'Daha sade bir anayasa için çalışmaya başladık'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, daha sade, daha yalın bir anayasa için çalışmaya başladıklarını, seçimlerden sonraki dönemde en önemli gündem maddelerinden birisinin bu olacağını bildirdi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Faktoring Derneği'nin düzenlediği Faktoring Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, dünyada 1950'li yıllardan bu yana, bugünkü yapı ve işleyişiyle uygulanmakta olan faktoring faaliyetlerine Türkiye'de 1980'li yılların sonlarında başlandığını kaydetti. Türkiye'de ilk faktoring şirketinin 1990 yılında kurulduğunu dile getiren Babacan, Türkiye'de kuşkusuz bankacılık sektörünün domine ettiği bir finans sektörü olduğunu, finans sektöründe bankaların çok fazla ağırlığının bulunduğunu söyledi.
Babacan, finans sektörünün kendi içerisinde çeşitlilik kazanmasının, kendi içerisinde alt segmentlerinin gelişmesinin ve böylece finans ihtiyacı duyan kesimlerin farklı kanallardan bu ihtiyacı karşılayabilmesinin son derece önemli olduğunu vurguladı. Ali Babacan, ''Finansal sistemin gelişmişliği ile ekonominin gelişmesi arasında çok ciddi bir bağ var. Finans sistemi iyi gelişmiş olan bir ülkenin ekonomik büyüme potansiyeli artıyor ve ekonomilerinde ciddi bir büyüme yakalamak söz konusu olabiliyor'' dedi. Bankaların mevduat sahiplerinin, sermaye piyasalarının ise küçük yatırımcıların çıkarlarını koruyabilmek için fon aktarmada temkinli olmak zorunda olduklarına işaret eden Babacan, Türkiye ekonomisinde sayı ve istihdam oluşturma anlamında KOBİ'lerin çok önemli bir ağırlığı bulunduğunu anlattı.
Babacan, KOBİ'lerin istihdam oluşturma potansiyelinin çok daha fazla olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Dün Türkiye'nin en önemli kuruluşlarından bir tanesinin gazetelerde çıkan açıklamalarına bakacak olursanız; yıllık 2 milyar dolar bir yatırım ve 2 bin kişi ilave istihdamdan bahsediyorlar. Demek ki Türkiye'de artık çok büyük kuruluşlar özellikle sermaye yoğun yatırımlara girdikleri için istihdam üretme konusunda artık eskisi kadar yoğun değiller. Dolasıyla istihdam, ağırlıklı olarak KOBİ'lerde oluşuyor. İşte bu noktada KOBİ'lerin fona ulaşmasında faktoring şirketlerimizin önemli bir rolü görevi ve sorumluluğu var.'' Faktoring sektörünün önce tüm finans sektöründe olduğu gibi Hazine Müsteşarlığı tarafından düzenlendiğini anımsatan Babacan, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren bunu BDDK'ya verdiklerini söyledi. Babacan, BDDK'nın yeni bir bakış açısıyla sektörü ele aldığını ifade ederek, o günden bugüne de düzenleme ve denetleme konusunda önemli mesafeler katedildiğini anlattı.
Ali Babacan, ''Sektörün geneline bakacak olursak, her ne kadar toplam hacmi finans sektörü içinde küçük olsa da, hızlı bir büyüme trendi var. Bu da önümüzdeki dönemde pastadan alacağı payı daha fazla gösteriyor. Faktoring sisteminin finans sistemi içindeki payına baktığımızda her yıl daha büyüyecek. Ancak bunun sıhhatli bir şekilde gerçekleşebilmesi için yasal çerçeve önemli. Bu yasal çerçeve zaten Meclisimizin gündeminde. Bu seçim döneminden sonra, Meclis'in yeniden çalışmaya başlamasıyla beraber öncelikle ele alınacak konular arasında görmeyi arzu ederiz. Bunun değerlendirmesini de bu şekilde yapacağız'' diye konuştu.
'Algı gerçeği belli bir zaman kaybı ile takip eder'
Babacan, sektörün kendi sorunlarının farkında olup, kendi kendine yapması gereken çok işler bulunduğunu, Faktoring Derneği'nin başlı başına bir gönüllü kuruluş olarak bu noktaya gelmesinin, sektörde bu bilincin oluşmasının bir sonucu olduğunu söyledi.
Algı sorununa işaret eden Babacan, şunları kaydetti: ''Algı gerçeği belli bir zaman kaybı ile takip eder. Gerçekleri değiştirdiğiniz zaman dahi o algının gerçeklere ulaşması kolay olmayabilir. Yıllar boyunca sektörde bazı yanlış uygulamalar oldu. Kendi içinizden hata yapan kuruluşlar oldu. Müşterilerini çok üzen, yanlış davranış kalıpları içerisinde olan faktoring şirketleri maalesef oldu. Tek bir firmanın yaptığı hata bütün sektöre mal edilebiliyor. Burada BDDK'nın denetlemesi önemli, ama sizin de bu dernek vasıtası ile bir etik kurallar manzumesi oluşturmanız ve tüm üyelerin buna uyacağı ile ilgili taahhüde girmesi çok önemli bir çaba. Bu iş itibarla oluyor. Finans deyince itibar bir numaralı faktör. Faktoring kelimesinin itibarını korumak, yükseltmek, yüceltmek dernek üyesi olan her bir firmanın tek tek görevi ve asil görevi olmalı diye düşünüyorum. Devlet kurumlarıyla düzenlemeler yapar ama sektör kendi içinde bir derlenip toparlanma, itibar güçlendirme kararı alıp da bu yolda adımlar attığında sonuçlar çok daha etkili, güzel olacaktır diye düşünüyorum.''
Sektörün ekonominin genelinden, bankacılıktan daha hızlı büyüdüğünü, yüksek büyüme hızı bulunduğunu belirten Babacan, ''Bunu hızlı bir şekilde gerçekleştirmek ve sektörün dünyada olduğu gibi hak ettiği yere ulaşmasını sağlamak sürekli doğru şeyleri yapmakla mümkün. Müşterilerimizi üzmeyeceğiz, onlara saygı duyacağız. Kanunlar, kurallar, etik, ahlak, norm neyi gerektiriyorsa o çerçevede iş ilişkilerimizi düzenleyeceğiz'' dedi. Babacan, yüksek itibara sahip, iyi işleyen bir faktoring sisteminin Türkiye ekonomisine katkısının çok daha büyük olacağını, Türkiye'de istihdamın, katma değerin oluşmasına bu sektörün çok büyük katkıda bulunabileceğini belirtti.
'AB'ye üye 12 ülke Türkiye'den daha riskli olarak değerlendiriliyor'
Türk ekonomisinin çok önemli başarılar kazanmış bir ekonomi olduğuna işaret eden Babacan, bütün dünyada Türkiye'nin ekonomik başarılarından söz edildiğini söyleyerek, ''Bugün AB'ye üye 12 ülke şu anda yatırımcılar tarafından Türkiye'den daha riski olarak değerlendiriliyor. Bu siyasi istikrarın, doğru politikaların nasıl sonuçlar verdiğini en güzel gösteriyor'' diye konuştu.
Siyasi istikrar ve güçlü bir siyasi iradenin burada çok önemli olduğunu vurgulayan Babacan, şunları kaydetti: ''Pek çok ülkede doğrular görüldüğü halde uygulanamıyor. Lüksemburg Başbakanı'nın enteresan bir ifadesi var, diyor ki 'Biz Avrupalı liderler olarak neler yapılması gerektiğini gayet iyi biliyoruz. Ancak o gerekenleri yaptığımız zaman tekrar nasıl seçiliriz işte onu bilemiyoruz'. İşte bu, Avrupa'daki pek çok sıkıntı yaşayan ülkenin zorluklarının, problemlerinin temelinde yatan bir konudur. Şu anda maalesef pek çok gelişmiş ekonomi, pek çok gelişmiş ülke çok zayıf hükümetler tarafından idare ediliyor. Dünyanın en büyük ekonomisine bakıyorsunuz, o ülkenin yönetimi ile parlamentosu arasında çok ciddi kopukluk var. 'Peki bu ülke yarın nasıl bir politika uygulayacak' sorusunun cevabını kimse veremiyor.''
Avrupa'da koalisyon, azınlık hükümetleri olduğunu, bu hükümetlerin karar almakta zorlandıklarını söyleyen Babacan, Türkiye'de bunlar gerçekleşmediyse, zamanında akıllı tedbirler alınabildiyse bunun güçlü bir siyasi iradenin ürünü olduğunu vurguladı.
'Sadece seçimi kurtaralım diye yaklaşmıyoruz'
Babacan, ''Seçime 3 ay kalmış, seçim takvimi açıklandı. Biz diyoruz ki 'Biraz soğutma tedbirleri gerekiyor. Büyüme yüzde 4-5 arasında kalsa yeter' diyoruz. Bankalara diyoruz ki, 'Kredi hacminizi ölçülü bir şekilde artırın, ölçüsüz artış söz konusu olursa bu bizim arzu etmediğimiz bir tablo oluşturacaktır' diyoruz. Kolay değil seçime 3 ay kala bunları açık açık söylemek. Bu politikaları açık açık uygulamak kolay değildir. Çok az rastlarsınız diğer ülkelerde. Sadece seçimi kurtaralım, önümüzdeki 3 ayı kurtaralım, gerisine sonra bakarız diye konuya yaklaşmıyoruz. Önümüzdeki 3 yılı, 10 yılı, 2023 yılının Türkiye'sini düşünüyoruz. Seçim beyannamemizi açıkladığımız zaman göreceksiniz, orada hep vurgu 2023, Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yıl dönümüdür ve seçim beyannamemize o hedefleri koyuyoruz'' dedi.
Şu anda dünyada gelişmiş ekonomiler içerisinde orta vadeli bir program ortaya koyan Türkiye gibi ülke sayısının hemen hemen olmadığına işaret eden Babacan, 3 yıllık hedefler koydukları orta vadeli programda şu ana kadar yaklaşık 1,5 yıl geçtiğini, 3 yıllık hedeflerden çok daha iyisini yakalayarak gittiklerini ve programı aynen uyguladıklarını belirtti.
'Türkiye'nin üzerine çok önemli görevler düşüyor'
Dünyada ekonomik güç dengesinin hızlı bir şekilde değiştiğini, değişmeye devam edeceğini, gücün hızla batıdan doğuya doğru kaydığı bir tablo gördüklerini ifade eden Babacan, ''Dünyanın yeni gerçekleri çok çok farklı. Bunun siyasi, sosyal sonuçlarını göreceğiz. Ekonomik güç dengesinin değiştiği yeni bir dünya haritası, yeni bir tablo göreceğiz karşımızda'' dedi. Bu noktada Türkiye'nin üzerine çok önemli görevler düştüğünü ve büyük sorumlulukları bulunduğunu dile getiren Babacan, şunları belirtti: ''Türkiye şu anda dünyanın 16. büyük ekonomisi ama ilk 10'a girmeyi hedeflemiş bir ülke ve aynı zamanda Türkiye kendi demokrasisini ilerletiyor. Temel hak ve özgürlükler konusunda açılımlar yapıyor ve gerçek anlamda bir hukuk devleti olmanın mücadelesini veriyor. Önemli bir anayasa değişikliği yaptık. Halkımızın burada çok ciddi desteği oldu. Şimdi daha sade, daha yalın bir anayasa için çalışmaya başladık. Seçimlerden sonraki dönemde en önemli gündem maddelerimizden birisi bu olacak. Yalın bir dille yazılmış, kolay anlaşılır, okunduğu zaman tercüman istemeyen bir anayasa. Ve Türkiye'nin temel politikalarının, temel stratejilerinin, temel değerlerinin açıkça yazıldığı, herkesin kolayca okuyup anlayabileceği bir anayasa. Kısa, özlü... Ülkeler ne kadar gelişmiş, kalkınmışsa, gelişmiş kalkınmış ülkelerin anayasaları o kadar kısa oluyor, özlü oluyor. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi düştükçe anayasalar kalınlaşıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bu doğal kalkınma sürecinin de sonucu olarak yeni bir anayasal çerçeve bizim için son derece önemli.''
Bu anayasanın ekonomiye bakışının da çok önemli olduğunu, her zaman iyi işleyen rekabete dayalı bir serbest piyasa ekonomisini savunduklarını belirten Babacan, ''Türkiye içerisinde özel muamelelerle, özel korumalarla, özel desteklerle büyümüş değil, bileğinin gücü ile büyümüş, belli bir noktaya gelmiş, hangi sektörde olursa olsun kuruluşumuz o güçle o başarıyla bir Avrupa, dünya kuruluşu haline gelebilir'' diye konuştu. Sosyal devlet olma özelliğini de hiçbir zaman unutmamak gerektiğini vurgulayan Babacan, halkın sağlık hizmetlerinde memnuniyet araştırmasının yüzde 70'lerin üzerinde seyrettiğine dikkati çekti.
'Çarşısız pazar olmaz'
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, mali sistem içinde yüzde 1,2 oranında bir büyüklüğe sahip olan faktoring sektörünün büyüme eğiliminde olduğunu söyledi. Faktoring sektöründeki en önemli sorunun, sektöre ilişkin geçmişte yaşanan kimlik ve algılama problemleri ile yasal altyapının eksiklikleri olduğuna işaret eden Bilgin, şunları kaydetti: ''Çarşısız pazar olmaz. Mali sistemimizde de sadece bankalar ile ülke reel sektörüne ülke reel sektöre hizmet edemeyiz. Nasıl bir çarşıda yan yana bir çok eczane, bakkal varsa ve bunlar da bir ölçüde para kazanıyorsa, işlerinin devamını devamını getiriyorsa bizim de finansal sistemimizde bankalar kadar finansal kiralama şirketlerine, faktoring şirketlerine, tüketici finansman şirketlerine, aracı kurumlarına, sigorta şirketlerine destek sağlamamız, onların mevzuatsal ve diğer yönlerden önlerini açmamız gerekmekte. Bunun diğer faydası ise reel sektöre karma bir enstrüman çeşitliliği getirmesidir.''
BDDK olarak 1 Ocak 2006 tarihinde kendilerine devredilen 88 faktoring, 83 finansal kiralama ve 9 tüketici finansman şirketine hep bu mantıkla yaklaşıldığını söyleyen Bilgin, kendilerine devirden sonra tüm firmalara 1 yıllık intibak süresi tanındığını, sermaye ve kurumsal yönetim ilkelerinin elden geçirildiğini anlattı.
'Sektörün imajını zedeleyen firmalar ayıklandı'
Bilgin, hem bağımsız denetim, hem de kurum elemanlarının gerekli denetimleri gerçekleştirdiğini, bu süreçte sektörün imajını zedeleyen firmaların ayıklandığını ve neticede 15 faktoring, 13 leasing ve 1 tüketici finansman şirketinin lisanslarının iptal edildiğini, bugün itibariyle yeni alınan lisanslarla birlikte, toplam 76 faktoring şirketinin faaliyetin devam ettiğini belirtti. 2010 sonunda faktoring sektörünün aktif büyüklüğünün yüzde 39 artışla 10.4 milyar liradan 14.5 milyar liraya yükseldiğine işaret eden Bilgin, sektörde şu anda şirketlerin 28 şubesi ve 3.557 çalışanı bulunduğunu, sektörün 2010 sonu karının ise 390 milyon lira olduğunu kaydetti.
Banka dışı mali kurumlar olarak adlandırdıkları faktoring, leasing ve tüketici finansman şirketlerinin alternatif finansman sağlamalarının en önemli göstergesinin kriz yılları olduğunu vurgulayan Bilgin, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Nitekim özellikle faktoring kriz dönemlerinde bankaların ani karar değişikliklerine de bir alternatiftir. Bankacılığın sert, kılı kırk yaran ve uzun süreçleri faktoringde çok daha hızlı ve basittir. Global krizin en sert dönemi olan 2009 yılında banka kredileri yüzde 7 artmış, faktoring kredileri ise yüzde 50 büyümüştür. 2010 yılında ise bankacılık kredileri yüzde 34 artmış faktoring kredileri ise yüzde 48 büyümüştür.''
'Sektörün imaj meselesini önemli bir seviyeye getirdik'
Faktoring'in 5 yıldır denetim ve düzenlemeleri altında olduğunu belirten Bilgin, ''Bundan bazı sektör temsilcileri çok rahatsız oldular, bunu çok iyi biliyoruz. Ancak sektörün temel sorunu olan imaj meselesini sanırım 5 senede oldukça önemli bir seviyeye getirdik. Bunda elbette ki kurumumuz katkıda bulunmuştur ama asıl katkı bu salondaki değerli faktoring sektörü temsilcilerin özenle çalışmaları ve kurumumuz düzenlemelerine uymalarıdır'' dedi.
Tevfik Bilgin, geçtiğimiz 5 yıl boyunca yetersiz mevzuat altyapısı sebebiyle yeni düzenlemeler yürürlüğe konulduğunu, en son asgari sermaye şartının 7,5 milyon liraya yükseltildiğini, yine aynı dönemde tüm bankacılık sektöründe olduğu gibi faktoring şirketleri için de muhasebeleştirme ve finansal raporlama açısından tekdüzeni sağlama, tek tip bilanço, gelir tablosunun doğrudan elde edilmesi ve denetim ve gözetime hazır sağlıklı bilgi akımının sağlandığını belirtti.
Gerek banka gerekse banka dışı finansal sektörle ilgili bilgilerin BDDK'ya hızlı ve binlerce içsel test ile doğrulanarak aktığını ifade eden Bilgin, ''Bunları diğer ilgili kurumlarla da ki bunlardan en önemlisi Merkez Bankamızdır ve kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz. Bu anlamda internet sitemizi tekrar sizlere tavsiye etmek isterim. Aslında sunduğumuz açık ve şeffaf bilgilerin en büyük kullanıcı grubunun yurt dışı analistler olduğunu da belirtmek isterim'' dedi.
Banka dışı finansal sistem için mevcut mevzuat altyapısının yetersiz olduğunu ifade eden Bilgin, bu noktada 3 senedir TBMM'de bekleyen Banka Dışı Finansal Sistem Kanun Taslağı'nın kanunlaşmasının önemine işaret etti. Bilgin, sektörle ilgili aracılık ettikleri son gelişmenin Merkez Bankası'nın da izni ile sektörün risk merkezinden doğrudan bilgi temimine başlaması olduğunu belirtti.
'Kanun taslağı TBMM'den geçirilmeli'
Faktoring Derneği Başkanı Zafer Ataman da faktoring sektörünün 76 milyar lira cirosu ile Türkiye ticaretinin yaklaşık yüzde 7'sine aracılık ettiğini ifade etti. Sektörün ortalama yıllık büyümesinin yüzde 44 olduğunu belirten Ataman, büyük kısmı KOBİ'lerden oluşan 52 bin müşteriye hizmet verdiklerini kaydetti. Ataman, küresel krizde (2007-2009) dünyada yüzde 3 oranında daralan faktoring sektörünün Türkiye'de aynı yıllarda yüzde 15 oranında büyüdüğüne dikkati çekti. 2010 sonu itibariyle sektörün 12,4 milyar lira finansman sağladığını ifade eden Ataman, ''Sektörün önünü açacak en önemli gelişme önümüzdeki yasama döneminde kanun taslağımızın gözden geçirilerek TBMM'den geçirilmesidir'' dedi.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama