Bir Hollywood fabrikasyonu

Amerikalı biyografi yazarı C. David Heymann, kapsamlı ve zengin Elizabeth Taylor biyografisinde Hollywood'un bu ünlü yıldızını tüm yönleriyle ele alırken büyük ölçüde tanıklıklardan yararlanıyor.

Bir Hollywood fabrikasyonu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.08.2012 - 08:55

Yakın geçmişimizin en popüler dizilerinden Sex and the City'nin dört kadın kahramanından biri olan Charlotte, dizinin bir bölümünde bebeğini düşürür. Büyük çabalar sonucu hamile kalmıştır, bu bebeği özlem ve hevesle beklemektedir; dolayısıyla derin bir depresyona girer. Tek yaptığı, kanepede oturup gözlerini televizyona dikerek kanal değiştirmektir. Bir gün yine aynı şeyi yaparken E! kanalının Gerçek Hollywood Hikâyesi serisinde yayımlanan bir Elizabeth Taylor belgeseline denk gelir. Belgeselin dış sesi Taylor'ı 'Hollywood'un hazinelerinden, yetenekli, cesur ve yaşam savaşını kazanan bir kadın' şeklinde tarif etmektedir. Programın devamındaysa şu sözlere yer verilir: 'Elizabeth gırtlak ameliyatı geçirdi, üç gün boyunca ölümün kıyısında dolaştı. Elizabeth Taylor'ın hikâyesi bir destan ve ilham kaynağıdır.' Ardından Taylor'ın sesi duyulur: 'Şimdi cesaret ve kurnazlık zamanı!' İzlediği bu program Charlotte'un kendini toplamasını ve hayata yeniden tutunmasını sağlar.

Tıpkı bu kurmacada olduğu gibi gerçek hayatta da Elizabeth Taylor yaşamı boyunca, özellikle Amerikalı kadınlar için ilham kaynağı olmuş bir Hollywood figürüdür. Üstelik bunu yalnızca yükselişi ve parlak kariyeriyle değil, zaafları, hataları, bağımlılık ve hastalıklarıyla da yapmış, her düşüşünde yeniden ayağa kalkışın sembolüne dönüşmüştür. Belki Marilyn Monroe gibi genç yaşta ölseydi, sadece uzak bir efsane olarak kalacaktı ama kadınlar onun yaşlılığına, kilo alışına, defalarca evlenişine, maço erkeklerin peşinde koşuşuna, çocuk sahibi oluşuna tanıklık ettiler; dolayısıyla ışıltılı dünyasına rahatça girebilmek için her türlü sebepleri vardı.

New York Times yazarı C. David Heymann'ın hazırladığı Elizabeth Taylor biyografisi bize bu sıradan ama sıradışı Hollywood yıldızının hayatını tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Öncelikle Heymann'ın dersine son derece iyi çalıştığını belirtmek gerek; sayısız tanıklık, anekdot, ayrıntı ve dedikodudan oluşan kitap, bize ne kadar özenli ve kapsamlı bir araştırma sürecinin sonucunda ortaya çıktığını açıkça gösteriyor. İkinci olarak, yazarın tarafsızlığını da vurgulamalıyız; kendisi Taylor hakkındaki son derece olumsuz, hatta neredeyse aşağılayıcı kimi izlenim ve yorumlara da yer vermekten çekinmemiş. Bunun okur olarak beni epey etkilediğini söyleyebilirim; ne de olsa parlak bir Hollywood simasını düşmansız hayal etmek mümkün değil.

DAİMA ÜNLÜ

Kitap, Taylor'ın herkesçe bilinen alkol ve ilaç bağımlılığının iyice ilerlediği, dolayısıyla o sıralar 51 yaşında olan oyuncunun Betty Ford Uyuşturucu ve Alkol Rehabilitasyon Merkezi'ne yattığı dönemle açılıyor. Fakat hemen ardından en başa dönerek 'Hollywood'un Menekşe Gözlü Divası'nın hayatını kronolojik sırayla takip ediyoruz. Çirkin bebekliği, baskın ve hırslı annesi, eşcinsel eğilimleri olan sessiz sedasız babası derken Taylor ailesinin İkinci Dünya Savaşı arifesinde İngiltere'den Amerika'ya taşınmasıyla birlikte Elizabeth çocuk oyuncu olarak Hollywood'a adımını atıyor. Yalnız burada, Taylor'ın hemen keşfedilen olağanüstü bir yetenek olmadığını belirtelim: Annesinin yoğun çabasıyla Universal Stüdyoları'nda yapılan ilk oyunculuk denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyor ancak sonradan, MGM'yle ilk sözleşmesini imzalamasıyla birlikte oyunculuk kariyeri başlıyor.

Taylor'ın bundan sonraki hayatı biraz da dünyanın en büyük sinema endüstrisi olan Hollywood'un işleyişine ve kurallarına ışık tutuyor. Çocuk film yıldızı olana kadar başka küçük kızlarınkinden farklı bir hayat sürmeyen Elizabeth, ilk sözleşmesinden sonra hayatı boyunca Hollywood'un malı olarak kalıyor. Geriye dönüp baktığında 'Ünlü olmadığım bir günü anımsamıyorum' diyen oyuncu, yalnızca işiyle değil özel hayatıyla da tipik bir Hollywood ürünü olarak yaşıyor.

Kariyerinin başında şöhret basamaklarını tırmanmak için göğüs büyütmeden ata binmeyi öğrenmeye her türlü zahmete katlanan Elizabeth ilk önemli çıkışı Büyük Yarış filmiyle yapıyor: 'Kamerayla Elizabeth arasında büyülü bir şey vardı. George Cukor yıldızı seçenin kamera olduğunu söyler. Kameranın kimi seveceğini önceden bilemezsiniz. Büyük Yarış'ta kamera Elizabeth Taylor'a bayıldı. Ve bu durum böylece onlarca yıl sürdü.'

Bu sözler, Taylor'ın oyunculuk kariyerini doğru anlamak açısından önemli; çünkü belki de ondan çok daha yetenekli aktrisler bugün çoktan sinema tarihinin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitmişken, Taylor hayranlığı kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ediyor. Bunun asıl sebebiyse, 'yetenekteki eksiğini enerjisi, inanılmaz öğrenme isteği ve başarma hırsıyla kapatması.' Tabii bir de genç kızlık çağına girmesiyle birlikte hem kamera karşısında hem de gündelik hayatında kadınlığın imkânlarını keşfetmiş olması. Onunla ilgili yorumların birçoğu, ideal fiziksel ölçülere sahip olmadığı halde daima seksapelinin ve bakışlarının ön planda olduğu yönünde. Çocukken bile yaşından büyük göründüğü için erken serpilmesi ve kadınlığa erken geçiş yapması ona Hollywood'da önemli bir avantaj sağlıyor.

Elizabeth Taylor'un karakteriyle ilgili değerlendirmelere baktığımızda ortaya pek de iç açıcı bir tablo çıkmıyor. Sıradan insan hayatının gerçeklerinden çok küçük yaşta uzaklaştığı ve bir daha o gerçeklere geri dönmediği için içinde bulunduğu kurmaca Hollywood dünyasına uygun şekilde kaprisli, hırslı, açgözlü, şımarık, her şeyi kendine hak göreni, maddiyatçı, mücevher delisi film yıldızı kimliğine bürünmekte tereddüt etmiyor: 'Çocukluğundan beri bütün evren önünde eğiliyordu. Eşi benzeri yoktu. Yıllar içinde şımarması için yeterince sebep mevcuttu. Örneğin halktan soyutlanmış bir şekilde yaşıyordu. Kendine hayali bir dünya, 'Elizabeth'in özel dünyasını' kurmuştu.' Kleopatra filminde onunla birlikte çalışan Elmo Williams da benzer bir yorum yapıyor: 'Korkarım benim Liz'le ilgili anılarım pek iç açıcı değil. Asla normal bir insan gibi yaşamamıştı. Çocukluğundan beri bir film yıldızıydı. Kavram olarak sıradan bir insanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Kleopatra'da neler çektiğimizin farkında olduğundan kuşkuluyum. Çünkü kendisi tamamen büyük ve kaprisli yıldız rolünü oynamakla meşguldü.'

Yoktan var olan yıldız


Hayatı boyunca yedi erkekle sekiz evlilik (Richard Burton'la iki kez) yapan Taylor'ın özel hayatına baktığımızda da mutluluk ve huzuru bir türlü bulamadığını anlıyoruz . Ünlü yıldızın genellikle maço, kaba, kendini beğenmiş, onu aşağılayan, itip kakan, alkol ve ilaç bağımlısı -ki Taylor'ın kendi bağımlılıklarını da bitmek bilmeyen ağrı ve hastalıkların yanı sıra bu erkeklere bağlayabiliriz- kişilere meylettiğini görüyoruz. Tabii arada İngiliz oyuncu Michael Wilding ve Eddie Fisher gibi yumuşak başlı, sakin, boyun eğen erkekler de var ama Elizabeth belli ki 'ufalayabileceği' adamlardan özellikle nefret ediyor. (Bu nefrette, geçmişindeki sakin ve ilgisiz baba figürünün önemli bir payı olduğu açık.) Güç savaşları üzerine kurulu dünyasında, kariyer cephesinde herkesi kendine kul etmeyi tercih ederken duygusal ilişkilerinde mazoşist bir role bürünüyor.

Yaşamı boyunca ilgi odağı olan ve bu ilgiden yoksun kalmanın hayalini bile kuramayan, hastalıklarını dahi dikkat çekmek için kullanan Taylor'ın asıl çöküşü 70'lerin sonlarında yani yaşının ilerlediği, müthiş bir hızla kilo almaya başladığı, ışığını kaybettiği, film tekliflerinin giderek azaldığı ve ünlü oyuncunun kendisini sosyete davetlerine verdiği yıllarda başlıyor. Yine de bunu bir çöküş olarak değerlendirmek ne kadar doğru, emin değilim. Çünkü yaşını başını almış, tabii bu arada fiziksel özellikleri de olumsuz yönde değişmiş her sinema yıldızı, eğer o güne dek oyunculuğunu büyük ölçüde dış görünüşüne dayandırdıysa ve yönetmenlik, yapımcılık, eğitmenlik gibi bir başka yeteneği de yoksa kendini hayır gecelerinde ve yardım balolarında bulacağını bilir. Fakat bu, Taylor'ın 80'lerin başında son bir çıkış yolu olarak tiyatroya yönelmesinin ve orada da başarısız olmasının ne kadar acıklı göründüğü gerçeğini değiştirmiyor.

Elizabeth Taylor tarzı kadınlar, bugün olduğu gibi geçmişte de daha çok güzellikleri ve güçlü duruşlarıyla hayranlık uyandırıyorlardı. Tabii erkekler nezdinde bir de geleneksel kadınlık rollerini benimseme -yani kocaya milyon dolarlık kolye aldırıp karşılığında birkaç tokat yemeyi göze alma- hevesleriyle. Taylor'ın kendini yoktan var ettiği kesin ama bunu yaparken kendi yeteneğinden ziyade insan kullanma becerisinden yararlandığı da görülüyor. Kitaptaki yüzlerce yorumdan belki de en gerçekçisi, Taylor'ın litograf tablosunu yapan ünlü sanatçı Andy Warhol'unki: 'Yıldızlar yıldızı olduğunun çok fazla farkında. İmparatoriçe olabilir ama onda bayağılığa kaçan bir ucuzluk da var. Rol yapabiliyor ama birinci sınıf bir aktris de değil. Enerjisi var ve para eden yönü, kameranın yakın çekimlerde yüzüne tutulması. Onu bu noktaya gözünün menekşe rengi, saçının siyahlığı ve cildinin kusursuzluğu getirdi. Filmlerini görmeye gidenler bunun için para veriyorlar. Hollywood'un yıldızlar geçidinin son yıldızı' ya da Phil Stern'ün deyimiyle 'tam bir Hollywood fabrikasyonu.'

Elizabeth Taylor/ C. David Heymann/ Çeviren: Feride Nilgün Aras/ Turkuvaz Kitap/ 480 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler