'Bu proje milletin projesidir'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, halk oylaması hakkında hiç bir zaman ''güven oylaması'' şeklinde bir ifade kullanmadığını belirterek, '' Hiç bir zaman bunu bir güven oylamasına dönüştürmediğim gibi, çünkü bu partinin Başkanı bensem, Başbakanı bensem burada da benim sözüm geçer, bunun bir AK Parti projesi olmadığını defalarca meydanlarda söylüyorum'' dedi.

'Bu proje milletin projesidir'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.08.2010 - 05:51

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'la İstanbul Grubu Dostluk Derneğinin Sütlüce'deki Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği iftara katıldı. Çorum'daki programı nedeniyle iftara gecikmeyle katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, hizmet, dava, mücadele ehli olmanın gerçekten büyük bir meziyet olduğunu, Türkiye'nin bugün ulaştığı seviyenin de kendisini milletine adayan, özellikle kendisini milleti için adeta hizmetkar kabul eden insanların, gönül insanlarının ortaya koyduğu ürün olduğunu dile getirdi. ''İnsana ve insanlığa hizmet etmek bizim için aslında bir yaşam gayesidir. Siyasetin de asıl gayesi budur'' diyen Başbakan Erdoğan, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel alanda emeğini, alın terini, gönlünü ortaya koyanların her türlü takdiri hak ettiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, ''Gönül ehli olan kardeşlerimle bir araya gelmek, bizim de aşkımızı, şevkimizi şüphesiz ki artırıyor. Farklı alanlarda, farklı kurumlarda, farklı kulvarlarda olmak bir ayrılık göstergesi değildir. Hedef aynıysa amaç aynıysa herkesin gayreti ortak amaca hizmet verir'' diye konuştu.

Geçmişte bunun çok farklı yaklaşım tarzlarının görüldüğünün, yaşandığının altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Yani siyaseti bir din gibi gösterme yanlışı içerisine girildiğini gördük. Böyle bir değerlendirmenin içine girmenin yanlışlarını gördük. Tabii ki bunun bedelini de çok ağır ödedik. Belki de bu 38 sene değil, çok daha erken, çok daha kısa bir zamanda mesafeler katedilebilirken bu mesafelerin gecikmesinin altında yatan gerçek de bu oldu. Bunun bedelini, faturasını çok ağır ödedik. Ve bunu bizzat bizler yaşadık. Ve şu anda bile bizler kalkıp kimseyle bir din tüccarlığı yarışı içerisine giremeyiz. Buna hakkımız yok. Biz siyasi mücadelemizi veririz. Ve siyaseti de bu ülkede 73 milyon insanın emrine amade kılmanın gayreti içerisinde olduk. Aslolan budur. Hangi inançtan, hangi gruptan olursa olsun bu işin aslı budur. Şöyle geçmişimize baktığımızda, Osmanlıya baktığımızda, Osmanlıyla Cumhuriyetin kuruluşundaki o kırılma noktasına baktığımızda Osmanlı bunu aşabilmiş. Ama Cumhuriyet dönemine geldiğimizde bunun aşılamadığını görüyoruz. Osmanlı düşünce özgürlüğünden korkmamış, inanç özgürlüğünden korkmamış. Korkmadığı için de her türlü özgürlüğü vermiş. Ama şu anda bize gelene kadar ne yazık ki bu özgürlüklerin verilmediğini görüyoruz. Bunun bedellerini hep bizden önceki kuşaklar da ödedi, biz de ödedik ve hala bunu ödetmeye gayret edenler de bu ülkede yok değil, var. Fakat artık bu kuşak inşallah buna fırsat vermemenin mücadelesini veriyor. Şimdi bizim gayretimiz, işte bu kapıları açmak için.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül'de yapılacak halk oylaması nedeniyle bir süredir çeşitli illeri ziyaret ettiğini ve vatandaşlarla bir araya geldiğini de hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şu ana kadar 22 ilimize gittik. Ramazan içinde de 4 ilimizde milletimizle kucaklaşma fırsatım oldu. Çok şükür Ramazan huzurunun, Ramazan bereketinin gittiğim her yerde atmosfere hakim olduğunu, dayanışmanın, kardeşliğin, paylaşmanın en samimi şekilde yaşandığını oralarda bizzat müşahade ettim. Şunu açıkça ifade etmek isterim, aziz milletimiz dünyada belki de hiç bir ülkesine, milletine nasip olmayan son derece değerli ve son derece köklü hasletlere sahip. Dünyada yaşanan çok hızlı değişime rağmen bizim milletimiz bir yandan değişimi yakından takip ederken diğer yandan kökleriyle arasına asla mesafe koymuyor. Bizi var eden, bizi biz yapan ve kökü derinlerde olan kültürel özelliklerimiz milletimizle bizi bir arada tutuyor. Kökü mazide olan ati işte bu nesil ve gelecek kuşaklar olmalıdır. Bunu anlatmaya mecburuz. Çok şükür tarihimizde yaşanan tüm acılar, tüm afetler, tüm acılar birlik ruhuyla dayanışma ve kardeşlik ruhuyla aşılır ve aşılıyor.''
 

Marmara depremi

Bugünün 17 Ağustos Marmara depreminin 11'inci yılı olduğunu da hatırlatan Erdoğan, Sakarya, Kocaeli, Yalova, Düzce ve İstanbul'un 17 Ağustos depreminin yıkıcı etkisini yaşadığını vurguladı. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''1999... 11 yıl geçti. Ölenlere Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara Allah'tan şifalar diliyoruz, geride bıraktıkları ailelerine sabırlar diliyoruz. Fakat o çöken yerler, o unutulmaz felaket manzarasına rağmen milletçe umudumuzu hiç kaybetmedik, çaresizliğe de asla teslim olmadık. 'Daha iyisini yaparız' dedik ve el birliğiyle umudu ve heyecanı yeniden çoğalttık. Önceki gün Sakarya'daydım, bir yeni Sakarya meydana geldi. Orada Sakarya halkıyla bütünleştik. Yarın inşallah Kocaeli'deyim. Kocaeli'nin de inşallah nasıl yeniden inşa edildiğini, o deprem bölgelerinin nasıl yeni bir şehir anlayışıyla ayağa kalktığını görürüz. Bir ay kadar önce Yalova'da temaslarım oldu. Orada da aynı şekilde. Hem bu üç ilimiz hem de İstanbul'un depremden etkilenen kesimleri, yaptığımız yatırımlarla farklı bir çehreye kavuştu. Daha sağlam ve daha sağlıklı yapılarla adeta yeni bir başlangıç yaptılar. Tabi insanımızla ilgili sıkıntılarımız yok mu, var. Nedense insanımız 'yarın deprem olacak, bu ev yıkılacak' dense 'gel sana yeni bir ev yapalım, oraya taşın' dediğimiz zaman, 'hayır, ben oraya taşınmam' noktasında, böyle bir yapısı var. Bunu tabii aşamıyoruz. Bu da insanımızın yapısında ne yazık ki var. Biz de diyoruz ki 'bunu aşalım'. Dün akşam hatta bir televizyon programında buradan çağrımı yaptım. Aslında umutsuzluk bizim kitabımızda asla kendisine yer bulamaz. Değerli arkadaşlarım, biz bahanelerin arkasına sığınan bir millet değiliz. Biz mazeretlerle avunan bir millet hiç değiliz. Bizim anlayışımızda hiç bir mazeret başarının yerini tutmaz, tutamaz.''

Pakistanlı afetzedeler için yardım kampanyası

Başbakan Erdoğan, vatandaşlara bir çağrı yapmak istediğini de belirterek, kardeş ülke Pakistan'ın bir kaç haftadır sel afetiyle boğuştuğunu hatırlattı. Büyük bir afete dönüşen sel baskınlarında yaklaşık bin 500 kişinin yaşamını yitirdiğini, 2 bin kişinin yaralandığını, yaklaşık 900 bin evin tamamen veya kısmen yıkıldığını kaydeden Erdoğan, 14 milyon insanın felaketten olumsuz etkilendiğini ifade ederek şöyle devam etti: ''Felaketin olduğu ilk andan itibaren Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığımız ile Kızılayımız derhal harekete geçti, yardım ekipleri bölgeye sevk edildi, ilk etapta felaket bölgesine 140 ton yardım malzemesi ulaştırıldı. Yaklaşık 10 milyon dolar nakit olarak acilen gönderdik. Ayrıca Kızılay 18 Ağustosta 105 tonluk bir yardım daha gönderecek. 2 sahra hastanesini acilen Pakistan'a gönderiyoruz. 19 Ağustosta ise selzedelerin orta dönem barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olmak için 2 bin 500 adet prefabrik konut yola çıkacak. Sel felaketi, etkisi azalsa da maalesef halen devam etmektedir. Ve mağdur olan insanların dramı giderek daha büyük soruna dönüşmektedir. Salgın hastalıklar, açlık, susuzluk, evsizlik ciddi bir insanlık dramı yaşanmasına sebep oluyor. Bu yüzden devlet olarak yaptığımız yardımların milletimizin desteğiyle daha büyük bir dayanışmaya dönüştürmek istiyoruz. Sizlere Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığı olarak bir yardım kampanyası başlattığımızı duyurmak istiyoruz.''

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hızla, bu hafta sonu itibarıyla Pakistan için bir kampanya yapacağını belirterek, ''Ben banka hesap numaralarından sadece bir tanesini burada belirtmek istiyorum. O da değerli arkadaşlarım, Ziraat Bankası hesabı olarak bu hesabı sizlere vereceğim. Bu hesap numarasına bu noktada her türlü nakit yardımlar gönderilebiliyor. Bu yardımlarla beraber toplanan yardımları, süratle bizler Pakistan'a ulaştıracağız'' diye konuştu. Bu yardımların bir kısmını, Kızılay eliyle afet bölgesinde kullanmak istediklerini belirten Erdoğan, ''Çünkü aynı noktada da orada bizim elimizden bekledikleri, istedikleri bir çok yardımlar var'' dedi.

Başbakan Erdoğan, 12 Eylül öncesinde Çorum ve Kahramanmaraş'ta, sonrasında İstanbul Gazi Mahallesi'nde ve Sivas'ta yaşanan olayların asla ve asla bir etnik çatışma olmadığını da kaydederek, konuşmasına şöyle devam etti: ''12 Eylül olayını biz sadece 12 Eylül 1980 olarak değerlendirmiyoruz. Eğer ona göre değerlendirirsek, bir başka yanlışın içine gireriz. Bu olayın böyle biraz geçmişine bakmak lazım. Bir 27 Mayıs'ı biz yok farz edemeyiz. Olayın özellikle demokratik parlamenter sistem açısından, demokrasi açısından, ileri demokrasi açısından, hak ve özgürlükler noktasında, bu ülkede ne zaman bir ayağa kalkış varsa ne zaman bu ülke bir güçlenmeye başladıysa işte 27 Mayıs patlak vermiştir. Ve orada Menderes idam edilmiştir. 12 Eylül onun değişik bir versiyonudur. Orada da aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bundan sonra ilk süreç içerisinde, arada bazı denemeler oluyor. Bu denemeleri görüyoruz. Bütün bunlarla beraber şimdi atılan bu adımla 27 Mayıs, Anayasa'nın bütünü değiştiren bir adım değildir. Buradaki asıl olan şey şu, özellikle bu süreç içerisinde bizim bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Anayasa'nın bütününün yahut daha geniş tabanlı bir Anayasa değişikliğinin şu 26 maddelik Anayasa değişikliği ile ilk adımını atacak ve kapıyı açacağız. Bu adım burada çok çok önemli. Şimdi ben tabii değerli Numan (Kurtulmuş) kardeşimin, '12 Eylüle kadar evet, 13 Eylüle hayır' ifadesini anlamakta zorlanıyorum . Şimdi '12 Eylüle kadar evet' dediğiniz bir şeye '13 Eylülde hayır' olmaz. O zaman 13 Eylülde neden 'hayır' dediğinizi ifade etmek durumunda kalırsınız.''
 

'Kafa bulandırmaya hiç gerek yok'

Başbakan Erdoğan, 12 Eylülde yapılacak referanduma 'evet' deniyorsa kafa bulandırmaya gerek olmadığını belirterek, ''Burada elele verelim bu işi bitirelim. Zaten yapmamız gereken şu, bakın biz bugüne kadar çok yıprandık. İçeride çok enerji kaybettik ve bu enerji kaybına artık bu ülkede bu milletin tahammülü yok'' diye konuştu. Bir sivil toplum örgütünün, memurlarla ilgili müzakerelerde ''Şu an toplu görüşme yapmayalım, görüşmeleri 12 Eylülden sonra yapalım'' dediğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Çünkü 12 Eylülde nasıl olsa toplu sözleşme olayı gerçekleşecek. O zaman bunu toplu sözleşme olarak yaparız. Tabii bazı ilanlarda vermişler. 'Anayasa paketine hayır, toplu iş sözleşmesine evet' diyor. Yani 12 Eylüle biz şu anda 'evet' diyorsak kafa bulandırmaya hiç gerek yok. Arkadaşlar kusura bakmayın ama buradaki bir çok arkadaşın bilmediklerini biz biliyoruz. Ama biz bunları her yerde konuşamayız. Böyle bir durumun içerisindeyiz. Burada ben bir Genel Başkan olarak, ülkemin Başbakanı olarak hiç bir yerde hiç bir zaman kalkıp, 'bu bir güven oylamasıdır' ifadesini kullanmadım. Arkadaşlarımızdan bazıları kullanmış olabilir. Kullanmışlarsa yanlış yapmışlardır. Hiç bir zaman bunu bir güven oylamasına dönüştürmediğim gibi, çünkü bu partinin Başkanı bensem, Başbakanı bensem burada da benim sözüm geçer. Bunun bir AK Parti projesi olmadığını defalarca meydanlarda söylüyorum. Ahmet'in, Mehmet'in, Tayyip'in projesi değil bunlar. Bu proje bir millet projesidir.''

 

'Biz bu tür şeylere pek alışık değiliz'

Erdoğan, Anayasa değişikliği paketi için parlamento içi, parlamento dışı bütün partileri ziyaret ettiklerin, ancak anamuhalefet ve muhalefetin hemen 'ret' cevabı verdiklerini söyledi.
Bu paketin içinde daha önce yapılmış Anayasa hazırlıkları bulunduğunu işaret eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Yaptığımız bu hazırlık için 'gereklidir' denildiği halde, bu Anayasa değişikliğinin yapılması için 'evet' diyenler, gazetelere tam sayfa ilan verenler, bunun içinde çeşitli odalar... Açık konuşuyorum, çünkü ben böyle gizli ajanda taşımam yanımda, benim ajandalarım açık, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, TÜSİAD'ın, Türk-İş'in, KESK'in, Kamu-Sen'in, Hak-İş'in, Memur-Sen'in bütün 11-12 tane sendikanın altında imzası olan Anayasa değişikliğine yönelik 'evet' kampanyası vardı. Orada 'evet' dediler, orada irade beyanında bulundular. Ben de bugün konuşmamda dedim ki 'Bakın burada da tavrınızı ortaya koyun, hayırsa 'hayır' deyin, evetse 'evet' deyin. Çünkü bitaraf olan bertaraf olur'. TÜSİAD hemen açıklama yapmış. 'Bizden kimse irade beyanı isteyemez' demiş. Peki 2000-2001'deki irade beyanını nasıl yaptın? Bu ülkeyi biz sermayenin hegemonyasına terk etmeyeceğiz. Bunu bir defa açıkça ortaya koymak gerekiyor. Yani geçmişte siz iktidarlarla böyle köşeye sıkıştırıp kedi köpekle oynar gibi oynayabilirdiniz. Ama bu iktidarla oynayamazsınız. Bir şey hayırsa 'hayır' dersin, evetse 'evet' dersin. Karşımıza gelip farklı, kapıdan çıktıktan sonra farklı diyor. Biz bu tür şeylere pek alışık değiliz.''
 

'Aynı deliğe bir daha sokulmaya niyetimiz yok'

Başbakan Erdoğan, 7 düveli dolaşacaklarını ve ülkede yatırımlar artsın, ihracat artsın diye ellerinden gelen gayreti göstereceklerini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ama belli bir grup var ki bu grup devamlı olarak kendisinden olmadığı, beğenmediği bir iktidara farklı yaklaşım içerisindeler. Şunu söylediler. 22 Temmuzda da söylediler, 'Biz bu iktidar döneminde çok para kazandık ama oyumuz CHP'ye' dediler. Bu irade beyanı değil miydi? Değerli arkadaşlar bizim aynı delikten bir daha sokulmaya niyetimiz yok. Onların da gerekli mesajı buradan alması lazım. Ve şu anda bu mücadele içerisinde, parlamento içinde AK Parti, parlamento dışında Saadet, Büyük Birlik Partisi, sivil toplum kuruluşları sonuna kadar gece-gündüz demeden koşmak durumundayız. Eğer 'evet' diyorsak bunu yapmalıyız. Ve bunu yaparken, burada havayı bulandıracak bir şeyi buraya karıştırmaya gerek yok. Bu işi yapalım, başaralım, bitirelim bir defa.''

Erdoğan, Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın öngörülen yeni yapılanmasıyla Türkiye'de nelerin değiştiğinin, nelerin gelip nelerin gittiğinin ortada olduğunu, artık sivillerin askeri mahkemede yargılanmayacağını söyledi. Anayasa değişikliği ile kamu denetçiliği kurumunun geldiğini, artık vatandaşların AİHM'e gitmeyeceğini, bireysel başvuruyla Anayasa Mahkemesinde işini halledeceğini anlatan Erdoğan, ayrıca memurların toplu görüşme değil, toplu sözleşmeye geçeceğini, işçinin iki sendikaya birden üye olma hakkını elde edeceğini, yapılacak toplu sözleşmeden emekli memurun da istifade edeceğini, kadınların, özürlülerin ve şehitlerin geride bıraktıkları dul ve yetimlerin haklarının anayasal teminat altına alındığını vurguladı.

Erdoğan, ''Ne Anayasa Mahkemesinin yapısında ne HSYK'nın yapısında hükümetin herhangi bir dahli yok. Olamaz da. Ama bunlar çıkıp televizyonlarda ne diyor, 'Hükümet kendine göre düzenini yapıyor.' Hazmedemedikleri ne biliyor musunuz? Diyelim ki Edirne, Tekirdağ ve Ağrı'daki hakim, savcı oy kullanacak. 10-11 bin hakim, savcı oy kullanacak ve bu insanlar HSYK'ya atayacaklar. Ne diyor beyler şimdi? Diyorlar ki 'oraya biz sizi sokmayız.' O yıkılıyor. O yıkıldığı için rahatsızlar. Niye onların vereceği reye saygı duymuyorsun, niye onların tercihlerine saygı göstermiyorsun? Çünkü eskiden kaymak takım istediği gibi istediği yere istediklerini atıyorlardı'' diye konuştu.
 

'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir iradesine saygı'

Başbakan Erdoğan, Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un ''411 meselesine'' işaret ettiğini de hatırlatarak, ''411 olayı Türkiye'nin demokrasi adına tarihi bir ayıptır'' dedi. Anayasa değişikliği için yapılan oylamadan sonra bir gazetenin ''Kaosa kalkan 411 el'' başlığını attığını hatırlatan Erdoğan, ''Düşünebiliyor musunuz bu nasıl milli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir? İradesine de saygı. Yeri geldiği zaman bunlar 'Atatürkçüyüz' derler. Ne Atatürkçü'dürler. Sizin neye benzediğiniz belli değil. Size özel turnusol kağıdı lazım. Bir taraftan 'milli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyeceksin, öte taraftan '411 el kaosa' diyeceksin. Ne oldu? Anamuhalefet hemen Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla 411 oy yok sayıldı. Böyle bir demokrasi olur mu? Böyle bir parlamenter sistem olur mu? İşte bu 'evet' oyları bunu düzeltiyor. Rahatsızlık burada'' diye konuştu.

Erdoğan, aynı şeyin 367 oy ile ilgili de yaşandığını, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de bütün Cumhurbaşkanlarında ne uygulandıysa aynısının uygulanmasını istediklerini ancak aynı yerleşik düzenin 'istemezük' dediğini söyledi. O zaman ''Millete gidelim'' dendiğini ve gittiklerinde de milletin ''Evelallah'' dediğini ifade eden Erdoğan, ''Şimdi işte bir'evet'le bir yanlış daha düzeltilecek. Bunu yapmamız lazım. Asla ve kata bunu bir AK Parti projesi olarak görmedik, görmüyorum'' dedi. Erdoğan, bir tarafta darbe anayasasından yana olanlar, bir tarafta da milletin projesi olan bu anayasa değişikliğine 'evet' diyenler olduğunu söyledi.
 

'YARSAV'ın kurulması yanlış'

Konuşmasında YARSAV ile ilgili görüşlerini de aktaran Erdoğan, YARSAV'ın kendisi için ''bizi hedef olarak gösteriyor'' dediğini belirterek şunları kaydetti: ''Peki sen Başbakan'a bu kadar sataşıyorsun da Başbakan senin için birşey söylediği zaman neden rahatsız oluyorsun? Bir defa YARSAV gibi bir vakfın yargıçlar dünyası içinde kurulması kadar bir yanlış olamaz. Bak şimdi karşısında bir tane daha kuruluyor. Üçüncü de dördüncü de kurulabilir. Bu bize neyi hatırlattı? Geçmişteki POL-DER, POL-BİR gibi kuruluşları hatırlattı. Ya siz arkadaşlar yargıyı birbirine mi düşüreceksiniz? Ben şu anda ihsas-ı reyde bulunan bir YARSAV mensubunun içinde olduğu bir mahkemeye nasıl güveneceğim, nasıl inanacağım? Soruyorum size, kendimi nasıl teslim edeceğim? Bunlar kalkıp Cumhurbaşkanını bile yargılama cüretinde bulunan insanlar. Kim bunlar, YARSAV mensupları. AB'nin istediği dernek ya da vakıf bu değil. O yargının sorunlarıyla ilgilenmek üzere bir Türkiye yargıçlar birliğini istemiştir. Yoksa dışarda o bildiğiniz, anladığınız dernek ya da vakıfların yargıyla ilgili kurulması değildir. Milleti aldatmayın. Onun için bunun da düzeltilmesi, düzenlenmesi lazım. İnşallah şu işleri düzenledikten sonra onun da adımını atacağız.''
 

'Kurumlarımızın içinde sıkıntılar var'

Başbakan Erdoğan, gazetelerde itirafçılarla ilgili çıkan haberlere de işaret ederek, ''Bunlar durup dururken çıkmıyor ha. Kurumlarımızın içerisinde sıkıntılar var. Yasamanın içinde de yürütmenin içinde de yargının içinde de var. Bunun dışında Silahlı Kuvvetlerden tutun, bütün kurumlar, hepsinin içinde var. Öyleyse bu kurumların elden geçip temizlenmesi lazım'' dedi. İktidarları döneminde ekonomik verilerdeki gelişmelere de işaret eden Erdoğan, MHP-DSP-ANAP hükümeti döneminde IMF'ye 30 milyar dolar borç yapıldığını ve kendilerine de 23.5 milyar borçla devrettiklerini ancak şu anda 6.9 milyar dolar borç bulunduğunu söyledi. Merkez Bankasını 26.5 milyar dolar borçla devraldıklarını, şu anda Merkez Bankasının kasasında 75 milyar dolar bulunduğunu belirten Erdoğan, ''Bizi yolsuzlukla niteleyenlere hep söylüyorum, 'aynaya bakın. 13.5 katrilyon nemayı biz ödedik.'Borç, borç' diyorlar. Ne borcu? Geldiğimizde borcumuzun milli gelire oranı yüzde 74'tü. Şu anda krize raĞmen yüzde 45. Devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü, şu anda 7-8. Buralara düştü. Bakın nerelerden nerelere geliyoruz. Enflasyon yüzde 30'du, şu anda 7.6. Buraya geldik. Bunlar Türkiye'nin ne denli başarılı gittiğinin alametidir. Bunu aynı şekilde aynı kararlılıkla sürdüreceğiz'' dedi.

Erdoğan, zaman zaman siyasette gerginlik olduğunu ancak her taraftan saldırırlarken kendilerinin kalkıp da ''bir yanağını tuttuğun zaman öbür yanağını çevir'' diyenlere ''kusura bakmayın, benim öyle bir yanağım yok'' dediklerini söyledi. Erdoğan, saldırıların karşılığını bulması gerektiğini, adaletin gereğinin de bu olduğunu ifade ederek, çok çalışmaları gerektiğini söyledi. Türkiye'nin dünyanın 26'ncı büyük ekonomisi iken şu anda 17'nci büyük ekonomi olduğunu, 2023'de Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yerini alacağını ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Artık çığ haline gelmiş büyüyoruz. Dünyanın Türkiye'ye bakışı artık farklı. Aynı kökten eğer besleniyorsak bir de katılımcı bir yapıyı benimsememizin gereği atmamız gereken adımları iyi belirlememiz lazım. Onun için diyorum ki biz özellikle şu 'evet'i, bir defa başarılı bir imtihanı ülkemizde verelim ve ülkemizin aydınlık yarınlarının temelini atalım. Bu bizim için çok önemli. İnsanı yaşatacağız. İnsan merkezli bir anlayışı ortaya koyacağız. Ama önümüzde öyle bir Anayasa var ki, devleti önceleyen, insanı ise arka plana alan bir Anayasa. Şimdi biz bu adımla insanı önceleyen, devleti ise arka plana atan bir adımı atıyoruz. Bunu başarmak zorundayız. Bunu başardığımız gün çok şeyler değişecek. O zaman bakıyorsun devlet halkının hizmetinde. Siyasetçi afra tafra yapmayacak. Ne diyecek 'ben senin hizmetkarınım' diyecek. Bizim için çok önemli. Bürokratik oligarşinin bu ülkede kesinlikle terbiye edilmesi ve oturması gereken yere oturması gerekiyor. Şu anda oturması gereken yerde değil. Memur ama fiili durumu amir. Memur ne demek? Emir alan demek. Siz hangi memurun emir aldığını gördünüz. Hangi memura bakarsanız bakın değerli kardeşlerim emir almaz, emreder. Ve vatandaşına kılı kıpırdamaz. Nereye giderseniz gidin bunu görürsünüz. Ve bunlar, ben bazen Bakan arkadaşlarıma söylüyorum, 'Aman ha, şu altınızdakilere dikkat edin. Ve bunlara çok ciddi takip koyun. Ve bunlar farkında olmadan kilimi ayağınızın altından alırlar'. Evet. Vaka budur.''
 

'Biz diyoruz ki yapanın yanına kar kalmasın'

Başbakan Erdoğan, Anayasa değişikliğiyle bir şeye daha son verdiklerini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Üstünlerin hukukunu şöyle ayaklarımızın altına alıyoruz ve hukukun üstünlüğüne geçiyoruz. Ve elbette bir çok, geçmişteki yaşadıklarımızı biz yeniden yaşamak istemiyoruz. Ve inanıyorum, önüme getirilip de o dosyaları okuduğum zaman, hep bunlar söylenirdi ama dosyaların kendilerini bizzat gördüğümde şunu gördüm. Yani solcusu olsun, sağcısı olsun, hatta bir televizyon kanalında da 'bir soldan, bir sağdan dediler. Biz idam ederken dengeyi gözettik' dediler. Allah aşkına böyle bir anlayış mı olur? Yani biz bununla iftihar edebilir miyiz? Böyle bir anlayışla iftihar edebilir miyiz? Öyleyse bu anlayışın çek edilmesi gerekmez mi? Bu anlayışın hesaba çekilmesi gerekmez mi? Öyleyse bu anlayış, geleceğe yönelik en azından o idam edilen yavrularımızın iadeiitibarını sağlamak bizim boynumuzun borcu değil mi? Şimdi diyecekler ki 'onlar zaten zaman aşımına uğradı'. Ya bırak arkadaş zaman aşımını. Onu ayrıca konuşuruz. Ama şu anda biz bir şeyi başarmak durumundayız. Nedir bu? Biz iadeiitibar makamındayız. Bakın bu kardeşlerimizden, bu yavrularımızdan birinin ağabeyi beni aradı. 'Biz ailece hüngür, hüngür ağlayarak izledik' dedi. 'Çünkü siz, bugüne kadar seslendirilmeyen kardeşimizin durumunu orada gündeme getirdiniz' dedi. Değerli arkadaşlar, işte her şey böyle oldu zaten. Unutulup gitti, unutulup gitti, her şey yapanın yanına kar kaldı. İşte diyoruz ki her şey yapanın yanına kar kalmasın. Ve birisi bunun, hani 'seni de hesaba çeken bir Molla Kasım gelir' meselesi var ya, biz bu Molla Kasım olduk. Olalım. Ve bunun için de benim milletim şunu söylesin, 'Hamd olsun artık benim güvenebileceğim bir hükümetim, bir iktidarım var. Bakın biz daha bu işlerin yeterli olduğunu asla söylemedik, söylemiyoruz. Ve neler olduğunu zaten sizler dışarıdan izliyorsunuz. Her şeyi, her yerde konuşmak arkadaşlar doğru değil. Ama zamanı gelince konuşmak değerlidir. Onu da zamanı gelince konuşuruz.''

'Sandıkları patlatmamız lazım'

Başbakan Erdoğan, 12 Eylülde yapılacak halk oylamasına ilişkin olarak da, ''Halk oylamasını inanıyorum ki milletimin kahir ekseriyeti öyle bekliyor ve bu 'evet'le sandıkları patlatmamız lazım. 13 Eylül sabahı farklı bir şekilde, milletçe ayağa kalkmamız lazım. Bilesiniz ki şu andaki bizim sıçramamız 12 Eylülde. O zaman çok daha farklı olacaktır, ülke çok daha farklı bir sıçrama kaydedecektir her anlamda. Çünkü demokraside ne kadar güçlüyseniz ekonomide o kadar güçlüsünüz. Demokraside ne kadar zayıfsanız ekonomide de o kadar zayıfsınız. Şu ana kadar bizim yaşadığımız bu. Hak ve özgürlükler noktasında aynı şekilde. Bundan asla taviz vermememiz lazım. Haklarımızı er veya geç alacağız'' diye konuştu.

Erdoğan, sadece Allah'a verilecek can borçları olduğunu, kimseye can borçlarının bulunmadığını belirterek, ''Bu yola da böyle çıktık. Kolay değil. Şöyle geçmişe baktığımız zaman, bugüne baktığımız zaman aldığımız mesafe tabii ki az bir mesafe değil ama Türkiye'de bizim geldiğimiz konum neresi? Ve birilerinin yıllar yılı bu ülkede yaptıkları ne? Bizim temizlediğimiz ve ülkemizi getirdiğimiz yer neresi, o zaman bunu kalkıp gururla onurla konuşacağız'' dedi. Türkiye'de üniversitesi olmayan il kalmadığını, Cumhuriyet tarihinde yapılan üniversitelerden daha fazla üniversiteyi yaptıklarını, hızlı treni hizmete soktuklarını, Marmaray'ın 2012 sonunda biteceğini, 3'üncü köprünün ihale aşamasına geldiğini anlatan Erdoğan, ''Bunları onların dün hani 'zenci Türkler' dediği ben bunu gururla ifade ediyorum biz gerçekleştiriyoruz'' dedi.
 

'Halk oylaması güven oylaması değil'

İftarda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da Milli Nizam camiasından başlayarak bu camianın Türk siyasi hayatına neler kattığını anlattı.
Türkiye'deki demokrasi anlayışı eleştiren ve en son YAŞ'ta yaşananların çarpık demokrasi anlayışını gösterdiğini ifade eden Kurtulmuş, ''Onların demokratik sistem dediklerinin adı bürokratik oligarşidir. Bundan sonra Türkiye siyasetinin merkezindeki kırılma noktası bu demokratik oligarşinin kırılması olacaktır'' dedi.

Kurtulmuş, MGK, HSYK, Anayasa Mahkemesi, YAŞ, YÖK, Yargıtay gibi kurumların milletin denetimine açık olmadığını, Anayasa Mahkemesinin millet egemenliğini yok sayan kararlar verdiğini, Türkiye'nin Anayasa referandumunda bir sınav vereceğini söyledi. Anayasa değişikliği paketinin çok büyük bir reform olmasa da Türkiye'nin demokrasi yolunda önemli bir metin olduğunu kaydeden Kurtulmuş, bu nedenle parti olarak ''Evet'' diyeceklerini söyledi. Kurtulmuş, halk oylamasının AKP'ye güven oyu anlamına gelmediğini o nedenle 12 Eylül'de ''evet'' deseler de 13 Eylülde ''hayır'' demeyi sürdüreceklerini sözlerine ekledi.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler