Dağlardan Gelen Ses: Dağlarca
Biz 60’lı yılların devrimci kuşağı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı özellikle Yön ve Devrim dergilerinde yayımlanan şiirlerinden tanırız. 60’lı yılların devrimci kalkışmasının dalga dalga yükseldiği bu yıllarda antiemperyalist bilincin oluşması ve gelişmesinde, Dağlarca’nın bu dergilerde çıkan şiir demetleri de etkili olur, dağlardan ılgıt ılgıt esen rüzgârın insan bedeninde bıraktığı tatlı bir ürperme hissi verirdi. Türkiye hükümetleri ile ABD arasında yapılan ve bağımsızlığımızı riske sokan ikili anlaşmalara çatan, yeren ve ağır bir dille eleştiren dizelerinde adeta Kurtuluş Savaşı’nın coşkusunu yaşardık. Örneğin, “Dağların Sesi” şiirindeki şu dizeler bu belirlemeye uygun örneklerden sadece biri:
“Ağrı dağı seslenir İsfendiyar dağlarına
Sarı mıyız, yas yas, al mıyız?
Bunca şehit üzre ne diye dalgalanır Amerikan bayrakları,
Türkiye onların mıdır, bizim midir,
Kara toprağın bilinci miyiz, karanlık bir yel miyiz?”
Dağlarca’nın soyadı gibi dağcılığı da vardır. Türkiye’nin ve Avrupa’nın en yüksek doruğu olan (5137 m.) Ağrı Dağı’na tırmandığını yine kendi şiirlerinden biliyoruz.
1937 yılında Erzurum’da piyade teğmeni olarak görev yapmaktadır. Aynı yıllarda Karaköse’de Topçu Kurmay Binbaşı olan 5. Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay ile birlikte Ağrı Dağı’na tırmanır. Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde kaleme aldığı “Kurmay Binbaşı Cevdet Sunay’a Ağrı Dağı Bildirisi” başlıklı şiirinin ilk dizelerinde bu tırmanışı şöyle anlatır:
“Yıl 1937 Sürbahan’dan öte Serdarbulak yollarında tanıştık.
Siz topçularla süvarilerle Karaköse’den geliyordunuz, biz piyadeler Erzurum’dan,
Kocaman atlarımız vardı, küçücük atlarımız
Bir sevinçle dere tepe gittik mi, gitmedik mi
Ağrı Dağı’na çıktık mı, çıkmadık mı?”
Iğdır üzerinden iki ayrı koldan gelen toplam 15 subay 50 erden oluşan askeri birlik Serdarbulak’ta buluşur. Buraya, dağın kuzeyinde en görkemli buz tabakalarının oluştuğu Ahora Göçüğü’nün altından geçilerek gelindiği sanılmaktadır. Dağın kuzeyi Ermenistan’a, doğuya doğru gidildikçe İran’a komşu olur. Serdarbulak, Büyük Ağrı ile Küçük Ağrı arasında bir geçittir ve Türkiye’den Ağrı üzerinden İran’a açılan tek boğazdır. Burası aynı zamanda topçu birliklerinin atış alanıdır ve Ağrı İsyanı’nda en yoğun çarpışmalar bu yörede olmuştur.
Serdarbulak’tan dağın doğu yönü izlenerek Mıhtepe rotasından doruğa ulaşırlar. Kalabalık bu tırmanma ekibinden kaç kişinin doruğa ulaştığını bilemiyoruz ama ozanımızla Cevdet Sunay’ın ulaştığı kesindir.
Aynı zamanda Türk dağcılık tarihine de geçen bu tırmanma Ağrı Dağı’na yapılan tırmanışların ilklerinden biri de sayılır. Tırmanmayı önemli kılan bir başka özellik, ozanımızla birlikte tırmanma ekibinin içinde bulunan üç teğmen sırt çantalarında nöbetleşe bir Atatürk büstü taşımaktadırlar, doruğa konmak üzere. Bu olayı ozanın aynı şiirinin bir başka beşliğinden dinleyelim:
“Tanıksınız biz üç piyade teğmeni, solumuzda Türkiyece bir mavi,
Nöbetleşe aldık sac kutudaki Atatürk büstünü sırtımıza
-Ata sağdı o sıra biliyorsunuz dağlarla bir-
Oralardan evrene baktık mı, bakmadık mı,
Ağrı Dağı’na çıktık mı çıkmadık mı?”
Doruğa ilk çıkan Dağlarca ve genç subaylardır. Arkadan Cevdet Sunay ve ekibi gelir. Tamamen buzlarla örtülü doruk kazılarak büst yerleştirilir ve Dağlarca ile Cevdet Sunay’ın birlikte hazırladığı tutanak bir şişenin içine konularak buzların içine gömülür.
Yine ozanımızdan dinleyelim bu doruk serüvenini:
“Ne demiştik, hâlâ yüreğimdedir, tutanakta:
‘Türkiye’nin en büyük adamının büstünü,
Türkiye’nin en yüksek dağına armağan ediyoruz’
Hey hey Türk olarak yücelere aktık mı akmadık mı,
Ağrı Dağı’na çıktık mı, çıkmadık mı?”
Yeri gelmişken Ağrı Dağı’nın jeolojik özelliğine damgasını vuran bir önemli ayrıntıya daha değinelim. Ağrı, sönmüş volkanik bir dağdır. Andezit ve bazalt yapıdan oluşan bu dağın tepesi tamamen buzlarla örtülüdür. Binlerce yıl gerilerden gelen bu örtüye şapka buzulu da denir. Tepeden bakıldığında bir elipsi andıran bu yapının boyu 4, eni ise 2 km. değin uzanır ve kalınlığı ise yer yer 200 metreye ulaştığı sanılmaktadır.
Dağın en uzun buz dili batısından, Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” kitabında adı geçen Küp Gölü’ne değin uzanmaktadır ve yabancıların Nuh’un Gemisi’ni arama çalışmaları da genellikle batı buz dili üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Nitekim, aya giden astronot James Irwin de böylesi bir etkinlikte bu buz dili üzerinde kayarak düşmüş ve ölümden ağır bir yara alarak kurtulmuştu. Binlerce yıldır hava koşulları ve değişen basınç ortamı nedeniyle adeta beton gibi sertleşmiş buz tabakası üzerinde tırmanan dağcılar ipe bağlanarak ve gerektiğinde tırmanma çivisi çakarak yol alırlar.
Ağrı Dağı’na henüz genç bir subayken Cevdet Sunay ile birlikte tırmanan Dağlarca, bir yurtsever olarak Türkiye’nin ABD ile yaptığı ve Türkiye’yi bağımlı hale getiren ikili anlaşmaları içine sindiremez. Sonradan cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’a adeta bir serzeniş niteliğindeki bu şiirini şu dizelerle bitirirken bunu açıkça dile getirir:
“Peki, Kurmay Binbaşı Cevdet Sunay, Amerika’ya nasıl gidersin söyle,
Şu ikili anlaşmaları silmeden
Kaldırmadan şu yaban ellerini yurt üzerinden, ta Mustafa Kemal…
Söyle, dağlar özgürlük demektir; unuttuk mu, unutmadık mı,
Ağrı Dağı’na çıktık mı, çıkmadık mı?”
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı