Cumhuriyeti Dönüştürme Belgesi

Cumhuriyeti Dönüştürme Belgesi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.04.2010 - 06:03

Çözümlenmesinden görülmektedir ki; siyasi partiler rejimi açısından öngörülen değişikliklerin cumhuriyeti dönüştürme belgesi olarak nitelenmesi yanlış değildir.

Yasama dokunulmazlığı başlığını taşıyan anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrasının “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” şeklindeki hükmü, yasama sorumsuzluğu ile ilgili bir düzenlemedir. Mutlak dokunulmazlık olarak da tanımlanan bu kural, yasama üyelerini gerek cezai ve gerekse hukuki sorumluluktan bağışık tutar. Kuşkusuz ki düzenlemenin amacı, milletvekillerinin görevlerini daha iyi yapabilmelerini sağlamaktır. Meclis çalışmaları kavramı içine, genel kurul toplantılarının yanı sıra komisyon ve siyasi partilerin grup toplantıları da girer. Milletvekillerinin söz, oy ve düşünceleri aynı zamanda ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmekte ve dava konusu edilememektedir. Yasama üyeliği sona erdiğinde de sorumsuzluğun sonuçları sürer.

Yasama sorumsuzluğu

Daha fazla teknik ayrıntıya girilmeden ifade edilmelidir ki yasama sorumsuzluğu anayasaya göre münhasıran milletvekilleri içindir; mensubu bulunduğu siyasal parti korumadan yararlanamaz.

Bu niteliğiyle yasama sorumsuzluğu milletvekilini bireysel olarak korur; ortak kolektif aklın oluşturduğu yapıyı/partiyi korumaz. Gerçekten de anayasanın 69. maddesinin 6. fıkrasına göre kapatmayı gerektiren fiillerin o partinin üyelerince yoğun şekilde işlendiği ve bunun parti tarafından benimsenmesi halinde söz konusu fiillerin o partiyi odak haline getireceği belirtilirken yasama sorumsuzluğu kapsamındaki eylemler istisna tutulmamıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi Davası’nda, parti genel başkanının 13.4.1994 tarihli Meclis grubunda yaptığı ve yasama sorumsuzluğu kapsamındaki konuşmayı kapatma gerekçelerinden biri olarak kabul etmiştir.

Hazırlanan “değişiklik teklifi”nde, anayasanın 69. maddesinin 6. fıkrasına “Meclis soruşturmalarındaki oy ve sözler, Meclis’te ileri sürülen düşünceler... odaklaşmanın tespitinde gözetilemez” hükmü eklenmek istenmektedir.

Görülüyor ki yapılmak istenen değişiklikle bir milletvekili yasama sorumsuzluğu kapsamında devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, eşitlik ve hukuk devleti ile demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı, suç işlenmesini teşvik edici fiilleri nedeniyle cezai ve hukuki dava ile karşı karşıya gelmeyeceği gibi, mensubu bulunduğu parti de yaptırımdan muaf hale getirilmekte ve bir bakıma Anayasa Mahkemesi kararı aşılmak istenmektedir. Ayrıca aynı “teklif”le “idarenin eylem ve işlemleri”nin de odaklaşmanın tespitinde gözetilemeyeceği düzenlenmektedir. İlk bakışta dahi iktidardaki siyasal parti için değişiklik yapılmak istendiği anlaşılmakta. “İdarenin eylem ve işlemleri”nin iktidarda olmayan partileri ilgilendirmediği açık. İktidarın emrindeki idari yapıda görev yapanların siyasi partiler rejimi yönünden anayasanın yasakladığı fiillerine rağmen onlara yaptırım uygulamayan partinin ayrıca bundan yararlanması ve sorumlu tutulmamasını hukukla açıklamak olanaksız.

Yetki kısıtlaması

Böyle bir değişiklikle iktidara gelen parti ya da partilerin, olası bir odak olmadan kurtulmak ve korumadan yararlanmak için görevlileri yönlendirebileceği de düşünülebilir.

“Teklif”le ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın yetkisi kısıtlanmakta ve parti kapatmada izin sistemi getirilmekte. TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin Meclis Başkanı’nın başkanlığında oluşturacakları komisyona yetki verilmekte. Komisyonun kararına karşı yargı yolu kapatılmakta.

Yüksek Askeri Şûra ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılırken parti kapatmada izin verecek komisyonun kararına karşı yargı yolunun kapatılması düşündürücü. Ayrıca ve en önemlisi reddedilen izin başvurusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından ileri sürülen sebeplerin bir daha hiçbir şekilde yeni bir başvuruya konu olamayacağı önerilmekte. Bu suretle parti kapatma bütünüyle olanaksız kılınmakta.

‘Yandaş yargı’

Öte yandan değişiklik “teklifi” ile anayasanın 69. maddesinin 5. fıkrasındaki “Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68’inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatılma kararı verilir” şeklindeki hüküm de kaldırılmaktadır.

Buna göre bir siyasi partinin tüzüğü ve programı devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olabileceği gibi bir siyasi parti, diktatörlüğü ve suç işlenmesini tüzük ve programına alabilecektir. Köktendinciliği, ülkenin bir bölümünün ayrılmasını, laik cumhuriyet yerine bir başka cumhuriyeti(?), hukuk devleti gereği bağımsız yargı yerine “yandaş yargı” yaratılmasını vb. tüzüğüne ve programına yazabilecektir. Bir ülke düşünülsün ki bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, ulusal egemenliğine, hukuk devleti, eşitlik ile demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine, suç işlenmesini teşvik etmeye, diktatörlüğe yani anayasa ve buna dayanan yasaların öngördüğü yasaklamalara aykırı hareket etmeyi tüzüğüne ve programına alan bir siyasal partiye “özgürlük” ve “örgütlenme hakkı” tanısın! Böyle bir ülke var mıdır, sorusuyla dünya haritasındaki ülkelerin anayasalarında arama yapılmasına gerek yok. Çözümlenmesinden görülmektedir ki; siyasi partiler rejimi açısından öngörülen değişikliklerin cumhuriyeti dönüştürme belgesi olarak nitelenmesi yanlış değildir. Bu arada Georges Vidal’ın “Gerçi demokrasi siyasal partiler olmaksızın yaşayamaz; ancak bir gün siyasal partiler yüzünden ölebilir de” sözleri anımsanmalı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler