümüne katkı sağlayacak son derece önemli bir süreçtir.''

 

"Çözümsüzlük siyaset tarzı olamaz"

Başbakan Erdoğan, sorunları zamana bırakmak, sorunları çözümsüz bırakmak, çözümsüzlüğü bir çözüm gibi sunmanın, artık bu yeni dönemde bir siyaset tarzı olamayacağını, olmaması gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ebediyen Orta Doğu'daki sorunlarla yaşayamayız. Ebediyen istikrarsız, güvensiz, huzursuz çatışma alanlarıyla, çatışa bölgeleriyle yaşayamayız. Ben hemen her uluslararası toplantıda dile getiriyorum; bugün bazı lokal meseleler bir takım ülkelerin çok uzağındaymış gibi algılanabilir, ancak gün gelir hesap döner ve bu sorunlar tüm dünya ile o ülkeleri de olumsuz etkilemeye başlar. Diğer bir deyişle; 'Bana yönelik terör kötüdür, ona yönelik terör iyidir' şeklindeki son derece tehlikeli bakış açısının terk edilme zamanı çoktan geçmiştir. Bu noktada son dönemde uluslararası alanda olumlu gelişmeler yaşandığını da gördük. Ancak çok daha fazlasını beklediğimizi, terörle mücadelemizde çok destekleyici bir tutumun sergilenmesi gerektiğini de hatırlatmak durumundayım.''

 

Engellemek için her türla yola başvuruyorlar

Başbakan Erdoğan, başlatılan 'Kürt Açılımı'' sürecini sekteye uğratmak, toplumsal barışı tahrik etmek, zihinleri bulandırmak için her türlü gayretin gösterildiğine dikkati çekerek şöyle konuştu:
''Son iki hafta içinde tam 11 askerimiz terörle mücadele ederken hayatlarını kaybettiler. Sorumluluk taşıması gereken kesimler süreci baltalayacak açıklamalar yapıyorlar. Statükonun devamından, mevcut durumun devamından çıkar sağlamaya alışmış kesimler, Demokratik Açılım sürecinin başlatılmasına karşı çıkıyor ve engellemek için her türlü yola başvuruyor. Son derece hassas bir bir süreçten geçiyoruz ancak altını çizerek ifade ediyorum; çözüme her zamankinden daha yakınız. Çözüme yönelik umutlarımız her zamankinden fazla ve biz bu işi mutlaka çözmeliyiz diye inanıyorum. Yine söylüyorum; bedeli her ne olursa olsun, bizim partimiz bundan ne yönde etkilenirse etkilensin bu süreci nihayete erdirmek bizim asli görevimizdir. Son derece samimi hislerle yola çıktık. Kanayan bir yarayı tedavi etmek, akan kanı durdurmak, göz yaşını dindirmek için yola çıktık. Bu proje milli bir projedir, siyaset üstü bir projedir, herkesi kucaklayan, sarıp sarmalayan bir projedir. Bu büyük kardeşlik projesine komşu ülkeler başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin, tüm büyükelçilerimizin destek vermelerini arzu ettiğimizi de bu vesile ile belirtmek istiyorum. Bu bölgedeki her bir ülkenin istikrarı, refahı, kalkınması, tüm bölgenin istikrarına, refahına, kalkınmasına katkı sağlar.
Türkiye'nin terör sorunundan tamamen kurtulması, demokratik açılımlarını gerçekleştirerek huzur ve refahı kalıcı olarak sağlaması tüm bölgeye yarar sağlayacaktır.'


Erdoğan'dan basın özgürlüğü açıklaması

Basın özgürlüğü ile farklı konuları birbirine karıştırmanın doğru olmadığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Devletin kurumlarının kendilerine has yapmış oldukları rutin çalışmaları kalkıp basın özgürlüğü ile karıştırmanın doğru olmadığı inancındayım. Ben ifade özgürlüğü çerçevesinde, benim özgürlüklerime, kişisel haklarıma yapılan saldırılar karşısında çıkıp basına yönelik eleştirilerimi yaparım, yapıyorum. Basın da gayet özgür bir şekilde beni eleştirdi, eleştiriyor Ve biliyorum bundan sonra da eleştirecek. Biz eleştiriye değil, hakarete ve iftiraya karşıyız. Medyanın siyasi alanı manipüle etme gayretiyle karalama kampanyaları yapması hiçbir demokratik ülkede mazur görülemez, ancak ne benim basın kuruluşları üzerinde siyasi ya da ekonomik baskı kurma hakkım ve yetkim vardır, ne de basın kuruluşlarının kendilerini yasalar karşısında imtiyazlı görme hak ve yetkileri vardır.''

Başbakan Erdoğan, basın özgürlüğünün kimseye kanun ve hukuka aykırı hareket etme ayrıcalığı tanımadığını vurgulayarak, hukukun dışına sapanların, hukukun müeyyidelerini görmezden gelenlerin de yine hukuk çerçevesinde, hukuk dairesinde gereken sonucu alacaklarını vurguladı.

Hukukun gereği olarak gerçekleştirilen bir işlemin yurt içinde ve yurt dışında Türkiye'ye yönelik bir baskı unsuru olarak kullanılmasını son derece yanlış bulduğunu dile getiren Erdoğan, ''Türkiye bir hukuk devleti. 7 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar özgür, demokratik bir ülkedir. Ve bundan en büyük faydayı sağlayan da hiç şüphesiz özgür basındır. Meselenin başka yerlere çekilmesi, Özellikle AB nezdinde yanlış propagandayla Türkiye aleyhine bir noktaya çekilmesi son derece yanlış olur'' değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, 7 yıl önce Türkiye'de yerleşik yabancı medya mensubu sayısı sadece 35 olduğunu ve bu rakamın bugün 265'e ulaştığına dikkati çekerek, sadece komşu ülkelerden değil, Latin Amerika'dan, Uzak Doğu'dan gazetecilerin, akademisyenlerin akın akın Türkiye'ye geldiğini, Türkiye'nin gelişimini, değişimini, artan önemini ve ağırlığını yerinde incelediğini ifade etti.

 

"AB üyeliği önceliğini koruyor"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin stratejik hedefi konumundaki AB'ye üyeliğin gündemlerindeki önem ve önceliğini koruduğunu söyledi.

Bu hedef doğrultusunda bugüne kadar birçok kapsamlı reform çalışması gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, ''Tam üyelik müzakerelerimizin sağlıklı ilerlemesini temin etmek sadece Hükümet olarak değil toplum olarak da önceliğimizdir. AB müzakerelerini; tarihimizin en büyük demokratik açılımlarından biri olarak görüyor, bu şekilde önemsiyor ve bu anlayışı da sürdürüyoruz. Fakat Avrupalı dostlarımızın bu süreçte Türkiye'ye yardımcı olmayışları, altını çizerek söylüyorum; bizim buradaki işimizi de zorlaştırıyor'' diye konuştu.

Üyeliğin Türkiye'ye getireceği yükümlülüklerin bilincinde olduklarını ifade eden Erdoğan, Avrupa tarafının da bu süreçte yükümlülüklerini yerine getirmesini ve verdiği sözlerin arkasında durmasını beklediklerini ifade etti.

Nobel Barış Ödülü sahibi Marti Ahtisaari'nin başkanlığını yaptığı ve birçok değerli devlet adamının da yer aldığı Bağımsız Türkiye Grubu'nun raporuna değinen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Rapor Türkiye'ye yönelik Avrupa'da kimi liderler tarafından sergilenen yaklaşımın AB'nin temel ilkelerine ters düştüğünü açıkça belirtiyor. Tamamen siyasi mülahazalarla, tamamen oy kaygısıyla yapılan açıklamalar, ortaya konulan tavırlar, Avrupa'nın geleceğine hizmet etmiyor. Tam tersine tarihi birer hata olarak Avrupa'nın ve dünyanın geleceğini tehdit ediyor. Bu noktada herkesi sorumlu olmaya, samimi olmaya davet ediyorum.''

 

"Kıbrıs'ta çözümden yana tavrımız devam ediyor"

Başbakan Erdoğan, Kıbrıs'ta çözümden yana tavırlarının devam ettiğini belirterek, ''Güney Kıbrıs hala bunu sektelemeye, engellemeye bütün gücüyle gayret ediyor, ama biz çözümden yanayız. KKTC'nin ve Türkiye'nin çözümden yana tavrının, buna karşılık Rum Kesimi'nin çözümsüzlükten yana tavrının dikkatlerden kaçmadığına inanıyorum'' dedi.

Türkiye'nin 2009-2010 yılları için Birleşmiş Milletler Güvelik Konseyine geçici üye seçildiğini anımsatan Erdoğan, BM nezdinde İspanya'yla başlatılan Medeniyetler İttifakı projesini de aynı kararlılık içerisinde sürdürdüklerini söyledi.

Bölgedeki ülkeler arasındaki ihtilafların çözümü için büyük gayret gösterdiklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bu çalışmalarımız kararlı bir şekilde devam ediyor. Irak'ın kalıcı istikrara kavuşturulması gayretleri, Orta Doğu'da adil ve kapsamlı barışın sağlanması, gerek Afganistan'da gerek Pakistan'da güvenlik ve kalkınmanın tesisi, Kafkaslar'da istikrar çalışmaları. Bütün bunların içerisinde Hükümetimiz dış politika anlayışı içinde elinden gelen gayreti gösteriyor'' diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler