Biri Bizi Gözetliyor... Telekulak Yetmedi Telegöz...
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2010 yılı performans raporunda, kısa adı MOBESE olan Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu’nun, Kent Güvenlik Yönetim Sistemi içerisinde, ülke genelinde yaygınlaştırılarak yürütüleceği ifade edilmiştir. Bu bağlamda bulvar, cadde, sokak ve kavşaklardaki trafik hareketlerinin izlenmesi, buraların daha güvenli hale getirilmesi ve asayiş boyutu yönünden suç ve suçlulukla etkin mücadele için, kamera kaydına dayalı görüntülü bir veri tabanı oluşturan MOBESE, birçok ilden sonra ekim ayı içerisinde Ankara’da da faaliyete geçirilmiştir.
MOBESE; kamu düzeninin korunması, toplumun huzur ve güvenliğinin sağlanması ve suçla mücadele söylemleriyle olağanüstü dönemleri anımsatırcasına, güvenlikle ilgili genel hükümlere dayalı olarak uygulamaya sokulmuştur. Hukuksal altyapı oluşturulmadan, teknolojik gelişmelerden etkin yararlanma anlayışı, ülkemizde doğal bir davranış modeli olarak kanıksandığı için, herhangi bir tepki ortaya çıkmamıştır. Hukuksal güvenceler, bütünüyle uygulama sırasında özel yaşamın korunacağı vaatlerine ve kurumların iç denetimine terk edilmiştir. Özel yaşam da dahil olmak üzere temel hak ve özgürlüklere bu yolla getirilen kısıtlamanın, mutlaka hukuk devleti ilke ve kurallarına uygun yasal bir dayanağının bulunması gerektiği göz ardı edilmiştir.
MOBESE üzerinden ulaşılan verilerin işlenerek, buradan anlamlı sonuçlar elde edilip, olaylara da anında müdahale yoluyla, suç ve suçlulukla etkin mücadele yapılacağı söylemi, kitleler üzerinde etkileyici ise de, hukuksal dayanağı ihmal edilen bu sistem, hukuksal güvenlik açısından son derece sakıncalıdır. MOBESE yoluyla elde edilen kayıtların, özel hukuk yanında, ceza ve disiplin hukuku ile idari yönden hukuksal değerinin ne olduğunu, hangi görüntülü kayıtların kesin olarak MOBESE yoluyla elde edildiğini, bu kayıtların açıkça hangi sınırlı durumlarda kullanılabileceğini, hangi birimlerle paylaşılabileceğini, ne kadar süreyle saklanabileceğini, yine sabit kameraların hangi ölçütlere göre nerelere yerleştirileceğini, seyyar kameraların hangi durumlarda nasıl kullanılabileceğini ve benzeri konuları açıklığa kavuşturan, aksi hareketler için de, caydırıcı ve etkin yaptırımlar içeren, kişisel verilerin korunmasına yönelik bir yasa çıkarılmamıştır.
Siyasi iktidarın, 2010 anayasa değişiklikleri sırasında üstelik fişlemeye hayır sloganını da kullandığı hatırlandığında, şu an ki durum itibarıyla MOBESE yoluyla ülkemiz yeni ve daha kapsamlı ikinci bir telekulak ve fişleme skandalı ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu kez telekulaktaki sesli, fişlemedeki yazılı kayıtların yanına, MOBESE yoluyla elde edilsin veya edilmesin, her durumda MOBESE adı kullanılarak, görüntülü kayıtlar da eklenebilecektir. Sabit MOBESE yanında seyyar MOBESE de süreçte olabildiğince artabilecek, herkes adeta teknik takibe alınabilecektir. Sonuçta 70 milyon için süresiz ve görüntülü olarak, kayıt altında bir yaşam söz konusu olabilecektir. Bu durum yapılan başvurulara rağmen, şu ana kadar adli denetimden özellikle kaçırılan, ancak 70 milyonun izlenmesine yönelik alındıkları 2008 yılında kamuoyuna yansıyan, MİT ve EGM tarafından suç öncesi (istihbari) aşamada yargıç kararlarıyla sağlanan sonuçların, üstelik artık yargıç kararına bile gerek duyulmadan elde edileceği ileri bir adıma dönüşebilecektir.
Belirli kişi veya kuruluşlara en yakın bulvar, cadde, sokak veya kavşaklar üzerine kurulabilecek ya da fiili durum yaratılarak konuşlandırılabilecek bu sabit (kablolu) ve seyyar (kablosuz) sistemle, anılan kişi veya kurumlar için sürekli bir gözetleme hali de ayrıca söz konusu olabilecektir.
Temel hak ve özgürlükler olağanüstü dönemlerde, iktidarın silah zoruyla yarattığı baskıyla, şiddetle ve zor kullanılarak; üniformasız dönemlerde ise, iktidar gücünün silahsız baskısıyla, ayrıca topluma yönelik etkin söylemlerle yaratılan beklentiler sonucu hak arama bilincinin ortadan kaldırılmasıyla, yine hukukun dışlanmasıyla, ihlal edilmekte ve her iki durumda da aynı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Geçmişte yaşadığımız sokağa çıkma yasakları ile günümüzdeki hukuksal altyapı sağlanmadan herkesin başına kamera yönelterek sokağa çıkmanın serbest bırakılması karşılaştırıldığında, bu iki durum arasında hukuksal sonuçlar yönünden özde bir fark bulunmamaktadır. Günümüzde, insan haklarının bu denli korumasız kılınmasının kanıksanması ve hiçbir tepkinin ortaya çıkmaması oldukça dikkat çekicidir.
Kuşkusuz teknik gelişmelerden mutlaka yararlanılmalıdır. Ancak bu yapılırken telekulak skandalından sonra şimdi ikinci bir perdenin açılmaması, MOBESE’nin telegöz olarak sürdürülmemesi için, öncelikle ve ivedilikle temel hak ve özgürlükleri, bu bağlamda özel yaşamı güvencesiz kılmayacak ve sistemin kötüye kullanılmasını engelleyecek, etkin bir hukuksal altyapının gerekli olduğu hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak MOBESE kuralsız bir ortamda devreye sokulduğu için, telegöz niteliğine bürünmüştür. Bu kuralsızlığı, ileri sürülebilecek hiçbir gerekçe haklı gösteremez. Hukuk, arkadan dolanılacak ya da sonradan devreye sokulabilecek bir konu olarak görülemez. Hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin etkin koruma ve güvencelere bağlandığı bir kurallar rejimi olduğu asla unutulmamalıdır.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev