Bir bilinmez denizin suları

Adnan’ı Cebeci Asri Mezarlığı’na yüreklerinden kopan bir parça gibi bıraktı şair kardeşleri. Sonra yine birbirlerine sığındılar...

Yayınlanma: 17.01.2014 - 09:18
Abone Ol google-news

“Adnan’ın ilk şiirini yayımladığı 70’li yılların ortalarında, öldürülmekten çok, arkadaşlarımızın öldürülmesinden korkardık. Arkadaşlarımız öldürülüyordu biz yaşarken. Ölüm ancak bir başkasının üzerinden tarif edilebilen bir yokluk duygusuydu” diyor 12 Aralık’ta çıkan yazısında Akif Kurtuluş…

Adnan’ı Cebeci Asri Mezarlığı’na yüreklerinden kopan bir parça gibi bıraktı şair kardeşleri. Sonra yine birbirlerine sığındılar. Adnan, Behçet Ağabey’den sonrasını da aynı böyle anlatırdı.

“Biliyor musunuz biz, yirmili yaşlarımızda yüksek sesle konuşmayı seviyorduk. Hayat o kadar gürültülüydü ki, sesimizi duyurmak için bağırmak zorunda kalmıştık. Bir tek Adnan susuyordu. Biz onun sustuğunu zannedecek kadar acemiydik, o, sustuğunu bir anlayan çıkar umuduna yapışacak kadar saf. Bunu, Unutmak Suları’yla başlayan şiir yolculuğu fazlasıyla anlatıyor bize. Sürekli kendi kendine konuşan, sözcüklerden başka hiçbir arkadaşı olmayan bir çocuk var orada. Kendi uğultusuna kimseyi ortak etmeyen, yalnızlığına kimseyi bulaştırmayan bir çocuk” diyor Akif.

Ben de yarı münzevi olduğum için Adnan en çok beni bulaştırmıştı yalnızlığına. Geceleri çalan telefonlarla parçalanmış aşklar, dağınık hayaller ve bir büyük kardeşlik içinde kalırdık.

Bazen Kuzguncuk’ta susmak için buluşurduk. Hep dikkatimi çekerdi konuşurken düştüğü sessizlik parçaları. Yumuşacık bir sesle konuşurken birden susardı. Birkaç saniye. Sanki sessiz bir dalga yüzüne çarpmış gibi. Bir bilinmez denizden gelen bir dalga. Gözlerinin içi ağır bir şiirle dolardı. Merak eder soramazdım, bu şiiri yazmadan unutacak mısın Adnan? Yoksa o şiirindeki gibi, bir kış gecesi çağrılan o taksiden sonra, ya geri gelmezse ömrümüz.

“O okulun öğrencileri, bir gün mezun olmak için kaydolmazlar oraya. Adnan’ın da sahiplendiği edebiyat terbiyesi, öğrencisine ‘şair’ lisansı vermez. Bir şiirle bir ömür boyu yaşamakta neşe bulmasını, acısıysa eğer ona da katlanmasını bilen tevekkül sahibidir onlar. Onlara, tek bir şiirle hayatın hakkını vermek için yaşamak, fazlasıyla yeter. Bırakın bir tek şiiri, tek bir sözcüğü bile değiş tokuş etmezler. Adnan’ın genç kardeşleri, dönüp buraya bir daha baksın isterim” diyor Akif.

Daracık, akasyalı, kömür kokan sokaklar. Birbirleri için yaşayan çocuklar. Hayatın ve şiirin bir ahlak olduğunu kendi bedenlerini harcayarak anlatan bu çocuklara iyi baksın genç kardeşleri. Bu sahiciliğe, bu sessiz ve onurlu müziğe.

“Behçet gittiğinde Erhan gitmeyi kafaya koymuştu. Bunu Adnan’la paylaşıyorum. Erhan gittiğinde de Adnan valizini toplamaya başlamıştı. Ne mi vardı o valizde? En büyük aşkı edebiyat. Sadece çok geç tanıdığı için hayıflandığı Filiz, en yeni ve en küçük arkadaşı Elif. Hazal tabii ki. 10 Ocak 2014 akşamı Acil Servis’in raylı kapısı açılıp Filiz’i gördüğümde anladım ki Behçet, Erhan ve Adnan aslında aynı gün bizi terk ettiler” diyor Akif.

Adnan’ın Behçet derken sesinde dayanılmaz bir acı olurdu. Ahmet Erhan ölünce kendini tam anlamıyla parçaladı. Eve kapandı. Sonra sadece şiir olarak göründü sanki. Son zamanlarda bir yere de yazdı bunu, artık çevresindeki her şey sanki şiir olmuştu ve bir beyazlıkta dolaşır gibi hafif ve mutluydu.

Gülsün diye hastaneye bir oyuncak kutup ayısı götürdüm. “Hakan gelir, gider ve adsız bir ayı başıma kalır” diye mesajlar atmaya başlamıştı. Ayının adı üzerine spekülasyonlarımız kısa sürdü. Adı Ayrılıkmış Adnan. Mevsimlerden bir bilinmez denizmiş, tıpkı o çok sevdiğim şiirindeki gibi kalmışız:

“mevsimlerden denizi / inceliklerden en çok geçmişi özlediniz / sevgiyi kavramanın ağırlığı başlayınca / bizim gibi kaçmadınız / belki biraz ağladınız / bir gözyaşı izi boyunca kanadınız / akşamlar ve parklar arasında / dünyaya en çok siz yaraştınız / şimdi sizi çok özlemişiz / bir akşam bize gelirseniz / geniş koltuklarda oturur susarız.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon