Çalışmak, İş ve İşsizler...

Çalışmak, İş ve İşsizler...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.03.2010 - 06:52

Bugün olumsuzluklar içinde olsak da dünyayı sömürenlere karşı oluşturulan “Dünya Sosyal Forumu”na gönül verenlerin Porto Alegre toplantısından beri haykırdıkları, “Başka Bir Dünya Mümkündür-Uno Outro Mundoe Possivel” sloganının giderek daha geniş çevrelerde benimsenmesi geleceğimiz için bir umut ışığıdır.

Çalışmak, “Homo Habilis-Yetenekli İnsan” aşamasından beri türümüzün evrimini, özellikle beyinsel gelişimini hızlandıran, aynı zamanda bireyin yaratıcı yeteneğini dışa vurmasını sağlayan bir etken olmuştur. Ayrıca çalışmak yoluyla üretime katkısı, insanın toplumda bir önemi ve yeri olduğunu kanıtlamasına olanak verir. Gerçek değer yaratmayan, örneğin doğa gerçeklerine uymayan aktarma, dogmatik bilgiler edinmek gibi kimseye yarar sağlamayan uğraşlar ise çalışmak olarak kabul edilemezler.

Sosyal evrim sürecinde, avcı-toplayıcı-göçebe atalarımızın tüm uğraşları günlük zorunlu gereksinimlerini sağlamak olduğundan ayrıca üretici bir eylemde olmaları söz konusu olamazdı. Bu nedenle tam anlamıyla “çalışmak” ve değer yaratan “iş” kavramları ancak tarım devrimiyle gerçekleşen yerleşik toplumlarda söz konusu olabilmiştir. “Artı Değer”in yoğun olarak tarımla sağlandığı yüzyıllar boyunca, özellikle bedensel çalışma gerektiren türdeki işlerde köleler kullanılarak sağlanan “Artı Değer”den, egemenlerin isteklerine göre yararlanılmış, böylece onların parasal ve toplumsal güç oluşturmaları sağlanmıştır.

Toplumların sosyo-ekonomik evriminde bugün kullandığımız anlamdaki “çalışma”, “iş” ve “işçi” kavramları ise ancak endüstri devrimiyle ortaya çıkmıştır. İlk dönemlerin toplu işyerleri giderek fabrikalara dönüştükçe artan üretim, işçi kitlelerinin de artmasına neden olmuş, işçiler toplumun en etkin sınıfını oluşturmuşlardır.

Yanılgıya düştüler

Bir dönem toplumları çok etkileyen bir ideoloji olan “Marksizm”in savunucuları, işçi sayısının artışının giderek tüm toplumlarda etkin olup yönetimlerin de yakın zamanda bu artışa uygun olarak, değişeceğine inanma yanılgısına düşmüşlerdir. Oysa teknolojinin gelişmesiyle, emeğin yoğun olduğu üretim türünün, bilgi ve teknolojik katkının yoğun olduğu türe dönüşmesiyle, bir zamanların etkin toplumsal gücü olan emekçiler, işsizler yığınına dönüştü. Böylece giderek sendikalı işçi sayısı da düşerken sendikaların ekonomik ve sosyal güçleri de ekonomideki etkinliklerini kaybetti. Bir zamanların sömürücüleri kendilerine uzak ülkelerden köle ve işçi bulmaya çabalarken, günümüzde işsiz açlar, postmodern köleler olabilmek için ölümü de göze alarak gönüllü kaçak işçiler olma savaşı vermekteler.

Son dönemlerin sıkça kullanılan “Küreselleşme” deyimiyle, artık her şeyle birlikte çalışma ve iş hayatını da yönlendiren parasal gücün yerküre boyutunda etkinlik kazanma olgusu tanımlanmaktadır.

Toplumsal sorunların kaynağı

Dünya giderek keskinleşen bir ayırımla, teknolojiden yararlanarak, cenneti bu dünyada yaşayan küresel güçteki azınlık ile cenneti öte dünyada yaşayacağına inandırılmaya çalışılan işsiz çoğunluk olarak ikiye ayrışmaktadır. Bilim ve akılla çelişen bu ayrışma tüm toplumsal ve ekonomik sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Emekçilerin sömürülerek fazla çalıştırılıp ömürlerinden çalınan zamanı, parasal güç sahipleri lüks ve zevk içinde yaşayarak kullanmaktadırlar. Baş döndüren bir hızla gelişen teknolojinin sağladığı tüm olanakları toplumun sadece azınlıktaki bir kesiminin yararına sunmak, isyan ve öç alma duygularını tetikleyerek, bireysel ve toplumsal patlama türünden çılgınlıklara yol açacaktır. Açlık ve yoksullukla kıvranan bir insanın hırsızlık yapmasını açıklamak için psikiyatrist olmaya gerek olmadığı gibi ezilen halk kitlelerinden anarşistlerin türeyeceğini bilmek için de toplum bilimi uzmanı olmaya gerek yoktur.

TEKEL direnişi

Son dönemde ülkemizde artan işsizlik, yoksulluk ve toplumsal huzursuzlukların nedeni de küresel güçlerin uydusu haline gelmemiz yüzünden dışardaki sorunların bize olan yansımalarıdır. Bilinçsizce değişime uğratılan tarım uygulamaları, sadece kısa dönemdeki çıkar için satılan kurumlar, üretime katkı sağlamayan mesleki eğitim yüzünden sayıları gittikçe artan okumuş işsizler bizim sorunlarımızı ayrıca yoğunlaştırmaktadır. Güncel bir üzüntü kaynağı olarak toplumumuzu etkileyen “TEKEL emekçilerini işsiz bırakanların” sorununu da bu görüş açısından değerlendirmek gerekir. Ayrıca, toplumsal sorunların incelenmesi yönünde yürütülen çalışmalara göre işsizler ya da işsizlik yardımı alarak yaşayanlarda yapılan anketler, bu kişilerin sadece gelir değil, öncelikle iş istedikleri sonucunu vermiştir. Bu nedenle geçinebilecekleri olanaklar sağlansa da çok sayıda genç insanın işsiz bırakılmasının toplumsal bunalım yaratması önlenemeyecektir.

Günümüzde küresel ekonomiyi çıkarları için yönlendiren “neo-liberaller”in yıllarca benimsetmeye çalıştıkları, “Din vicdanları temizleyecek, kapitalist de dürüst davranarak insanlığı mutlu kılacaktır” safsatasına artık kimse inanmamaktadır. İnsan soyu artık, kutsal kitaplarda yazıldığı gibi yaradılışın tacı olarak değil, kendini de var eden “doğa”ya karşı yok edici bir etken olarak görülmektedir.

Tüm sorunlarla birlikte “iş” ve “işsizler” sorunlarını da çözebilmek için öncelikle üretim ve tüketimin toplumun tüm kesimlerinin gereksinimine göre düzenlendiği bir ekonomik düzenin sağlanması gerekir. Bütün değerlerin kaynağı olan doğa ve emeğin tüm insanlığın mutluluğu yararına olacak şekilde değerlendirilmesi ilk adım olmalıdır. Sömürü düzenine karşı olan yerel başkaldırıların giderek güçlenerek sağlayacağı dayanışma sosyal adaletin oluşmasına mutlak katkıda bulunacaktır.

Bugün olumsuzluklar içinde olsak da dünyayı sömürenlere karşı oluşturulan “Dünya Sosyal Forumu”na gönül verenlerin Porto Alegre toplantısından beri haykırdıkları, “Başka Bir Dünya Mümkündür-Uno Outro Mundoe Possivel” sloganının giderek daha geniş çevrelerde benimsenmesi geleceğimiz için bir umut ışığıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler