"Büyüme büyük ölçüde dış sermayenin yardımıyla gerçekleşiyor"
Brooking Enstitüsü Global Ekonomi ve Kalkınma Programı Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Kemal Derviş, "Türkiye, Akdeniz'deki birçok ülke, Doğu Avrupa'daki birçok ülke, evet hızlı büyüyor, gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyüme eğilimi içinde fakat bu büyümeyi bir ölçüde ve bazen büyük ölçüde dış sermayenin yardımıyla gerçekleştiriyor" dedi.
Dünya Liderleri Zirvesi'nin ikinci gününde gerçekleştirilen, ''Küresel Ekonominin Geleceği'' başlıklı oturumda konuşan Kemal Derviş, son yıllarda küresel ekonomide olağanüstü gelişmeler yaşandığını ve bu gelişmelerin arkasında daha temel, yapısal bir değişimin bulunduğunu söyledi.
200 yıl önce ekonomide çok ciddi ayrışımın başladığını, İngiltere ve bugün gelişmiş olan ülkelerin, endüstrileriyle birlikte hızla büyüdüklerini ve giderek kendileriyle dünyanın geri kalanları arasında gelir farkını açtıklarını anlatan Derviş, 1820'de kişi başına gelir açısından en zengin 20 ülke ile en fakir 20 ülke arasındaki fark 3 kat iken son yüzyılın sonunda ise bu farkın 50 kata yükseldiğini belirtti.
Derviş, bu durumun uzun süre devam ettiğini, değişikliğin 1990'lı yıllarda başladığını ve gelişmekteki ülkelerin kişi başına ortalama gelirlerinin ilk kez gelişmiş ülkelerden daha hızlı yükselme eğilimine girdiğini ve bu eğilimin giderek arttığını kaydetti.
Asya krizi döneminde 97-98'de bir sarsılma olduğunu, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarının yavaşladığını, ancak bu krizin hızla atlatıldığını aktaran Derviş, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugünkü dünyada, bugünkü küresel ekonomide, uzun yıllardır hiçbir zaman görmediğimiz hiçbir zaman deneyimini geçirmediğimiz bir olgu ile karşı karşıyayız; gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere kıyasla kişi başına gelir açısından aşağı yukarı 3 misli daha hızlı büyüyor. Kişi başına gelir, gelişmiş ülkelerde 1,5-1,8 arasında büyürken, gelişmekte olan ülkelerde ortalama olarak kişi başına gelir yüzde 5-6 arasında artıyor. Bu hakikaten tarihi bir değişim. Bu değişimin anlamını, dünyayı nasıl etkileyeceğini, nasıl yapılandıracağını önümüzdeki yıllarda yaşayacağız.''
1950'li, 60'li ve 70'li yıllarda ayrışmanın sürdüğünü, zengin ülkelerin çok daha hızlı büyümeye devam ettiğini anlatan Derviş, dünya savaşından sonraki 30-40 yıllık süreçte gelişmekte olan ülkelerin çoğunun düzenlerini kuramadığını, ancak Güney Kore'nin ve birtakım Güney Asya ülkelerinin 1960'lardan sonra hızla büyümeye başladığını, Türkiye'nin de Güney Kore kadar olmasa bile büyümede belli bir ivmeyi yakalayabildiğini söyledi.
Derviş, gelişmekte olan ülkelerin uzun süre büyümeyi önleyen birtakım yapısal faktörlerle karşı karşıya kaldıklarını, kurumlarını değiştiremediklerini, sorunların yanı sıra ciddi ekonomik hatalar yaptıklarını ifade ederek, potansiyelleri olmasına rağmen büyüme temposunu yakalayamadıklarını anlattı.
Zaman içinde bunların değiştiğini, gelişmekte olan ülkelerin birtakım kriz ve sorunlardan dersler çıkararak kurumlarını değiştirdiklerini, dünyadaki düzeni daha iyi anlayabildiklerini ve ihracat güçlerini artırdıklarını belirten Derviş, 1990'lardan itibaren gelişmekteki ülkelerin ortalama büyüme hızlarını artırdıklarını kaydetti.
"Büyüme büyük ölçüde dış sermayenin yardımıyla..."
Kemal Derviş, buna izin veren en önemli etkenin teknolojinin giderek küresel ekonomiye yansıması ve gelişmekteki ülkelerin en zengin ileri ülkelerin kullandığı ekonomiyi hızla kendilerine aktarmaları ve bunu daha az bir maliyetle yapabilmeleri olduğunu vurguladı.
Gelişmekte olan ülkelerin büyüme patlamasında, teknolojinin bu şekilde kullanılmasının yanı sıra bu ülkelerin ihracatın önemini anlamaları ve dünya piyasasına bakarak bir imalat sanayi stratejisi geliştirmelerinin de payının bulunduğunu kaydeden Derviş, ''Gelinen noktada çok zengin ülkeler yüzde 1,5-2 arasında büyürken, gelişmekte olan ülkeler ise büyüme hızlarını yüzde 5-6'ya çıkardı'' diye konuştu.
En hızlı büyüyen bölgenin Doğu Asya olduğunu, sadece Çin değil diğer Asya ülkelerinin de bu büyüme içinde bulunduğunu aktaran Derviş, şunları söyledi:
''Doğu Asya'daki ülkeler milli gelirlerinin ortalama yüzde 35'ini tasarruf ediyor. Yani ulusal tasarruf, kendi içlerindeki yatırıma aktarabildikleri kaynak milli gelirin yüzde 35'ine yaklaşıyor. Bu sayede büyüme hızları, teknolojik transfer mekanizması, istihdam yaratmaları kendi ulusal kaynaklarına dayalı bir modelde gerçekleşiyor. Bazıları dış sermaye ithal ediyor, bazıları dışarıya sermaye ihraç ediyor. Dış sermayenin çok pahalı olduğu ve dış sermayenin yer değiştirme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir bölgedeyiz. Buna kıyasla Latin Amerika ülkelerinin çoğu, Türkiye, Akdeniz'deki birçok ülke, Doğu Avrupa'daki birçok ülke, evet hızlı büyüyor, gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyüme eğilimi içinde fakat bu büyümeyi bir ölçüde ve bazen büyük ölçüde dış sermayenin yardımıyla gerçekleştiriyor.''
Türkiye'nin cari açık vererek, dışarıdan sermaye ithal ederek yatırımını finanse eden bir ülke olduğunu, ulusal tasarrufunun yüzde 16-20'lık makas içinde değiştiğini kaydeden Derviş, ''Bu tür ülkeler, yani cari açık veren ve dış sermayeye ihtiyaç duyan ülkelerin maalesef kırılganlıkları daha yüksek'' şeklinde konuştu.
"Asya tipi ülkelere benzemek, biraz daha az Latin Amerika ülkelerine benzemek sanırım Türkiye için yararlı olacak"
Türkiye'nin büyüme sürecine bakıldığında çok hızlı büyüdüğü yılların görüldüğünü, ancak aynı zamanda 6, 8 veya 10 yılda bir büyümenin negatife döndüğünü vurgulayan Derviş, konuşmasına şöyle devam etti:
''Sanırım bu küresel perspektifte Türkiye'deki en önemli işlerden biri hızlı büyüme potansiyelini dış şoklara karşı özellikle dış sermayenin birdenbire yön değiştirme eğilimine karşı koruyabilmesidir. Yani iç tasarrufu mümkün olduğu kadar artırabilmek gerekiyor. Türkiye, kendi iç tasarrufunu artırabilir, cari açık yüzde 3-yüzde 4 arasında makasta seyrederse, bu cari açık uzun vadeli yatırımlarla finanse edilebilirse ve uzun vadeli borçlar ile katkıda bulunulabilirse o zaman özlediğimiz Türkiye için gerçekten uzun vadeli istikrar içinde hızlı büyümeyi sağlayan bir yapıya kavuşmuş olacağız. Cari açık eksi yüzde 3-4'lerden yüzde 6-7'lere kaydığı an bir tehlike beliriyor. Dünya ekonomilerine baktığımızda biraz daha Asya tipi ülkelere benzemek, biraz daha az Latin Amerika ülkelerine benzemek sanırım Türkiye için yararlı olacak. Bunun bir sihirli değneği yok. Birçok yapısal tedbirlerle, birçok vergiyle, finans sektörüyle, şirket yapısıyla ilgili alınacak tedbirlerle ve özel sektörün ve devletin birbirini destekler şekilde çalışması ile bu yapısal değişikliği ve daha istikrarlı büyümeyi gerçekleştirebiliriz.''
Ülkeler arası farkın ilk kez uzun yıllar sonra kapanmaya başladığını, bunun olumlu bir gelişme olarak görülebileceğini ifade eden Derviş, ''Büyük ihtimalle dünya 30-40 yıl sonra 'zenginler kulübü' ve 'yoksullar kulübü' diye 2 gruba ayrılmış olmayacak. Ekonomik gücün ve ekonomik kalkınmanın dünyaya çok daha fazla yayılmış olduğunu göreceğiz'' diye konuştu.
Kemal Derviş, ülkeler arası farklar azalırken, hem zengin hem de gelişmekte olan ülkelerde, ülke içindeki gelir farklarını artığını vurgulayarak, yapısal olarak ülkeler arası büyüme hızı yavaş yavaş azalırken ülkeler içinde farkların arttığı bir dünyaya doğru gidildiğini belirtti.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev