Colson Whitehead'den 'Yeraltı Demiryolu'

Pulitzer ile birlikte Arthur C. Clarke Ödülü, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü gibi pek çok nişanla onurlandırılan “Yeraltı Demiryolu”, ABD’ye bir uyanış çağrısı niteliğinde.

Colson Whitehead'den 'Yeraltı Demiryolu'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.01.2018 - 16:44

‘Büyük’ Amerika’nın romanı
 
Kanıksanmış gerçeklere dayalı bir öykü, tekrara düşmeden nasıl anlatılır? Pulitzer’li  Yeraltı Demiryolu, Amerika’nın, sinemadan edebiyata varan pek çok farklı alanda ele alınmış kölelik geçmişini yeniden, günümüz manzarasını da anlamamızı sağlayacak şekilde kurguluyor. Fantastik unsurlar da taşıyan bu roman, yazarın dehasını ortaya koyduğu gibi yeni dünyanın günahlarını vurgulaması, ifşasıyla öne çıkıyor.

Köleleştirilmiş bir genç kadının, Cora’nın serüvenini esas alan Yeraltı Demiryolu, köle tacirlerinin Afrika baskınlarından biriyle ve ana kahraman Cora’nın anneannesi Ajarry’nin vatanından koparılıp köleleştirilme süreciyle açılıyor. Bir gece ansızın, gemilerle gelen silahlı adamlar, katıksız ve sistematik şiddet; ten rengine dayandırılan acımasız bir sömürü açmazında insanı eşyaya çeviren bir kısır döngü… Yeni dünyayı gönendirmek için Afrika’dan çalınan canlar, Amerika’nın sırtını yasladığı, insanlıktan çıkarılmış yığınlar. Ne ki Whitehead, daha önce pek çok kere ele alınmış bu mizanseni yepyeni bir açıdan gösterecek şekilde, baştan yaratmayı başarıyor ve ana kahraman Cora’ya kendi hakikati çerçevesinde hayat veriyor. Öyle bir hakikat ki bu, tarihsel gerçeklerden ilhamla kendi özgün manzarasını çiziyor, ne ki sayfaya yansıyanlar, insana yine de yabancı gelmiyor.

Cora’nın serüveni, o henüz doğmadan, anneannesinin kaçırılması ve köle gemisiyle Amerika’ya getirilmesiyle başlıyor; kaderi ise, annesinin plantasyondan kaçıp onu bir başına bırakmasıyla çiziliyor. Roman, üç kuşak kadının ekseninde hayatta kalma mucizesini kovalıyor; siyahları yok etmeye, onları ezip geçmeye odaklı bir düzende bir birey olarak hayatta kalma ve hayatta kalarak direnme, meydan okuma mucizesini... Cora  Yeraltı Demiryolu’nda çalınmış bir hayatı kendine ait kılmak için çabalıyor; bir eşya misali değer biçilmiş, alınıp satılmış, tüm iradi olanaklardan mahrum bırakılmış yaşamını geri almaya, kendi hikâyesine sahip çıkmaya uğraşıyor. Bazen bir balta, bazen bir kırbaç, bazen de bir baston darbesi olaylara yön veriyor ve insan, bu kurmaca öyküye ilham kaynağı olan tarihsel gerçekliğin altında ezilmeden edemiyor.

 

KÖLELERİN HAYALETLERİ

Whitehead’in kanıksanmış tarih anlatısını sarsmasını sağlayan icatlarından biri, kitaba ismini de veren yeraltı demiryolu motifi. Tarihsel bakımdan yeraltı demiryolu, köleleştirilmiş bireylerin Amerika’nın Güney’inden özgür eyaletlere kaçmasına destek olan ağa verilen mecazi tanımken burada karşımıza yeraltında uzanan somut bir demiryolu çıkıyor ve bu, kahramanın, kaçış yolculuğu sırasında bir eyaletten diğerine ulaşmasına olanak sağlıyor. Karanlığın içinde, teselliden yoksun, tekinsiz, sonunda nereye varılacağı belirsiz bir seyahat; ne ki kaçağı serüvenin bir sonraki safhasına ulaştırıyor.

Yeraltındaki raylar, Cora’yı, siyah yaşamları gütme gücüne sahip olduğunu düşünen -kimi yerde köleleştirip kimisinde denek haline getiren, kimisinde bir vitrine koyup sergilerken kimisinde de gördüğü yerde boynuna ip geçirip bir ağaçtan sallandıran- beyazların kanunları koyduğu bir eyaletten diğerine taşıyor ve bir dönemin manzarasını hayal etmemizi sağlıyor. Karakterlerden birinin de dediği gibi: “Bu ülkenin nasıl bir yer olduğunu görmek istiyorsanız demiryolunu kulanın derim ben hep. Hızla giderken dışarı bakarsanız Amerika’nın gerçek yüzünü görürsünüz.”

Whitehead, bölümlerin aralarında kullandığı kaçak köle ilanlarıyla kurmaca gerçekliğine yer yer es veriyor ve geçmişin gerçekliğinden ödünç alarak Cora’nın yolculuğunu kaçak kölelerin hayaletleriyle beziyor. İlanların kaçakları betimlerken kullandığı sakil dil, köle tanımlarında göze batan hamlık kan donduran bir kırılma yaratıyor anlatıda; kahraman ile alakalı olmayan, ama onunla benzer bir kader paylaşan, salt yüzlerindeki yara izleriyle, gözlerindeki bön bakışlarla ya da bir ön ad ve bir giysi ile tanımlanan, yaşamları gölgede bırakılmış insanların gerçek kayıtları, mesela şu: “50 dolar ödül, evimden ayın 26’sında, cuma akşamı saat onda (hiçbir neden yokken) ayrılan zenci kız Sukey’yi getirene verilecek. 28 yaşlarında, teni açık renk, elmacık kemikleri çıkık, ince yapılı, eli ayağı düzgündür.”  Whitehead’in becerisi tam da burada, ezbere bildiğimizi düşündüğümüz geçmişi yeniden icat edebildiği ve bildiğimiz sanıp da kafa yormadığımız hakiki ayrıntıları bunca maharetle romana işlediği noktalarda kendini gösteriyor. Hiçbir neden olmadığını söyleseler de tek bir dürtü hâkim  Yeraltı Demiryolu’nda: yaşama arzusu. Kendince, bildiğince, sömürülmeksizin yaşama, var olma arzusu. Yaşamayı, bu acımasız düzende hayatta kalmayı başaramamış olanları onurlandırarak, “Varım,” diyerek yaşama direnci güdüyor bu yolculuğu.

 

AMERİKA BİR YANILGI

Cora’nın, anneannesi Ajarry’nin kaçırılmasıyla başlayıp annesinin yokluğuyla damgalanan öyküsü, farklı safhalardaki gelişmeleriyle pek çok çağrışıma gebe. Yeraltı demiryolu ağının önde gelen isimlerinden Harriet Tubman’dan kölelik hatıratıyla bilinen Harriet Jacobs’a varana değin hakiki kahramanlara göndermeleriyle roman, Amerika’nın kirli geçmişini ifşa etmekle kalmıyor, yeni dünyaya ait toprakların hangi yöntemlerle elde edildiğine, Amerikan doktrini uyarınca işlenen insanlık suçlarına işaret ederek Batı medeniyetinin sırtını yasladığı şaibeli duvarı yerle bir ediyor. Gemilerle gelen beyazların yeni bir yaşama adım attığı, gemilerle gelen siyahlarınsa beyazların bereketli topraklarını kanlarıyla sulamak zorunda bırakıldığı ülke burası… Romandaki kahramanlardan birinin de dediği gibi, “Amerika bir yanılgı, hem de yanılgıların en büyüğü.”

Pulitzer haricinde Arthur C. Clarke Ödülü, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü gibi pek çok nişanla onurlandırılan bu roman, ABD’ye bir uyanış çağrısı niteliğinde adeta. Yeraltı Demiryolu, bugünü de geçmişin bir uzantısı olarak değerlendirmemize olanak tanıyor; zira anlatılanlar, başka bir döneme ait olsa da, bugünün gerçekliğinde de tanıdık bir tını taşıyor. Ekonomik adaletsizlik, fırsat eşitsizliği, Afrika kökenlileri sömürmeyi İncil’le aklamış düzenin çarpıklığı ışığında Batı’dan Doğu’ya, Ferguson’dan Charlottesville’e uzanan ırkçılık ateşi kolay kolay sönecek gibi görünmüyor ama öyküler, salt beyaz adamın tekelinde değil… Cora, “dünyada gerçekte olanlardan kimse söz etmek istemiyor, kimse hakikati duymak istemiyor,” diyor gerçi, ama manzara belli. Colson Whitehead, ‘Büyük Amerikan Romanı’nı yazmamışsa da ‘Büyük’ Amerika’nın romanını yazmış ve anlattıkları, bazısının rüyasının bazısının kâbusu olduğunu gösterecek, fırsatlar ülkesi Amerika mitini yere serecek kuvvette.  
 
Yeraltı Demiryolu / Colson Whitehead / Çeviren: Begüm Kovulmaz / Siren Yayınları / 334 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler